Sevgili okurlar.. Muhakkak ki farkındasınız.. Son zamanlarda sizlerle yapmış olduğumuz sohbetlerin odak noktası; İslami yaşam biçimimizi ihtiva ediyor... Tabi, ülkenin ve milletin geldiği ahlaki çöküş içeren tablo, bugüne özgü değil... Ki yeni de peyda olmadı... Yılların, hatta 1,5 asırlık zaman diliminin batı ve batıla odaklı siyasal, sosyal ve kültürel yaşam biçimine heves etmemizden ve edilmemizden kaynaklıdır!
***
Nitekim bugün heves edilenler ve içimize enjekte edilenlerin bizleri getirdiği merhale yekvücut şekilde, İslami hakikatlerden, özümüzden, değerlerimizden, yaşam ilkelerimizden, inancımızdan ve de kutsallarımızdan, fersah fersah uzaklaştığımızı görüyoruz! Ne insani, ne vicdani ve ne de rahmani bir duruş ile tavır içerisinde değiliz... İşte bu önem arz edici mevzuyu dilden düşürmememin tek nedeni var.. O da dilsiz şeytan konumuna düşmemek.
***
Ne diyoruz? Kurtuluşa dair tek reçete vardır. O da Kuran-ı Kerimin hükümlerine sımsıkı sarılıp bağlı kalmak.. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)in o yüce ahlakıyla ahlaklanmak ve yaşam biçimiyle, kendimizi donatmamızdır.. Ve de, Hz. Ömer (R.A)in adaletiyle de hükmetmektir.. Bizim hal-i hazırda en büyük eksiğimiz ve zafiyet bataklığımız Ahlaki üstünlüğü boş vermişliğimizdir! Maneviyatı bırakıp, maddiyata tapar hale gelmemizdir..
***
Önceki yazılarımda da aktardım! Bakınız Kuran-ı Kerim şöyle buyuruyor.. Diyor ki; İnneke leal ?ulukin azm Yani.. Sen en üstün ve büyük bir ahlak üzerindesin. Allahın Hz. Peygambere Kuran aracılığıyla yüce hitabıdır bu. Bu itibarla kıyamete dek Risalet-i Muhammediye sarılmak, her müminin başlıca görevidir. Yaşam biçiminin olmazsa olmazıdır.
***
Amma velakin bakıyor ve görüyoruz ki; hiç de emredilen yolda değiliz! Kuran-ı Kerimin, Peygamber Efendimizin ve Yüce Yaradanın emir ve buyruklarının; tam tersi istikamette, batıya ve batıla meyil etmiş haldeyiz.. Toplum.. Özellikle de yetişen gençlik vahim ve korkunç bir süreçle, fersah fersah Kurandan uzak duruyor, ya da uzak tutulmaya çalışılıyor..
***
Kaldı ki Kuran mefhumu toplumda nerdeyse yok olmak üzeredir... çünkü ne devlet, ne millet hiçbir şekilde günlük hayat akışını Kuranla tartmıyor, danışmıyor, havale etmiyor, onun rotasında, yürümüyor?! İşte, devleti oluşturan üç ana öge! Yasama, Yürütme ve Yargı.. Özgür bir iradeyle sormak istiyorum; Kuran ve İslam hükümlerine zerre kadar bağı ve bağlılığı.. Aynı zamanda, uygulanırlığı var mı? Yok
***
Var olan ne? O da bireysel ibadet! Namaz, oruç, hac, zekt veyahut feri ibadetler.. Onun ötesinde; hiçbir şey yok.. Kaldı ki; bu ibadetler de kişisel ibadet olduğu için, toplumsal bir bütünlüğe evirecek, yönetimsel hüküm yok! Salt bireysel ibadetle İslam bütünlüğü sağlanamaz İşte, son 1,5 asırlık zaman dilimi bunun en büyük tefsiridir
***
Oysaki İslam dini bir bütündür.. Toplum, devlet ve coğrafya noktasında birer simetrik parçalardır. Biri diğerisiz olmaz... Bu itibarla bu bütünlük içerisinde inandığımız Allahın kitabı olan Kuran-ı Kerim, bizden böylesi bir birliği, dirliği, bütünlüğü ve yaşam biçimini istiyor
***
İki gün önceki yazımda dile getirdim... Ve dedim ki bakın Kuran-ı Kerim İslam ümmetine nasıl sesleniyor?! Vatesim bihabli(A)llhi ceman Yani.. hep birlikte Allahın kopmaz ipine sımsıkı sarılın. Bu çağrı ve beyan, Allahın kopmaz ipi olan Kuranın hükümlerini içeriyor..
***
Dolayısıyla toplum olarak birbirimizi yemememiz gerekiyor Hıyanetle, vurgunculukla, haram yemekle, saldırganlıkla, birbirinin hakkını çiğnemekle veyahut kan dökmekle, bir yere varamayız Varabileceğimiz bir mertebe olsa da; o da vahşi bir toplum oluruz Yineliyorum sözümü.. Sadece laf-ı güzafla Evet, ben Kurana mensubum, Kurana inanıyorum, Müslümanım demek, açık bir şekilde kendi kendini aldatmaktır, İslam hakikatlerinden kaçmaktır...
***
Böylesi bir yaşam biçimini, Kuran elinin tersiyle itiyor.. Ve de kabul etmiyor. İnsanın ana hukuku Kuranın gerçek hakikatlerine sarılmakla gerçekleşir. Bir kere şunu yeryüzünde yaşayan tüm milletler idrak etmelidir ki Kuran, sıradan hükmü geçmiş Tevrat, Zebur, İncil değildir. Kıyamete dek bu hüküm yürürlüktedir... çünkü Kuran-ı Kerim, Hz. Muhammed (S.A.V)in kalbi üzerine vahiy olarak indirilmiştir.
***
Ki Kuranın en başlıca hükümleri emr-i maruf, nehy-i münkerdir. Yani iyilikleri çoğalt, kötülükleri de yok et... Peki, toplumda bugünkü hayat akışları içerisine baktığınızda, tam tersine yasalar, kanunlar, hükümetler icra edilmektedir.. Tam manasıyla Kuranın ana hükümlerine ters istikametleri hükmediyor.. Münkerat ve menhiyata ruhsat veriyor, geçiş sağlıyor. Ama emr-i maruf olan iyiliklere, güzelliklere toplumsal ahlaki üstünlüklere yasaklama getirilmek isteniliyor
***
Özü itibariyle birbirimizi aldatmayalım Müslümanlık hal-i hazırdaki yaşam biçimimiz ve bireysel varlık halimiz değildir. Müslümanlık, münkerat ve menhiyatın yok edilmesi ve emr-i marufun son derece icraatlarını uygulamasıyla mümkündür..
***
İşte İslamiyet burada kendini gösterir. Bu olmadığı takdirde laf-ı güzaftan ibaret olur.
Ben Müslümanım demekle olmuyor sadece. Ben Müslümanım diyor, ama faiz yiyor.
Fuhuş yapıyor?.. Fuhuşa meşruiyet verildiği için ceza almıyor. Bunların İslamda hissesi yok, zerresi yok.. İslamın gölgesinden böyle şeyler geçmiyor. Hem bunları yap, hem de Ben Müslümanım de caka sat. Olmaz
***
Müslümanlık öyle ucuz değildir!.. Bedeli de, faturası da ağırdır.. O faturayı ödemek lazım. O faturayı ödemeden İslama sahip çıkılamaz. Bu itibarla adet yerini bulsun diye, herkesin diline pelesenk olmuş, destansı ifade olan Ben Müslümanım sözünün hiçbir şekilde kıymet-i harbiyesi yoktur! Böylesi Müslümanın, İslamın gölgesinde bile yeri yoktur Tabiri caizse diyorlar ya; Lafla peynir gemisi yürümez.
***
Müslümanlığın özü Kurandadır. Kuranın emir ve yasakları, tüm kesin hükümleri ne ise onlara riayet edilmesi gerekir.. İslam hem sosyal bir dindir, hem siyasal bir dindir.. Bu dine bu şekilde sahip çıkılması gerekir. Bugün her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlet olma şekline sahipse de; laiklik denilen kavram batıl ve yanlış bir felsefeyi içermektedir çünkü Türkiye Cumhuriyeti Müslüman bir ülkedir. Toplumun yüzde 99u Müslüman olan bir ülkeye de laik denilemez.
***
Bakınız; laiklik kelime itibarıyla Fransızcadır... Ve uygulanma biçimi de; eşittir dinsizliktir. Laik bir cumhuriyet Yani Türkiye Cumhuriyeti insanları tümüyle dinsiz midir? Bu aldatmacadır ve Türkiye insanını devletiyle, milletiyle, aşiretleriyle, bölgeleriyle kandırmaktan başka bir şey değildir. Bu da haince bir aldatmacadan ibarettir bize göre Batıldır, yanlıştır, aldatmacadır, hatta hıyanettir. Bazı hıyanet erbapları bunu memlekete yutturmaya çalışmışlarsa da bu çok ağır bir vebaldir, o vebalin altından kimse kalkamaz.
En derin saygı ve sevgilerimle.
Failed to load the video