ÜMİTVARIZ, İSLAM GELECEK!
Eklenme: 1/12/2016 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü köşe yazımda mevcut meselelerimizle alakalı tarihten de örnekler vererek, bazı yapıcı eleştirileri kaleme almıştım.

Tabii ki tüm söylediklerimiz ve yazdıklarımız kendimiz adına değildir, kamuoyu adına konuşuyoruz, yazıyoruz, dertleşiyoruz.

Her zaman bu köşede yazıp ifade etmeye çalıştığımız ülke gerçeklerini elbette ki kamuoyuyla paylaşmak yalnız bizim değil, her vatandaşın temel görevlerinden birisidir ve olması gerekendir.

Bu ülke tümüyle, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu insanımız, nerdeyse bin yılı geçen bir maziye sahip!...

Dilimiz ne kadar ayrı olursa olsun, renkler ne kadar ayrı olursa olsun, coğrafya ne kadar ayrı olursa olsun…

Millet olarak, toplum olarak ve hatta ruhi derinliklerimizde taşıdığımız iman, aynı imandır ve kardeşliktir.

Mensubu bulunduğumuz tevhit inancı, Allah birliğine ve yüceliğine inanmışlığımızın paralelinde, insanlığın en yüce önderi olan Hz. Muhammed (S.A.V)’e tarih boyunca isnat ettiğimiz gerçek; ümmetçilik gerçeğidir, milliyetçilik gerçeğidir.

Ülke, coğrafya, renk, dil, ırk, mezhep, ne kadar ayrı olarak görünürse görünsün, kesinlikle bu gerçeği de bilmiş olmalıyız ki bu ayrılış bir bölünme ayrılışı değil, bir tefrika değil, bilakis toplumun bir kültür zenginliğidir.

Zira müttehidiz, çünkü muvahhidiz…

Yani biriz, birlikteliğimiz çok güçlüdür… Çünkü tevhit inancına mensubuz..

Dünyada yegâne önderimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’dir.. Ki ebedi dünyada da şefaatçimizdir.

Şu halde, inandığımız ve bağlı bulunduğumuz yüce Kur’an-ı Kerim’in tüm hüküm ve emirlerine bağlı olup, yasaklarını da içimize sığdırmama, yaşatmama gerçeği içinde yürümemiz lazım.

Bu böyle olmazsa, kendi varlığımızı hiçe sayıp, kendi kendimizi yalanlamış oluruz ki bunu yeryüzü, yani coğrafyamız bunu kaldıramaz.

Zira tarih boyunca yeryüzü; yalan iftiralarla değil, küfürle değil, inançsızlıkla değil, zulümle değil, inkâr ve ilhatçılıkla değil, ancak ve ancak İttihad-ı İslam ve Kur’an gerçeğiyle kaimdir.

Bundan başka herhangi bir aykırılığı kabul etmez, kabul ettiği takdirde o coğrafyadaki yaşam tarzı tümüyle alt üst olup, zeru zeber olacak ve insanların yaşam tarzına halel getirecek.

Tek kelimeyle fevda denilen aşırı saldırganlıklar, terörü, haksız yerde cinayetleri, akıtılan kanları, dökülen gözyaşlarını kaçınılmaz hale getirir.

Gasp, haram yeme, acımasızlık, insanlara zulüm, rüşvet, suiistimal ve daha neler neler…

Der demez, İslam’ın bulunmadığı bir coğrafya otomatik olarak kendi kendine oraya taşınır.

Tek kelimeyle sözün kısası şudur ki İslamsız, dinsiz ve inançsız bir ülke hiçbir zaman ülke olamaz.

Ancak Afrika ormanlarındaki acımasız, zalim, saldırgan, güçlü yırtıcı hayvanlarla, güçsüz masum hayvanlar arasındaki yaşam tarzı gibi olur.

Ona göre herkes aklını başına almalıdır.

Ayağını denk atmalıdır.

Terör odaklarını savunmaktan vaz geçilmeli…

İnsanlar, artık başka dünya olan haçlı ve siyon emperyalizminin direktif ve talimatlarından uzak durmalıdır.

Özellikle Rusya gibi Katherina piçleriyle dostluk biatinden vazgeçmelidir.

Zira tarih boyu İslam ümmetiyle ezeli düşmanlığını sürdüren bu ülkeler, bu anlayışlar, hiç unutmayalım ki dün ne ise bugün de aynısıdır, yarın da daha fazlasıyla Türkiye için tehlikeleri kaçınılmazdır.

Eğer biz ümmet olarak, bu gaflet uykusu içinde kaldığımız müddetçe halimiz perişandır.

***

Bu itibarla Bediüzzaman Hazretleri Diyor ki;

“Ümitvar olunuz.

Semavat ve zemin-i Asya teslim olur yedê beydayê İslam’a”

Devamla o büyük Üstat şöyle diyor;

“Ben bütün gücümle haykırarak, kesin olarak, tüm bu ümitsizlik ve karamsarlıklara rağmen, bütün gücümle bağırarak sesimi dünyaya duyurmak istiyorum.

Kesinlikle istikbal (gelecek), İslam’ın olacaktır.

Ancak ve ancak semavat ve zemin-i Asya, yer ve göklerdeki oluşan zafer, yalnız ve yalnız İslam’ın olacaktır.

Yeryüzünde, hüküm Kur’an ve iman hakikatlerinin olacaktır.

Şu halde her şeye rağmen kader-i ilahiye inanmamız ve razı olmamız lazım.

Tüm bu kirli kan ve terör oluşumlarına rağmen, gelecekler İslam’ın olacaktır ve Asya kıtasının yeryüzünde İslam ve iman çiçekleri açılacaktır.

Zira arkamıza baktığımızda, dünyanın geçirmiş olduğu karanlık ve karışık tarih, ecnebilerin olmuştur.

Yine gelecek de İslam’ın olacaktır”

* * *

Yine Üstat Bediüzzaman diyor ki;

“Din ile milliyetçilik bir araya getirildiğinde, kesinlikle dinin varlığı ve hamiyeti ön plana alınmalıdır.

Eğer din ön plana alınmazsa, kupkuru menfi ve olumsuz bir ırkçılığa dayalı milliyetçilik söz konusu olduğunda, o toplumun geleceğinin karanlığa gömülmesine alamettir.

Toplum hiçbir zaman kendini terörden, anarşiden, zulümden kurtaramaz.

Din ön plana alındığı zaman, beraberinde milliyetçiliği de götürür.

Ama terû taze bir milliyetçilik, terû taze bir intisap, tertemiz bir ümmet ve inanç birliği olur.

Şu halde bizim için gereken budur ki hamiyet-i diniye, hukuk-i ammenin temel taşı ve esasıdır.

Milliyetçilik ise amme hukukunun hizmetkârı olmalıdır ki İslam’a boyun eğmelidir.

Bizim şark dünyasının gelecek kader tecellisi buna bağlıdır…

Şark dünyası kendini her zaman batı hegemonyasından uzak tutmalıdır ve korumalıdır.

Tarih boyu gerek Türkler olsun, gerek Kürtler olsun, gerek Arap dünyası olsun, hep İslam’la telakki etmiş, yücelmiş, zafer üstüne zafer kazanmıştır.

Rus ayılarının haçlı emperyalist İngiliz, Fransız ve Yunanların ve bugünkü BM’nin aramıza sokmak istedikleri fitne unsurlarından kesinlikle inanmış bir millet olarak uzak durmamız lazım.

Yoksa içimize kusmuş oldukları sosyalizm, bolşevizm, komünizm, isim ve yön değiştirerek tüm bunların adına demokratik hür dünya dedikleri demokrasi putu da dahil olmak üzere emperyalist zorba dünyanın getirmiş olduğu her şey bize aykırıdır, ondan uzak durmamız lazım ki birlik ve beraberliğimizi korumuş olabilelim..

Yoksa içimizdeki cehl-i mürekkeple donatılmış diplomalı cahil potansiyeli bunu idrak etmiyorsa, çok büyük bir tehlikenin gelmesine davetiye çıkarıyorlar.

Ve toplumun en şerir tehlikeli fetbaz insanları durumuna düşmekten kendini kurtaramazlar.

İslam dışı hangi ideolojiye bağlı olurlarsa olsunlar.

Bağlı bulunduğu her şey inkârcılıktır, başı boşluktur ve cehl-i mutlaktır.

Allah bu milletimizi, bu insanlarımızı, bu ülkemizi onlardan korusun, muhafaza eylesin ve tüm toplumumuzu ümmetçilik anlayışıyla Kur’ana sarılmayı nasip eylesin.

Bu kötü badirelerden ülkemizi korusun.

En derin saygı ve sevgilerimle.