ÜST AKIL VE YENİ ŞEYTANİ PLANLAR
Eklenme: 12/15/2016 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan dün Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde muhtarlar buluşmasında yaptığı hitabetin ana stratejisi Türkiye’yi dünya mezalimine karşı uyarmaktı..

Ve milletine "ulusal seferberlik" çağrısı yapmaktı..

Cumhurbaşkanının bu seslenişi gerçekten milletin yüreklerinde heyecan yaratıyor, şevk yaratıyor ve hareketlilik getiriyor.

Bu bizim için bir intibahtır, uyarıdır ve uyanıştır..

15 Temmuz'daki uyanışı ne ise, şimdi de, her an, her gün, her saat başı halk "yekvücut" olarak ayakta olmalıdır…

Halk, manen ve maddeten tüm mevcudiyeti ile Cumhurbaşkanının bu çağrısına cevap vermelidir..

Pek tabi ki, yanında yer almalıdır ve safında yürümelidir.

Çünkü, Cumhurbaşkanı boşuna konuşmuyor.

İman diliyle gördüklerini söylüyor…

Gelecekte vuku bulabilecek gerçekleri görüyor ve haykırışa geçiyor.

Bu da tarihi deneyimlerine dayanıyor.

Bu itibarla diyebiliriz ki; gelen-giden devlet adamlarının içerisinde dünya gerçeklerini gören tek lider vardır; O da Sayın Erdoğan’dır.

Keşke geçmişte de onun gibi devletin zirvesinde bulunan Cumhurbaşkanları da "hakikatleri" görebilselerdi..

Görme noktasında, mücadale edebilselerdi..

İrade ortaya koyabilselerdi..

Ama maalesef..

Eğer yapmış olsalar dı, bugün Türkiye terör odaklarına maruz kalmazdı.

***

Mesala, 7 kez giden, 8 kez gelen, Demirel…

Neden görmedi, ya da neden görmek istemedi..

Keza biraz daha geçmişe gidersek…

İnönü’de, Celal Bayar da ve daha kimler kimler diyerek ifade edebiliriz!…

Onlarda görmüş olsaydılar, Türkiye bu hale düşmezdi.

Yani terör belasına maruz kalmazdı.

***

Yakın tarihimizdeki isim; Ahmet Necdet Sezer…

Maazallah evlere şenlik!?

Kendini dev aynasında görüp, Allaha bile inanmayan, Allaha yaklaşmak istemeyen, bir mürşit inkarcı gibiydi..

Ne yazık ki, 7 yıl boyunca bu milletin vergileriyle, devletin bütçesinden hazını aldı, nemalandı ve bu devletten şimdi emeklilik maaşı alarak yaşıyor.

Ki daha onun gibi kimler yok ki?

Ama Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan bunları gördü.

Çünkü onun temeli ve ana stratejisi Kur'an hakikatlerine dayanmaktadır…

Gençliğinden bugüne kadar inandığı bir dava söz konusudur.

Bu gerçek davaya, yani iman ve İslam davasına, vatan davasına ülkenin bütünlüğü davasına sahip çıkabilen devletin zirvesinde olan bir zat.

Sözüm ona çağdaş muasır medeniyet yaftasını kimseye bırakmayan zalim bir dünyanın mezalimini görünce, elbette ki onun inancı onu zorluyor ve halkına, hatta tüm İslam dünyasına karşı görünen tehlikeyi ilan ediyor?

Ve bu ilan etmeyi de kendine kutsal bir vazife olarak görüyor..

Ki bu anlayışla yola çıkmış biridir..

***

Dünkü sohbetimizde de değindiğimiz gibi sözde bir medeni dünya var!?

Medeniyet kavramını kimseye kaptırmayan sahtekar bir dünya bu…

Halep’i yok etmek için ittifak içindedir.

Neredeyse tarihi bir İslam şehri haritadan silinmek üzere.

Önceki akşam Rusya, Türkiye’ye söz veriyor "ateşkes" olacak diye?

Ama ne söz…

Lakin sabahın erken saatinde onun müttefiki olan hain İran anlaşmayı ret ediyor.

Şii milisler de Esed’in rejim güçleri ile birlikte yeniden Halep’teki masum insanlara hücum ediyor?

Ateş ediyor ve yüz binler ölüyor.

Mal, mülk, hane, çarşı, pazarda taş üstüne taş kalmıyor.

Medeni dünyada ‘’tut yutmuş bülbül’’ gibi seyrediyor.

Ama tüm bunlara rağmen elbette ki inanan bir ümmetin içi sızlıyor.

Kan ağlıyor ve gözyaşları dökmekten başka elinden bir şey gelmiyor..

Ama biz buradan kendimize teselli olsun diye Bediüzzam Saidi Nursi hazretlerinin tarihi tespitlerine kulak vermek istiyoruz.

Tespitlerinden bir kaçını özetlemek üzere sizlere aktarıyorum.

Evet o büyük Üstad ‘’Sünuhat’’ isimli eserinde şöyle sesleniyor;

"Kur'ün-i ûlânın mecmu-u" yani eski çağlardaki kavimlerin vahşetini günümüzdeki medeni dünya bir çırpıda kustu."

Yani eski çağlar boyunca kusamadığı bir mezalimi, bu çağımızda sözde medeni geçinen ama, kelimenin başındaki ‘’m’’ harfinin düşürülmesi ile kelime çıplak olarak ‘’Deniyet’’ kalır ki o da alçalıştır.

İşte, her gün biraz daha alçalan sözde bu medeni dünya eski çağların mezalimini bir defada kustu ve İslam’a zulüm ediyor.

Üstad devamla şöyle diyor;

"Âlem-i İslâmın şu medeniyete karşı istinkâfı cây-ı dikkattir

Yani kendini alıkoyma ve soğuk davranması ve kabulde ızdırabı itikattır.

Alemi İslam’ın sessiz kalması dikkat çekicidir.

Zira istiğna ve istiklâliyet hassasiyle mümtaz olan şeriattaki İlâhî hidayet, medeniyetin esası olan Roma felsefesinin dehâsıyla aşılanmaz."

Yani şeriatın getirmiş olduğu medeniyetin istikbali, bağımsızlık ve hassasiyeti ile ayrı bir seçkinlikle yerine göstermiş olur.

Bu medeni dünya ile hiçbir zaman barışılamaz ve onların kusurları affedilemez.

Üstad devamla şöyle diyor;

"Medeniyet, nev-i beşerden yüzde onu müzahref bir saadete çıkarmış, sekseni meşakkate sefalete atmıştır.

Saadet odur ki; umuma veya eksere saadet ola!

Nev-i beşere rahmet olan Kur’ân-ı Kerim ancak umumun, lâ-akal ekseriyetin saadetini tazammun eden bir medeniyeti kabul eder."

Yani Üstad Hz. bu manevi rüya aleminde bu tespitlerini ifade ediyor.

Ama tüm bunlara rağmen rüyasının sonlarına doğru şöyle diyor;

"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sada İslamiyet'in olacaktır."

Üstadın bu tespitlerine katılmamak akla zait gelir.

İyi düşünen, iyi gören, iyi okuyan herkes Üstadın bu tespitlerinden ders-i ibret alması gerekir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’da inanıyoruz ki bu paraleldedir.

***

Bakınız sevgili okurlar.

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın dün Muhtarlara hitaben yaptığı konuşmasından, bir kaç satır sizlere aktarmak istiyoruz..

Çünkü her cümlesi; bir ders-i ibret ihtiva etmektedir..

Ülke olarak, millet olarak, devlet olarak "dört bir taraftan" emperyalizin saldırısı altında bulunuyoruz…

Terörün azması, dövizin tutulamaz olması, ihanet çemberinin göstergeleridir..

Onun için artık millet olarak, ayakta durmak zorundayız..

Sayın Erdoğan’ın konuşmasından bir bölüm..

Şöyle diyor Sayın Cumhurbaşkanımız...

"Üst akıl dediğimiz şey her gün yeni şeytani planlarla ortaya çıkıyor.

Şu gerçeğin farkındayız. Bu bir güç savaşıdır. Bu bir güç yarışıdır.

Bizim insanımız zor oyunu bozar. Yaşadığımız bu dönem en az İstiklal harbi kadar zordur. Birinci Dünya Savaşının ardından dönemin güçleri, Türkiye'yi İç Anadolu'da sıkıştırarak, Sevr'de tasarladıkları bir avuç toprağa mahkum etmek istiyorlardı.

Aynen bugün Halep'te olduğu gibi.

Misak-ı Milli amacımıza ulaşamasak da Sevr'i paçavraya çevirdik.

Bugün de adı konulmamış bir Sevr tehdidi ile karşı karşıyayız.

Geçtiğimiz 14 yılda kat ettiğimiz mesafe olmasaydı bu saldırılara böyle cevap vermezdik.

Şu tarihi gerçeği hiç unutmuyoruz.

Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır.

Biz bin yıl önce bu toprakları kendimize vatan yapmaya karar verdiğimizden beri bu iradenin bedelini ödüyoruz.

Tek vatan, tek millet, tek bayrak.

Bizim tek bayrağımız var kimse o paçavraları bize bayrak diye yedirmeye çalışmasın.

Eğer bu dört direği sağlam tutamazsak emin olun gök kubbeyi başımıza yıkarlar.

Ey muhtar kardeşlerim…

Bu ülkenin 80 milyon ferdine soruyorum bizim bu topraklardan başka gidecek vatanımız var mı? "

En derin saygı ve sevgilerimle...