"ÜÇ MAYMUNU OYNAYAN DÜNYA" (!) (II)
Eklenme: 10/23/2015 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Denilen o ki; demokratik, hukukun üstünlüğüne inanan, çağdaş muasır medeniyet seviyesine tırmanan bir dünyada yaşıyoruz.(!?)

Ama hakikat böyle mi?

Gerçekten insan; olayların, hadiselerin, olup bitenlerin günlük hayat akışı içerisine baktığında, der ki bu dünya kendine isim olarak, unvan olarak, adres olarak vermiş olduğu kavramlar, isimler yerli yerinde midir acaba?

Sözüm ona bu medeni dünya gerçekten demokrat mıdır?

Hukuku tanıyor mu?

Medeniyet ve çağdaşlığın zerresini yaşıyor mu?

İnsanlığın gölgesinden geçiyor mu?

Bu soruları sıralarken, alınması gereken cevap da hiç kuşkusuz ki şudur;

Hayır.

Kesinlikle demokrat, çağdaş, muasır medeni bir dünya değildir.

"Kendi kendine iftira ediyor"

***

Zira kâinat içerisinde eşyanın tabiatı gereği vuku bulan her şey ama her şey Allahın gerçek İslam hukukuna paralellik arz ederken, bu medeni dünya (!) tam tersine her şeyi ondan caydırmaya çalışıyor, yanıltmaya çalışıyor.

Huda, hile, oyun ve tezgâhtan ibaret şekillendirmeyle ahlaksızlığa ahlaklılık giysisi giydiriyor.

Edepsizliğe edebin makyajını yapıyor?

Alçalışa yükselişin mana değerini yüklüyor?

Daha sonra bunları hileli ve tuzaklı meydanlarda satışa sunuyor.

Ne yazık ki; alıcı da buluyor.

Tabi ki bunu da yaparken, özellikle eğitim ve öğretim camiasında kendi paralelinde kurduğu tezgâhtan geçiriyor ve insanları o tezgâhta eğiterek, dışarı salıyor.

Toplumu uyuşturuyor

Morfinleştirerek, "kamplara" ayırıyor.

Ve sen-ben kavgasıyla; enva-i fitne, fesat ve bozgunculukla alan hâkimiyeti elde ediyor.

İşte hal-i âlem ortada

Eee.

Zihni ve beyni morfinleşen, ahlaki değerleri tar-ü mar edilen bir dünya ve bir insanlık âlemi elbette ki "kan ve gözyaşından" kendini arındıramaz.

İnsanlık "çukur vadilerinde" birer canlı ölü haline gelir.

Hani diyorlar ya canlı ölüm, canlı mezaristan.

İşte her ne kadar çağımızdaki medeni bir dünya olarak kendinden başka kimseye geçit vermiyorsa da ne yazık ki olaylar, gelişmeler, olup bitenler, her şey ama her şey onu ele veriyor, yakalıyor, postunu soyarken, deyim yerindeyse çırılçıplak bir dansöz olarak ortaya çıkıyor.

"Adaletin cübbesini" giymiş bir medeni olarak kendini gösteriyor ise de kuzu postunu giymiş saldırgan bir canavar gibi

Bunu ne ile ispat ediyorsunuz, denilebilir.

Bu sorunun cevabına da aynen şöyle diyoruz;

İşte sevgili okurlar.

Bakınız, İslam dünyasının hal-i pür melaline.

Ortadoğu, Afrika, Suriye, Irak, Afganistan ve Türkiyedeki yavaş yavaş baş gösteren Marksist, Leninist bir düzenin varlığı

Bunlar hep birer kanıtlayıcı delillerdir.

İşte Suriye'deki Esed.

Nereden bakarsanız bakın 5 sene içerisinde kendi ülke insanıyla kavga yapan, maymun suretli bir ajan, baykuş gözlü bir yaratık misali; Suriye'yi harap etti!

Bu baykuş gözlü yaratık, sözde tahsilini ve okumuşluğunu, diplomasını Fransadan almış.

Hasbel kader hiyerarşik şekilde babası da onun gibi sosyalist bir ajan olma hasebiyle, ölümünden sonra Ülkenin idaresini ele geçirmiştir.

Yaptığını yapıyor; tüm vahşiliğiyle?

Hem de Şam gibi bir diyar-ı İslamı yok etme pahasına yapıyor.

Haremeyn-i Şerifeyn ve Mescidül Aksadan sonra dördüncü sıraya gelen Şamdaki Emeviler zamanında inşa edilmiş Camiül Emevi.

Tüm bu kutsal varlıklara karşı bu küfür mezalimi taş üstüne taş bırakmadı!..

Ama sözde demokrat bir dünya buna karşı susuyor, bıyık altıdan gülüyor ve zaman zaman da BM Genel Sekreteri Ban ki Mon ile oturup timsah gözyaşı döküyor.

Daha sonra Rus canavarı Putin ve Amerika tilkisi mürtet Obama ile bir araya geliyor, zahiri halde kavgalı görüntü veriyor.

Oysaki gizliden işbirliği içerisine girerek Suriyeyi Müslüman Arap halkından arındırıyor, bir terör örgütü durumunda olan PYDye veriyor.

O PYD ki PKK ile alfaz-müteradfedendir.

Yani kelime itibariyle farklı, mana değeri aynı.

İkisi de sosyalist, komünist, Marksist bir rejimin birer ürünleridir.

Yani Suriyede PYD ile Kürtlerden başka herkes var.

Ermenisi var, Yezidisi var, Nusayrisi var, Şiası var.

Türkiyedeki PKK ise gerçek manada Müslüman inanmış Kürtlerden başka Kürtlük manasını taşıyan her çeşit mahlûkat var.

Tıpkı PYDnin birer tane naziresi durumunda.

Yani Yezidisi var, Ermenisi var, Alevisi var, mezhepsizi var, şovenisti var, ırkçısı var, var da var.

Ama Kürt yok.

Zira kendine Selahaddin-i Eyyubinin torunu markası veren o Kürtler yok.

O Kürtler bizleriz

Müslüman Kürtleriz, namuslu, şerefli, haysiyetli Kürtleriz.

Dinine, inancına, kıblesine, Kuranına bağlı Kürtleriz.

Ama çağın yaratılmış Ermeni, Yahudi veya Nusayri harikalarından değiliz.

Ve onlarla Kürtler hiçbir zaman kardeş olamaz.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Diyarbakırda bir hafta evvel yeni bir nevzuhur olarak ortaya çıkarılmak istenen, hem de halkı galeyana getirip kışkırtmaya yönelik ortaya çıkan Fransada iki sene evvel yayınlanan Charlie Hebdonun karikatürünü getirip Beşinci Harem-i Şeriften ibaret olan bir Ulu Camini bünyesinde taşıyan şehrimizde bunu yayınlamak Diyarbakır insanlarına hakarettir.

Eziyet vermektir, Kürtleri tanımamaktır.

Lanetliyoruz, kınıyoruz.

Ve aynı zamanda emperyalist dünyaya köleliktir, ahlaksızlıktır, edepsizliktir ve şerefsizliktir.

İnsanlığın son Peygamberi olan o yüce Peygambere nice bazı devşirmeler tarafından bu karikatürize edilmesi, bir provokasyon ile Diyarbakırı tahrik etmek için yapılmıştır.

Bu ahlaksızlığa karşı ses çıkaramayan, kulağına pamuk tıkayan bir siyasi oluşumdan ibaret olan HDP Eş Başkanları nerede?

Ayağını kaldırıp 70 bin defa yalan söyleyen, Selahattin ismini taşıyan hiç de o anaya, babaya, inancına layık olmayan sosyalist bir evlat, acaba niye bu Charlie Hebdoya sesini çıkarmadı, kınamadı ve semtinden, kenarından bile geçmedi.

İşte zaten böylece kendini ele veriyorlar.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar.