ÜMMÜ’L-HABAİS (TÜM KÖTÜLÜKLERİN ANASI)?!
Eklenme: 1/7/2013 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Ülkemizdeki olup-bitenler, toplumsal ve siyasal günlük hayat akışları herkesin malumudur.

Bilinmeyen gerçekler değildir, her şey tüm çıplaklığıyla orta yerdedir.

Bu köşede her zaman ifade etmek istediğim nokta şudur ki;

Ülkemizin, devletimizin, milletimizin üzerine dumanlı hava tabakasını geçiren, kirli Karbondioksit gazlı boğucu, nefes alıp vermeye mani olan bunalımlı hava atmosferi, tümüyle devletin derin tabakasından gelmektedir.

***

Bilindiği gibi;

Yüce İslam dini, alkollü müskirat (sarhoş edici) içecek ve diğer maddeleri yasaklamaktadır.

Özellikle şarap içkisine de tüm kötülüklerin anası manasını taşıyan Ümmül-habais kavramını kullanmaktadır.

Bu demektir ki;

Toplumu özellikle gençliği kötülüklere, karanlık badirelere sürükleyen tehlikeli maddeler, içkisinden tut uyuşturucusuna kadar

Ne kadar kötülüklerin anası (Ümmül-habais) ise o kadar da yıllardan beri inkrcı inançsızlıklarıyla İslamiyete karşı beslediği kin ve adavetle tanınan ve devletin can damarı durumunda olan TSK gibi bir kurumun bünyesinde büyüyüp, palazlanan Ergenekoncu generallerin de taşıdıkları anlayış, o kadar tehlikelidir.

Bu anlayış, o kadar pisliktir, o kadar zararlıdır, o kadar Ümmül-Habaistir ki, ülkemizde olup-biten kötülüklerin kaynağı olmuştur.

Zira millet bu anlayıştan çok zarar görmüştür.

Her ne kadar sarhoş edici maddeler bireylere özel olarak kullanılıyor ise de, fakat bunların kötülükleri bireylere değil kocaman devletin en büyük kurumunun bünyesine sirayet etmiştir.

Ve bu kötülüğünü despotça kullanarak, milletin her kesimine dayatmacı üniformalarını kullanarak adeta toplumun üzerine birer tehdit unsuru olarak gerçek yüzlerini göstermişlerdir.

* * *

Nitekim bir hafta önce İstanbulda gözaltına alınan ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına götürülen Genelkurmay Eski Başkanı İsmail Hakkı Karadayının basına vermiş olduğu görüntü, adeta içinde yaptığı pislikleri yüz hatlarına vurmuş olup fiziksel görüntüsü de zaten bunu göstermektedir.

Yüce kitabımız Kuran-ı Kerimin Rahman suresinin 41. ayeti de sanki günümüzdeki yaşanan ve olup bitenler için yeni inmiş bir ayet olarak her şeyi vurgulamaktadır.

Suçlular, simalarından tanınır, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar

Bu mealdeki Ayeti kerime, tüm açıklığıyla gerçekleri ortaya koymaktadır.

Görünen odur ki;

On sene, on beş sene evvel bunların yaptığı habaset ve kötülüklerin anası durumundaki anlayış, bugün artık yakalanınca çok pis görüntü vermektedir.

Böylece yüce kitabımız Kuran-ı Kerimin 1400 sene evvelki tespit ettiği gerçekler ne ise sanki bugün inmiş gibi, aynı gerçekleri bugün de bize okutuyor.

* * *

Evet, Ümmül-Habais dedik sevgili okurlar.

Gerçekten bu zihniyetin, bu anlayışın devletin en şerefli kutsal bir cihat kurumu olan TSK bünyesinde yetişip, palazlanan ve adeta karanlık kurulların birer üyesi durumunda olan BçGnin, cuntacı masonik kafaların yaptıkları pislikler, işledikleri mezalim bu iktidar sayesinde onların yanında kar kalmamıştır ve kalmayacaktır da.

1984lerden beri hatta daha geriye gidersek Demokrat Partisinin iktidarını içine sindirmeyerek tarihi CHPnin efsanevi lideri olan İsmet Paşanın manevi liderliğinde (!) darbeler üstüne darbeler gerçekleştirildi.

Ne yazık ki ülkede yaşana gelen bu darbeler terörü, Türkiyeyi terör odaklarına yemlik yapmıştır.

Ülkeyi gittikçe de terörize eden ırkçı, faşizan, Kemalist görüntülü inkrcı bir güruh, hep bu memleketi uçurumların kenarına sürüklemiştir.

Ama Allaha şükürler olsun ki, Başbakan Tayyip Erdoğan geniş bir siyasi dehaya sahip olup, etrafında bulunan partinin ileri gelen zevatlarıyla özellikle PKK hakkında son aldıkları kararlar ve MİTin İmralıdaki Abdullah Öcalanla yaptığı görüşmeler geç olsa da bize göre çok büyük bir merhaledir, bir engelin aşılmasıdır.

İki ay önce cezaevlerindeki ölüm oruçlarının sonlandırılmasından tutun da, BDPlilerin İmralıda Öcalanla görüşmelerine imkn verilmesine kadar, bize göre günümüzün gereksinimine dayanarak söylüyorum, deyim yerindeyse adeta Resulullah Efendimiz (s.a.v)in Mekkelilerle Hudeybiyede yaptığı anlaşma gibidir.

Bu girişim ve bu ileriye dönük atılan adım her ne kadar hükümet ve devlet için sıkıntı görüntüsü verilmek isteniyor ise de aslında büyük bir barıştır, büyük bir anlaşmadır, büyük bir gelişmedir.

Ama yine de büsbütün her şey bitmiş demek de değildir.

Zira başta anlattığım gibi ülkemizin ve devletimizin derinliğinde içten kemiren Ümmül-Habais denilen karıştırıcı habaset anlayışların varlığı da inkr edilemez.

Gözardı da edilmemeli!

Bugün ileriye dönük atılan adımların sonucunda alınacak netice bir iki sene içerisinde kendini gösterecektir.

Türkiyenin nereden nereye geldiğini herkes anlayacaktır.

* * *

Nitekim dünkü Yeni Şafak Gazetesinin manşetine taşıdığı MÜZAKERE İçİN 9 KİŞİLİK EKİP ifadesi, işin ciddiyetinin, işin bir elle tutulmaz olduğunun ifadesidir.

Haber aynen şöyle devam ediyor;

Terör örgütünün silahsızlandırılması müzakerelerini MİTin PKK ile mücadele masasında görevli 9 kişilik özel ekibi yürütecek. Erbil veya Avrupadaki bir kentte yapılacak görüşmeler için Kandilin de Sabri Oku görevlendirildiği öğrenildi

Bugün Gazetesi ise KARAYILANIN BÜYÜK İTİRAFI başlıklı manşeti Yeni Şafakın hemen hemen paralelindedir.

Terör örgütünün Kandildeki elebaşlarından Murat Karayılan, profesyonel birliklerin 31 Aralıktaki son operasyonuyla yedikleri darbeyi itiraf etti

Her şeye rağmen toplum artık çok büyük beklentiler içerisinde; bu devletin ve ülkenin yıllardan beri ters yönlere girdiğinin farkına varılmasıdır.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten milletimizin, ülkemizin, devletimizin ve dinimizin fıtratına, varlığına, tabiatına aykırı olarak yola çıkan kirli anlayışlar sözüm ona çağdaş medeniyet anlayışı olarak gösterilmiş ise de medeniyet değildir.

Mimsiz medeniyetin temelinden çıkan habis urların varlığı söz konusu olmuştur.

Gerçekten de bu millet habis urlardan çok zarar görmüştür.

Zira kötülükleri hep iyiliklere galebe çalmıştır.

Zorbaca milli menfaatlerimizi adeta söndürmüşler ve gaddar, acımasızca, vahşi bir politikayla, ülkemizi bu hale getirmişlerdir.

***

Bunların bu kötülükleri Üstat Bediüzzaman Hazretlerinin de vurguladığı gibi;

Beş menfi ve yanlış esas üzerine bina edilmiştir

Bunların dayandıkları nokta; hak, daima güçlünün eline verilmiş, mağdur ve güçsüz insanlar zarar görmüştür.

Haklarına, her alanda milli menfaatlerine tecavüz edilmiştir.

Zira kişisel rant ön plana alınmış, yaşam ilkelerini devleti kullanarak kişisel mücadeleye tabi tutmuştur.

Toplumun değişik kitleleri arasına fitne ve fesat unsurlarını sokmuşlar, kavmiyetçilik, ırkçılık, menfi milliyetçilik gibi yanlış yöntemleri millete uygulatmışlardır.

Bu olunca tüm gerçekleriyle Kürtlerle Türkler arasında müthiş bir bölünme unsurları yeşertilmiştir.

Böylece, insan temel hak ve özgürlüklerine yakışır insanlık cevheri ayaklar altına alınmış ve hiçe sayılmıştır.

Deyim yerindeyse; adeta insanlığın manevi karakteri tersyüz edilmiş, hem ruhi hem de fiziksel değişime insanlık suretinden başka şekle büründürülmüş.

Gerçekten yazımın başında ifade ettiğim gibi, suçluların fiziksel yüz hatlarından da anlaşıldığı gibi bu tür sözüm ona medeni ve kurtarıcı kişilerin iç duyguları dışa vurduğunda, adeta saldırgan birer kurt, ayı, yılan, domuz veya maymun postu gibi akla hayale gelirler.

Zira insanlık cevherinden tecerrüt(soyutlanmış) edilmiş, ahlaki çöküntülerle kendi hayatlarını idame ettirmişler ve halkımızın alın terinden, emeğinden beslenmiş, hep haram yemişler de ondan.

Bu paralelde demokrat, insan temel hak ve özgürlükler gibi ifadeleri kullanarak parlak nutuklarıyla insanlarımızı inim inim inleterek, nice zorluklara ve meşakkatlere, işkencelere tabi tutmuşlardır.

28 Şubatın faili meçhul cinayetlerinden tut, nice masum aileyi yanlış yamalak fitneci fişlemeleriyle insanların hayatlarını başlarına çökertmelerine kadar.

Oysaki lazım olan gerçek şudur ki;

Eğer bir ülkede refah ve mutluluğun varlığı söz konusuysa, belirli bir tabakaya yönelik değil, halkın her kesimine yönelik olarak bu refah ve mutluluğun sağlanması gerekir.

Yoksa bir avuç putlu ve mutlu azınlığın mutluluğu, topluma terör getirir, ülkeyi terörize etmekten başka bir mana taşımamaktadır.

Tarihi bu efsanevi Ergenekoncu BçGnin ve aynı paralelde CHPnin dindarlara, inanan kesimlere karşı besledikleri husumet, adeta ülkeyi bunaltmış ve dumanlı hava atmosferine sürükleyerek, boğmuş durumdadır.

***

O nedenle diyorum ki;

İslamiyetin gereklerinden olan milli birlik ve beraberliği, inanç kardeşliğini, ön planda tutmayan hiçbir devlet ve devleti elinde tutan hiç bir anlayış, ülke insanıyla dost olamaz.

Artık bu karanlık ve boğucu hava atmosfere karşı yegne kurtuluş; İslamın hkimiyeti olmalıdır.

Gerçekten, görünen odur ki;

Hakikatler artık inkişaf etmektedir.

Üstat Bediüzzaman Hazretleri şöyle buyuruyor;

Ümit var olunuz.

Şu istikbal inkılbı içinde (gelecek değişimlerde) en yüksek gür seda İslamın sedası (sesi) olacaktır

Her ne kadar görünümde dinsizlik ve inkrcılık zaman zaman varlığını sürdürmüş ise de bu ülkede, artık bu millet bunu yutmaz, yutmamıştır ve anlayışını, inancını her şeyden önce ön planda tutmaktadır ve tutmaya da devam edecektir.

En derin saygılarımla.