Ülkede neler oluyor ?!
Eklenme: 5/28/2014 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bu günkü köşemize başlık olarak kullandığımız “Ülkede neler oluyor” ifadesi gerçekten bizi çok önemli konulara ve olaylara götürmektedir.

Bakınız dünkü Söz Gazetemizin büyük puntolarla yazılan manşet haberi.

"Sahte raporla aylarca yat" başlıklı haber, gerçekten derinden derine insanı üzüyor, düşündürüyor ve hükmen de olsa isyan ettiriyor. Gözaltına alınan ve aralarında eski başhekim ve altı doktorun bulunduğu 16 kişinin sorgulaması sürüyor.

Haberin detayı şöyle.

Ceza evinde kalan bazı hastalara sahte rapor düzenlenerek onların hastanede kalması sağlanmış. Bu iddia üzerine, Gazi Yaşargil Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görevli doktor, sağlık personeli ile Diyarbakır E ve D tipi cezaevindeki 7 gardiyan ve 2 aracı toplam 16 kişi gözaltına alında.

Şikâyet üzerine Diyarbakır Cumhuriyet başsavcılığı özellikle hasta tutuklu ve hükümlülere sahte rapor düzenleyerek onların uzun süre hastanede kalmalarını sağlayan sağlık görevlilerine yönelik soruşturma başlattı. Soruşturma kapsamında şafakta gözaltı listesinde yer alan isimlerin ev ve iş yerlerine baskın düzenlenerek, 16 kişi gözaltına alındı.

Yazışmalara göre bu işte başrol oynayan ve olayın öncülüğünü yapan Eski Başhekim Prof. Dr. Yusuf Yağmur olduğu söyleniyor.

Diğerleri ise uzman veya pratizyen doktor, sağlık memuru, aracı-simsar ve gardiyan.

Bu tür olaylar Türkiye de gerçekten tüyler ürperten, insanları hayrete düşüren olaylardır.

Demek anlaşılan budur ki, bu sistemde bu tür eğitim şekliyle, toplumun bireylerine ne gibi ahlak, karakter, insanın, şeref ve haysiyetine yakışır bir eğitim vermediği ve verilmediğini açıkça insana anlatmaktadır.

Çünkü inkârcı, laikçi, sözüm ona demokrat ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir rejim'de yaşıyoruz. Ama gel görki, her şey "çürümeye" kurgulu.

Bu topluma neleri getirdiği, neleri kaybettirip-götürdüğü ortada. Ki neleri de yapacağı da az çok tahmun edilmektedir.

***

Bilindiği üzere Milli Eğitim sistemimiz cumhuriyetin kuruluşundan bu güne dek insanlarımıza verildiği eğitim hepimizin malumudur.

O nedenle sormak istiyorum, özellikle eğitim camiasında okuyup yetişen, bir yerlere gelen, yüksek diploma alıp, devletin önemli yerlerine atanıp görev yapanların yüzde kaçtan kaçı acaba ciddi, samimi, helal ve haramını birbirinden ayırt edebilecek bir kariyere sahiptir?

İnanın "rakam" üstünlüğü verilirse, perişan bir haldeyiz!

hakkaniyet gözüyle bakıldığın da yüzde çoğunluğu "kişisel menfat" peşinde koşanların olacağı görülür.

Çünkü. kişisel rantını düşünen ve çıkarını başkasının zararında gören böylesine kariyerlere sahip insanların bu memlekete ne kadar zarar verdiği aşikardır.

Ama velakin yetkililerin bunların "karekterini" idrak etme noktasında, büyük sıkıntı yaşanmaktadır.

Der demez insan soruyor;  olup-bitenleri "idrak edebiliyor musunuz?"

***

Bakınız..

Bu camiadan yani milli eğitim camiasından çıkan ve elit tabakalara kadar yükselen bürokratından tutun da, akademisyenlerine kadar…

Onların mahiyetinde çalışan alt seviyedeki sıradan insanlara kadar…

Evet, devletin imkanlarını kötüye kullandıklarını ve toplumsal ahlak düzeninin ne kadar yozlaştırmaya neden olduğunu, devlet büyükleri yani devletin ve milli iradeyi elinde tutanların kulaklarına duyurmaz lazım,  kamuoyu da bunu sormak istiyor.

İster iktidar olsun, ister muhalefet olsun, milletimizin yegâne güvendiği çoğulcu parlamenter sistemi olarak Büyük Millet Meclisine gidenlerin bu olaylara yani yolsuzluklara ve usulsüzlüklere nasıl göz yumduklarını ve sessiz kaldıklarını doğrusu kamuoyu merak ediyor. Yasama erkine bakıldığında günümüze kadar gelen-giden iktidarların hiç birisi kendilerini bu güne dek hiç bir yolsuzluktan ve şaibeden kurtaramamıştır..

Keza yürütme erki de ve yargı erki de!

Demek anlaşılan şudur ki yıllardan beri deyim yerindeyse bu toplum, küreğini havaya sallamıştır.

Her şeyden evvel, kıymetli sermayesi olan insanlık sermayesini bu toplum yitirmiş durumda. Hem de sözüm ona kurtarıcı bir demokratik sistemin gölgesinde bu kayıpları yaşamıştır…

***

İnanın sevgili okurlar!

1923"lerden günümüze dek, altı oklu rejimin paralelinde yetiştirilen toplumun bireyleri hep "yozlaştıra gelmiştir."

Ne yazık ki materyalist, inkârcı, inançsız, kuransız ve allahsız bir milli eğitim bünyesinde "toplum" yetiştirilmeye çalışılmıştır.

Sanki Allah korkusundan nasibini almamış, helalini haramdan, haramını da helalinden ayıramayan bir potansiyel yetiştirilmiştir.

Kişinin en güvendiğin popüler ve bürokrasinin üstün seviyesinde görünen insanlar şeklen melaike gibi görünüyorsa da ama yaptığı yolsuzluklar, içinde bulunduğu ahlaki çöküntüler, gizliden gizliye adeta melek değil şeytan karakterini taşımaktadır.

Her Allahın günü, görsel olsun, yazılı olsun medyanın ilk haber başlıklarına bakıldığında mutlaka, devletin çok önemli bazı kurum ve kuruluşlarının bünyesinde oluşan büyük çaplı anormal haberlerle karşılaşmaktayız.

Rüşvet, suiistimal, adam kayırma, yolsuzluk, kişisel rant daha neler, neler…

Bu yetmiyormuş gibi aynı bu sistemin bünyesinde yetişen gencecik evlatlar, körpe damarlar, bakıyorsun ki okul bahçelerinde uyuşturucu müptelası olmuş veya cinsel istismara uğramıştır.

Sonuçta aynı gençlik terör odaklarına kolayca malzeme olarak "yem' olmaktadır.

***

Bakınız bir kaç günden beri Ok meydanındaki DHKPC’nin oluşturduğu terör hareketi ülkeyi ne kadar derinden sarsıyor?

Ve bunu el altından yönlendiren de yine siyasetin ve muhalefetin bilinen bazı odakları söz konusu.

Bunun gibi yaklaşık geçen sene yine bu vakitlerde Taksim Gezi olayları, hiç ardı arkası kesilmeyen ahlaki yozlaşma ülkeyi ve milleti adeta böldürmeye götürüyor.

Değişik fraksiyonlara sokuyor.

Netice halkı değişik siyasi görüşlere ve ayrışmaya götürüyor.

Bunun en tehlikelisi de "Sünni ve Alevi çatışmasını" oluşturan kirli plan ve projelerin varlığının hayat bulma provokasyonudur..

***

Evet, sevgili okurlar!

İşte bunun barız örnekleri de kulağımızın dibindeki Suriye’nin, dürzü, Nusayri ve Rafızî anlayışına sahip olan Suriye'deki rejim!

Keza Irak'ta aynı, keza Mısır da…

İşte böylesine kan emici rejimler ne yazık ki Türkiye’mize de sirayet etmeye çalışıyor.

Nerdeyse yarım asırlık geçmişimize göz atarsak gerçekten terörün neden olduğu gözyaşları, akıtılan kan ve yanan anaların yürekleri bugünkü yazımıza başlık olarak attığımız ifadenin bir nevi göstergesidir.

Bu ders olarak bize yetmiyor mu?

Böylesine olaylardan ders almadık mı, daha ne olacak ki ders-i ibret alacağız?

Bu bize yetmiyor mu?

En derin saygılarımla.