WİKİLEAKS OLAYI İFTİRACILARIN SİLAHI!
Eklenme: 12/3/2010 12:00:00 AM

Evet, değerli SÖZ okurları. Bilindiği üzere Türkiyemiz ne yazık ki, yıllar yılı, öncesinden günümüze dek aslı astarı olmayan dış orijinli politikalar ithal edegelmiştir. Bu gayriciddî ideolojik politikaların patenti ve dayanak noktası; İngilizlerdir ve Siyonist teşkilatlardır. Bu münasebetle saltanat ve hilafetin yıkılışından sonra devlet siyaseti ithal malı olan ittihatçıların eline geçti. Bin yıllık bir miras tarumar edildi. Cihanşümul bir devletin altını üstüne getirdiler. Ve devlet ahalisiyle birlikte piyon ve ajanların hegemonyasına sokuldu. Böylece 1920lere kadar hedeflenen muradlarına ulaştılar. Ama ne çare ki, ülkenin gerçek sahibi olan halk bir türlü bunu fark edemedi. Önüne gelen karanlık tüneli göremedi. Ve gün geçtikçe o tünel büyüdükçe büyüdü. Dumanlı ve sisli havadan faydalanan aç kurtlar hep böyle ülkeyi yağmalayıp, talan ettiler, altını üstüne getirdiler. Bu durumda cumhuriyetin kuruluşundan 1950lere kadar altı oklu dış patentli bir siyaset hükümranlığıyla karşılaşan Anadolu insanı az da olsa demokrasiye geçiş yapmayı başardı ise de ama heyhat bu da bir türlü çare olamadı. Zira sistem hep dış kaynaklı İngiliz patentli, Siyon orijinli siyasetle devam etti. Gelen giden siyasi partiler ve onların başında bulunan liderler, Başbakanlar, Cumhurbaşkanları her ne kadar kendilerini halkın ve ülkenin kültürüyle boyamak istediler ise de bir türlü faydalı olamadılar, başarıya ulaşamadılar. Çünkü gayriciddî tavırlarla, onlar da orijinal halk kültürüyle değil de makyajlı ve boyalı bir politikayla yola çıktılar. Ve altı oklu zihniyet bunlara hep yok çekti, barındıramadı, zira onlara güvenemedi. Veya çıkar çatışması oldu. Ta ki merhum Turgut Özal, ANAPı kurana kadar. Başbakanlığı elde etti, milli iradeyi yaklaşık 10 yıl elinde tuttuysa da onun halinden anlayan Kemalist sistem, kaşla göz arasında bir çırpıda alaşağı etti. Yani yok ettiler. Ondan sonra ANAP, ehliyetsiz, ne idüğü belli olmayan bulanık kimliklerin eline geçti. Ve "keen lem yekûn" gibi başarılı olamayıp tarihten silindi. Burada başarılı olan yine dış kökenli, emperyalist, altı oklu siyasetin hâkimiyeti oldu. Tüm bu çabalara rağmen halk bir kurtuluş arayışı içine girdi. AK Partiyi kurdurttu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve ekipleri, büyük bir dürüstlük çizgisi üzerine siyaset istikametini çizdiler. Bu karanlık ithal malı küfür sistemine karşı dimdik ayakta durup sekiz yıldan beri milli iradeyi elinde tutmuşlar ise de fakat ne çare ki hala da istenilen hedefe ulaşmış değiller. Halkın desteğini salt bir çoğunlukla elde tutuyorlar ise de bunu çekemeyen, hazmedemeyen, sindirim sisteminin bozukluğu nedeniyle dış kökenli muhalefet adeta yüz yıl evvel İngiliz ve Yahudi siyasetini kullanarak kurtuluşu entrikalı oyunlarda buluyor. Yalan ve iftira unsurunu zaman zaman kullanmaya çalışıyor ise de ne çare ki geri tepiyor. Geri tepince de ebedi şefleri olan İnönü gibi bu kez antidemokratik yöntemlere başvurmak üzere silahlı kuvvetlerinin bünyesini Ergenekonlarla dolu generalleri kullanıyorlar. Bu generallerin pazarında ne ararsan bulursun. Gayri ahlaki, gayriciddî, insanlık dışı, ne kadar komplo teorileri varsa bunları kullanmaya çalışıyorlar. Bozuk sindirimli bu Ergenekoncu silahlı darbeci zorbalar, yıllar öncesinde merhum Turgut Özala karşı kurdukları tezgâh, hazırladığı oyun ta suikastına kadar bu kez her şeyiyle dürüst, namuslu, istikametli, inançlı Anadolu insanının terbiyesiyle yetişmiş bir Başbakanı hazmedemiyorlar. Neden mi? Zira Başbakan boş bir insan olmadığı gibi inançlı, cesaretli, yürekli bir kahraman kişiliğe sahip. Var olduğu müddetçe bu entrikalı emperyalist kökenli karanlıklara geçit vermeyeceğini bildikleri için ümitsizleşen bu terör odağı güçler, bu kez Wikileaks olayını ithal etmeye çalışıyorlar. Bu çabalar da boşa çıkacak. Artık bundan sonra ne yapacaklarını bilmiyoruz ama her an için Sayın Başbakanın hayatıyla oynayabilirler. Buna çok dikkatli durmak lazım. Ama her ne olursa olsun, Anadolu insanının 1000 yıllık inancından zerre kadar bir taviz alamazlar. Çırpındıkça batarlar. Hani diyorlar ya "Utanmazın yüzüne tükürüldüğü zaman, elini yüzüne sürer, oh yağmur yağdı" der ve işin içinden çıkar. Bunlar da aynen böyle Bu halk bunların hep itiraflarına, komplo teorilerine karşı dimdik ayaktadır ve Başbakanının yanındadır. Aslında bunu yapmaktan ise, Hakim Osman Kaçmazın skandalına baksınlar... Başbakanın İsviçredeki sermaye iftirasından vazgeçsinler. Bir de kendilerine baksınlar da onlar ne yapmışlar? Bugüne kadar ne yaptılar ve ne yapmaya devam ediyorlar. Görsel medyanın birinci sayfasında yer alan Sincan Hâkimi meşhur Osman Kaçmazın otel odasındaki zina skandalına el atsınlar. Nitekim Ali İhsan Karahasanoğlunun dünkü Akit'teki köşesine baksınlar. Bakın, Karahasanoğlu diyor ki; "Wikileaksı boş verin, otelde basılan hâkimi anlatın ve ibret alın" Yani gerçekten bunlar da hiç mi düşünce, dürüstlük, erkeklik ve mertlik yoktur. Bu Türkiye insanını ve Anadolu medeniyetini hiçe sayan bu bunak kafalar, hala da kurtuluşunu Eric Edelmanın gölgesinden medet umuyorlar. Eric Edelman, zaten Yahudi kökenli bir neocon Dostları da Ergenekon. CHPnin kurtuluş ümitleri de yanlış alanda oynadıkları maraton. Yazar Karahasanoğlu diyor ki; "Wikileaksı boş verin otelde basılan hâkimi anlatın siz. Herkesin gündeminde Wikileaks olayı var. Ben o konuya bir türlü girmem, giremedim. Niye? Çünkü Wikileaksı her ne kadar belge diye geçiriyor ise de anlatılanların hemen tamamı, diplomatların hiçbir resmiyeti olmayan kişisel notları Yani bu diplomat, şu diplomat, açmış gazeteleri kendilerince notlar almışlar, bu notları kendi bakanlıklarına göndermişler. Şu toplantıya gitmiş, sonrasında kendi izlenimlerini yazmışlar, bakanlığa göndermişler. Şimdi bunlar belge diye takdim ediliyor bize Hem de sızdırılmış şekliyle. Belge ne demek af edersiniz? Gerçeğin kanıtı, yazı, fotoğraf, film vs. demektir. Bir başka ifade tarzı ile bir gerçeğe tanıklık eden yazı resim vs. Şu ana kadar medyada tartışılan belgelerin hangisi bu özelliğe sahip, hiçbirisi" Hepsi dedikodudan ibaret, biz de Sayın Ali İhsan beyin bu görüşlerine katılıyoruz ama yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi bunlar rast gele oluşa gelmiş konular değildir. Bir organizasyonun sonucudur ve bunun dayanağı da Ergenekondur. Ve derin devletin bünyesinde bulunan karanlık kurullardır. Bu karanlık kurullar bir devletin, bir ülkenin, bir toplumun varlığı için, geleceği için, var olmuş nesneler değil. Bunlar bire bir dış orijinli parça tesiri yapan birer yıkıcı kıvılcımlardır. Elbette ki Adnan Menderesi asanlardır. Elbette ki, Turgut Özala suikast düzenleyenlerdir. Elbette ki, Sayın Erdoğanı sindiremezler. Ama bu ülkeyi öylesine ahlaksızlaştırmışlar ki, Adaletin terazisini omuzlarında taşıyan, hukukun üstünlüğünü, beyin ve kalplerine yerleştiren hukukçular yerine zinakar, fuhuşun ve sarhoşluğun aktörleriyle teselli buluyorlar. İki sene önce Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığında tespit ettiğimiz bir Aşk-ı Mem-nu skandalını yazdık. Apar topar kendimizi Adliye koridorunda bulduk. Yani tutuklanmamız için nöbetçi mahkemeye gönderildik. Ve çok kısa bir süre sonra o Aşk-ı Mem-nu'yu (Yasak aşk) yaşayanlar, Aşk-ı Mem-nuyu Aşk-ı Meşruya dönüştürdüler ve evlendiler. Demek ki biz kimseye iftira etmedik. Ama adaletin, hukukun, yargının şeref ve haysiyetini koruma amacıyla bu gibi olayları yazıyoruz. Nitekim Türk basını bugün ne hazindir ki meşhur Sincan hakiminin Hataydaki otel skandalını yazıyor. Bu hâkim ki Ergenekon çeteleriyle iç içe. Bu hâkim ki Anayasa hükümlerini hiçe sayarak Cumhurbaşkanını dahi makamından alıp sorgulamak için fezleke yazan bir kişiliğe sahip. Yani Cumhurbaşkanının dokunulmazlığını görmezlikten gelerek, hakkında soruşturma fezlekesini hazırlayan bir hâkim. Ne güzel değil mi değerli dostlar? Bu ne cesaret, bu ne hüner, bu ne pervasızlık demezler mi? Şimdi ise aynı o hâkim deyim yerindeyse eli uçkurunda, şişesi masada, Mecliste memur olan iki tane bayan kardeşle birlikte... Hatayda bir lüks otelde, yani Prenses otelin 303 ve 304 numaralı odalarında, ortaya çıkıyorlar. Hadise de; İki yabancı uyruklu kadının zorla alıkonulduğu ve burada kokain kullanıldığı yönünde polise gelen ihbar üzerine ortaya çıkıyor. Polis baskında bir de bakıyor ki; karşılarında Hâkim Osman Kaçmaz. Kaçmaz'la aynı odada aynı yatakta yatan Yeşim E. meclis eğitim daire başkanlığında bir memure. Aynı baskında Kaçmazın avukatı Baykal Doğanın odasından çıkan diğer bayan ise Banu E... O da, Yeşim E.nin kız kardeşi. Bu tür haberler Türk kamuoyunun yanı başında dünya kamuoyuna duyuruldu. Çareyi yalanda, iftirada, Başbakanı karalamada bulan bizim altı oklu muhalefet buna ne diyor acaba? Bize göre bu da onların yanında meşrudur. Çünkü buna özel hayat derler!? En derin sevgi ve saygılarımla.