ÜLKELERİ BATIRAN BATIL REJİMLER!?
Eklenme: 3/28/2016 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi, basının temel amacı ve ana stratejisi kamuoyunu temsilen çalışmaktır, yürümektir ve hedefine ulaşmaktır.

Basın hiçbir zaman toplumun ana ilke ve inancı ile ters düşemez.

Malumunuz üzre, Osmanlıda kullanılan ‘’MATBUAT’’ kavramı yazılı basın'ı ifade edip, kast etmektedir.

Günümüzde kullanılan kavram ise, yazılı ve görsel medya!..

Bu kavramların bünyesine taşıdığı mana elbette ki, kamuoyu adına çalışmaktır, kamuoyunu aydınlatmaktır, gerçekleri gizlemeden veya herhangi bir ideolojiye kurban etmeden, yüreklilik göstererek cesaretle yazmaktır ve toplumun her kesimine olup bitenleri ulaştırmaktır.

Objektif ve ilkeli olabilmektir.

Bünyesine bunu taşıyamayan basın hiçbir zaman basın değildir.

Paçavradan ibaret olur ki; o da toplumlara ve ülkelere zarar verir.

Deyim yerindeyse toplumları bünyesinden sarsan birer tahrip kalıbı durumuna girer..

Bu itibarla bizim Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki görsel ve yazılı bölgesel medyamız ‘’DİYARBAKIR SÖZ GAZETESİ’’ ile ‘’SÖZ TV’’ den ibarettir.

Bu her iki yazılı ve görsel medyamız bölgesel bir medya hizmeti yürütüyor.

Aynı grubumuza dâhil olan ‘’UZAY TV’’ ise ulusal yayın yaparken dünyanın en ücra köşelerine ulaşmaktadır.

Böylece siz değerli okurlarımızın da bildiği gibi; gerek bölgesel yayın yapan medyamız olsun, gerek ulusal yayın yapan medyamız olsun, grup halinde özellikle bölgemizde, Diyarbakır’ımızda hatta Türkiye’de tüm olup biten olayların üzerine gitmekte olduğu aşikâr’dır.

Hiç kimsenin hatırına veya katırına binaen yayın yapmıyoruz.

Birilerinin menfaatine zarar veriyor diye de susmayacağız.

Zülfiyâre dokunur diye umursamayacağız, susmayacağız, dilsiz şeytanlardan olmayacağız.

Bu itibarla her zaman olduğu gibi bugünde, yine siz değerli okurlarımıza; gerek bölgemizde olsun, gerek şehrimiz olan Diyarbakır’da olsun ve gerekse Türkiye’de olsun bazı ibret verici hatta tüyleri diken-diken eden kirli olayları; gerek yazılı medyamızda olsun, gerek görsel medyamızda olsun, bunları bugün sizinle paylaşmak istiyoruz.

Ve inanıyoruz ki böylesine can alıcı olaylar sizlerinde dikkatini çekecektir. Siyasetin de dikkatini çekecektir.

Hatta devletin üstün görevini omuzlarına alan zevatında dikkatini çekecektir. Hiç kuşkusuz ki, parlamentoda bulunan ayrı ayrı siyasi partilere mensup parlamenterlerinin de dikkatini çekecektir.

Ve herhalde toplumsal olan bu rezilliklerin var olması ve sürekli olarak toplumda yaşanması toplumun tüm kesimlerinin huzursuz ve mutsuz bir hale getirmesine artık birileri yeter demelidir. Aksi takdirde bu ülke nereye gidecek bu toplum daha ne zamana kadar batıl sistemin baskısı altında ezilecek.

Böylesine kirlenmelerin üzerine birlikte büyük bir ittifakla gidileceğine inanıyoruz. Ve gidilmelidir de.

Aksi takdirde bu sorumluluk çok ağır bedellerin ödenmesine neden olur. Büyük bir vebaldir ve 78 milyonu ilgilendiren bir sorumluluktur.

Evet, sevgili okurlar.

Bilimsel olarak düşünülürse rejimlerin, sistemlerin, devletlerin varlığı tüm toplumun her kesimine mutluluk ve müreffeh bir hayatı kılma görevidir. Eğer bir toplumda genel olarak suçlar çoğalıyorsa, suçluların potansiyeli oldukça kabarıyorsa ve ceza-i müeyyideleri bunu önleyemiyorsa devletin yani rejimin yasama, yürütme ve yargı unsurları bunları önleyemiyorsa demek ki o rejim bitmiştir ve misyonunu yitirmiştir. Artık yarar yerine zarar vermekten başka bir şey düşünülemez.

Zira sıhhatli ve dayanıklı yani insan temel hak ve özgürlüklerine dayalı rejimlerin ana faktörü kötülükleri kökten yok etmek, iyilikleri de toplumda çoğaltmak ve toplumun her kesimine götürmek, beynin ve kalplerin derinliklerine yerleştirmektir.

O olmadığı takdirde o rejim hilelerin, aldatmaların, kandırmaların kısacası toplumu uyuşturan bir unsur olmaktan başka bir şey olamaz.

Yukarıdan buraya kadar ifade etmeye çalıştığımızın hülasası şudur;

Dün bazı görsel medyaları izlerken şöyle birkaç tane dikkat çekici haberi not aldım. Gerçekten de çok çarpıcı olduğu kadar oldukça da düşündürücü haberler.

Sizlere de spot şeklinde aktaralım...

BİRİNCİ HADİSE…

Türkiye'deki dolandırıcılık istatistiği…

Türkiye'de 4 yıl içerisinde 447 bin 656 dolandırıcılık olayı meydana gelmiş..

Ve bu suçun en fazla kamudan haksız çıkar sağlama yoluyla işlendiği belirlenmiş..

Jandarma Yüzbaşı Dr. Abdurrahman Yılmaz'ın yaptığı araştırmaya göre, Türkiye'de yapılan dolandırıcılıklar ve oranları 15 başlıkta toplanmış..

Bu başlıklardan en dikkat çekenler ise şunlar

* Kamudan haksız menfaat (Yüzde 18.5),

* Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) dolandırılması (Yüzde 8.5)

* Sosyal mühendislik/senaryo (Yüzde 16.5) gibi...

Devletin resmi kurumlarında böylesine dolandırıcılık söz konusu ise gerçekten kamuoyu yetkililerden, iktidar olsun, muhalefet olsun tüm parlamentodan sormak istiyor; "bu nasıl bir çürümüşlük?"

İKİNCİ HADİSE

50 LİRAYI GASP ESTİ, ÇOCUĞUN KAFASINI KESTİ…

Evet…

Gaziantep kentinin Karayılan Mahallesi'nde meydana gelen bir vahşet olay.

Ülkesindeki iç karışıklığın başlamasının ardından IŞİD denetimine geçen Carablus'tan kaçarak Gaziantep'e gelen Türkmen ailenin 12 yaşındaki oğlu 12 Ferhat Ali, yerleştikleri mahalledeki buzdolabı tamircisinin yanında haftalık, 50 lira karşılığında çalışmaya başladı.

Uyuşturucu bağımlısı olduğu ve kısa süre önce cezaevinden çıktığı belirtilen Cengiz P. önceki akşam Ferhat Ali'nin çalıştığı işyerine gelerek, aldığı haftalığı olan 50 lirayı kendisine vermesini istedi.

Cengiz P., bu isteğine olumsuz yanıt veren Ferhat Ali'yi işyerinin arka tarafına götürüp bıçakla boğazını keserek öldürdü ve parasını aldı.

Cengiz P. kaçarken yanında götürdüğü kesik başı, aynı mahalledeki harabe bir binanın bahçesindeki kuyuya attı.

Ve katil zanlısı tabi ki güvenlik güçleri tarafından yakalandı…

Eskiden çıkmış olduğu cezaevinden hiç ders almayan kişi bu kez katil sıfatıyla yine aynı cezaevine konuldu…

Ve artık, sistem tarafından beslenecek.

Bu çok ibret verici bir olaydır.

Zira kâinat içerisindeki tarih boyu olağan gelen adaletleri taahhuku ancak işlenen fiilin cinsinden ceza verilirse adalet yerini bulur.

Eğer o cinsten ceza verilmediği takdirde başka yöntemlerle cezalandıran kişi hiçbir zaman ıslah olamaz ve “keen lem yekün” gibi yaptığı yanına kar kalır.

O zaman şu tepki yükselmez mi?

Ey hukuk devleti neredesin?

Ey parlamento ve parlamenterler neredesiniz?

Bu memleket, bu ülke insanı ne zamana kadar böylesi olumsuzluklara karşı inim-inim inleyecektir.

Hiç mi vicdanınız sızlamıyor?.

(Devamı yarın)

En derin saygı ve sevgilerimizle