YANLIŞ CUMHURİYET (IV)
Eklenme: 3/28/2014 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü sohbetimizin son bölümünde ifade etmeye çalıştığım gibi;

Evet, toplumlara özellikle İslam dünyasına, özellikle Suriyeye ve hatta Türkiyeyi içine almaya çalışan gizli karanlık odaklar, tüm bunlar, tarihi mezalimlerin gölgesinde faaliyetlerini gerçekleştire gelmişlerdir.

Tarihi karanlık şer güçleri, İslam dünyasının üzerine icra ettikleri mezalim ve kirli karartma şekilleri çok değişik yöntemlerle, değişik asırlarda devam ede gelmiştir ve etmeye de devam edecektir.

Emperyalist küfür dünyası, İslam dünyasının zengin yeraltı kaynaklarından faydalanmak için ve bu zenginlik var olduğu sürece teknolojik güçlerini kullanarak ne yazık ki İslam dünyasını istila etmek üzere birer sömürü merkezi haline getirmeye devam ediyor.

Bunu başarabilme yöntemi de özellikle ve öncelikle Osmanlı devletinin İslam hilafetini ortadan kaldırmakla elde edilebilir, düşüncesinin hkimiyeti söz konusu olmuştur.

Nitekim de öyle olmuştur.

Osmanlının son döneminden başlamak üzere İngiliz siyasetinin hkimiyetiyle, o ülkelerin içindeki ırkçı şovenist, faşizan, faşist kimliklerlle işbirliği yaparak, gizliden onları satın alıp, birer piyon ve ajan olarak kullanabilmişler.

Ve nitekim hep böyle olmuştur.

Örneğin; dört günden beri sohbetlerimize başlık olarak kullandığımız YANLIŞ CUMHURİYET kavramı bunun kanıtlayıcı bir delilidir.

Nitekim İtalyanın Mussolininin önerdiği totaliter devlet ideali, Kemalist aydın çevrelerde geniş ilgi görmüştür.

İtalyanın faşist liderinin inancına göre totaliter devlet, üretim, siyaset, din ve kültür dahil olmak üzere toplumsal yaşamın tüm cephelerini denetimi altına almalı; ortak bir iradenin emrinde ortak bir ulusal amaca yönelik yönetilmelidir.

***

Bu görüş gibi benzer bir görüşü de Cumhuriyet gazetesinin 03.11.1930 tarihli başyazısı şöyle ifade ediyor;

Modern devletin ilk zamanlarında mazinin hukuk sistemlerinden kendini kurtaramamış bazı milletvekilleri, Avrupada devletler milleti iki ayrı yapı şeklinde muhakeme etmişlerdi.

Üstünden yıllar geçmiş, yosun bağlamış fikirler ile bugün iş görmek, imknsız bir şeydir.

Modern devlet tam sözüyle hakim bir müessesedir.

İçilen suya, oturulan yere, tavanın yüksekliğine, pencerenin genişliğine, hulasa her şeye karışır, modern devlet, zaten her şeye karışmak için ve karıştırmak için kurulmuştur

03.11.1930 tarihli Cumhuriyetin bu yazısı paralelinde 1936da Kemalizmi bütünsel bir doktrin olarak tanımlamaya çalışan Tekin Alpa göre filhakika klasik demokrasinin artık modasının geçtiği inkr edilemez.

En kültürlü milletler arasında birçoğu klasik demokrasiyi silkip atmışlar ve mutlakiyet, diktatörlük vs. gibi yönetimleri kabul etmişlerdir.

Demokratik devlet telakkisine sahip milletler arasında bundan memnun olanlar nadirdir.

Demokrasi, bazen oligarşi, bazen popülizm halinde tereddiye (gerilemeye) uğramakta olup, yozlaşmıştır.

Ve o zaman devlet, artık ne milletin hakiki mümessilleri tarafından ne de milletin hakiki menfaatlerine uygun olarak idare edilmektedir((.))

Yüzbinlerce kahraman, İnönüde Sakaryada, Dumlupınarda kanını bu neticeye varmak için dökmemiştir.

Bunca fedkarlıklar pahasına yaptığımız inkılap-ı medeni, milletlerin büyük bir kısmında iflas etmiş olan ((.)) bir devlet şeklinde karar kılmak için yapmadık.

Ya ne?

Türkiye deneyimi, çeşitli yönleriyle dönemin diğer dikta rejimlerine de örnek olmuştur.

1933te Cumhuriyetin onuncu yılı münasebetiyle Cumhuriyet Halk Parti tarafından yayınlanan bir propaganda broşüründe Alman şansöliyesi Hitlerin bu sözlerine yer verilmektedir.

Almanya ve Türkiye, aynı zamanda ve aynı derecede çökmüşlerdi.

Türkiye mukaddes bir hamle ile kurtuldu, bu netice Almanyanın kurtuluşu için başlattığımız milli hareketin mesut netice vereceği hakkında bize derin kanaat vermiştir.

Filhakika Türkiyede doğan ve parlayan yıldız, bize yolu gösteriyordu. Hitler

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten geçmişe yönelik tarihi derinliklere el atıldığında, dört bin sene evvel Kıpti ırkçılığa mensup bir Firavun, o dönemin güçsüz İsrailoğullarına ırkçılık zorbalığını kullanarak erkeklerini öldürmüş, kadınlarını sağ bırakmıştı.

Dün de belirttiğimiz gibi Hz. Musanın içinde doğduğu yıl, Mısırdaki Mısırlı İsrailoğullarına ait ne kadar hamile kadın varsa hepsini kontrol ve gözetim altına almış, Doğan her erkek çocuk doğduğu gibi öldürülüyordu

çünkü Firavunun sihirbazları, onun rüyası paralelinde buna fetva vermişlerdi.

Zira biri çıkacak, Firavunun diktasını, tahtını elinden alacak diye görüş bildirmişlerdi (!)

Tıpkı bugünkü Mısır'da yapılan katliamlar gibi...

İşte Allah Tel o yüce kudretini son anlarda kullanmış ve doğan Hz. Musa, annesinin kalbine bildirilen ilahi emir fiilen o şefkatli, merhametli anne aynısını tatbik etmiştir ve Hz. Musa kurtulmuştur.

Ama büyük bir mucize

Nasıl kurtuluyor?

Bakınız, Taha suresinin 37, 38, 39, 40 ve 41. ayetler mealen bize bunları bildirmektedir.

37. ayet;

Zaten sana başka bir defa da iyilikte bulunmuştuk.

38. ayet;

Hani annene vahiy edilmesi gerekeni vahiy etmiştik

39. ayet;

Onu bir sandığa koy da, suya bırak, su onu kıyıya atar.

Bana da ona da düşman olan birisi onu suyun içinden alır, gözümün önünde yetişesin diye seni de sevgili kıldım

40. ayet;

Hani kız kardeşin gidip diyordu ki ona bakacak birini size göstereyim mi?

İşte böylece annen üzülmesin de sevinsin diye seni ona geri vermiştik ve sen büyüyünce bir cana kıymıştın da seni o üzüntüden kurtarmıştık, hem seni birçok musibetlerle denemiştik.

Böylece MEDYEN halkı arasında yıllarca kalmıştın, sonra da takdire göre geldin Ey Musa!

41. ayet;

Ve seni kendim için ayırdım

* * *

Hz. Musa o günkü yeryüzünün en güçlü diktatörü, en güçlü reisiyle karşılaşmak üzere gidiyordu

İmanla küfrün çarpışacağı ve girişeceği büyük savaş alanına doğru koşuyordu o Musa.

Yığınlarca denklemli meselelerin ve hadiselerin bulunduğu bir okyanusa dalıyordu.

Burada ilk önce Firavun bulunuyordu, sonra da kendi kavmi olan İsrailoğulları..

Uzun müddet kölelik hayatı yaşadıkları için, aşağılaşmışlardı.

Esaret onların tabiatını bozmuştu, kurtuluştan sonra hazırlandıkları büyük görevi yapmaları için gerekli kabiliyetleri zayıflamıştı.

Yani Allahın onlara vermiş olduğu o büyük nimete karşı soğuk ve gevşek davranmışlardı.

Yüce Allah onlara iyi bir hazırlık ve yetişmeden önce, hiçbir yere gidemeyeceğini gösteriyor.

Hem kendisini de bir süre hazırlığa tabi tutulup, yetiştirildikten sonra elçi olarak gönderilmemiş miydi Hz. Musa?

Tüm bunlara rağmen şu halde o gün Firavunun onun için hiçbir önemi yoktu, çünkü yaşına ermiş ve güç, kuvvet sahibi olmuştu.

Hem Rabbi de kendisiyle beraberdi, onu kendi davası için seçmiş ve ayırmıştı.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Ne kudret, ne kudret?!

Tatlı, ince ve engin sevgiden öyle bir zırh örüyor ki o kudret, sevgilinin çevresine, üzerine inen bütün darbeler, hepsi de o zırhta kırılıyor.

çarpan bütün dalgalar yok olup gidiyor.

Kudret sahibi kadir-i mutlakın kudreti karşısında bu ince, bu tatlı, bu güzel zırhın etrafına dokunan bütün şer güçler, bütün dikta kuvvetleri ona kötülük etmekten aciz kalıyorlar.

Bu zırhın içindeki saldırma gücünden mahrum, henüz meme emen, tek kelime bile konuşamayan bir küçük bebek de olsa diş geçiremiyorlar ona o zalimler.

* * *

Anlaşılan budur ki günümüzün ve tarihimizin İslam dünyası içinde satılmış piyon, darbeci generallerin tümü, milletiyle kavga etmiş, kargaşa çıkarmış, savaşmış, memleketin ulema kesimlerini idama tabi tutmuşlardır.

Zaten Bir milletin, bir ülkenin yok edilebilmesi için, önce içlerindeki ulema kesimleri yok edeceksin anlayışıyla yola çıkmışlar ve büyük patronlarının direktiflerini uygulamaktadırlar.

Tıpkı adı Abdulfettah da olsa ermeni kökenli olup, İslam isminin gölgesinde kinini gerçekleştirebilmiştir.

Aynı Türkiyedeki geçmişe yönelik CHPnin dipçik ve şeflik döneminde yaşanan ve yaşatılanlar gibi

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırla cumalar.