YARGI ERKİ VE GÜVENİLİRLİK!
Eklenme: 4/7/2011 12:00:00 AM

Evet, bilindiği üzere; Devletin temel ilke ve dayanaklarından olan, Anayasanın da olmazsa olmaz hükümlerini bağlayan Yasama, Yürütme ve Yargı erklerinin varlığı söz konusudur. Anayasanın amir hükümleri gereği devletin bu üç sac ayaklarından herhangi birisi vazife, görev yapmaz durumuna düşerse, tıpkı insan vücudunun en önemli organlarından olan diş, çürüdüğü zaman bütün vücuda sızıntı verir hatta çok ileri giderse beyin felcine kadar götüreceği gibi, devlet nizamı da aynı akibete uğrar. Keza devletin de varlığı sübutu, kararlılığı kesinlikle bu üç sac ayağının dirliğine bağlıdır. Birisi zedelenirse tıpkı çürük diş gibi ülkeye, devlete ve milletin varlık gerçeklerine zarar verir ve zedeler. Bu nedenle kamuoyu nezdinde bu sistemin çürümüşlüğü nedeniyle devletin çok önemli bazı kurum ve kuruluşlarının güvenilirliği kuşku yaratmış durumdadır. Gerçekten yasama erki çok önemlidir; ama hep Mecliste kavga var, hakaretler var, küfürler var. Millet bunlardan ne gibi ders-i ibret alacak. Yürütme erkine bakarsanız, deyim yerindeyse adeta dökülüyor. Buradan örnek vermeye gerekmez. Bunun yorumunu kamuoyuna bırakıyoruz. Yargı erkine bakıyorsun, kararların tümüyle olmasa bile birçok yönüyle çelişkili, tutarsızlık içerisinde oldukça göze çarpıyor. Yıllar yılı bu ülke insanına kendini yegâne ve yegâne güvenilir bir kurum olarak gösteren yargı maalesef son zamanlarda birçok yönüyle halkın bazı kuşkulara kapılmaması elde değil. Nitekim dünkü Diyarbakır SÖZ Gazetesi birinci sayfada göbekten verdiği haberin başlığı şöyle idi; "YARGIDA GÜVEN DUYGUSU KAYBI" Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar, Diyarbakır Adliyesi önünde kamuoyuna şöyle seslendi; "Yargı uygulama ve kararlarına ne yazık ki toplumda adalet ve hukuki güvenirlik duygusunu zedelemekte ve yargı kuvvetler ayrılığı içerisinde bir erk olmak yerine bir iktidar haline dönüşme eğilimi göstermektedir" El hak. Sayın Aktarın bu görüşlerine katılmamak mümkün değil. Hakkın, hakkaniyetin, hukukun ve adaletin simgesi naehil (ehliyetsiz) kimselerin eline teslim edilirse ve bu kişiler hukuku temsil ederken sadece kırmızı yakalı siyah cübbeyi omuzlarına almasıyla ve hukuk fakültesinden almış olduğu diplomayla kalırsa, o yargı erki yürütülemez. Hakim vereceği hükmün, oturduğu kürsü ve giydiği cübbenin hakkını vermek zorundadır. Keyfilikle, bazı yanlış ideolojiler doğrultusunda kendilerini dev aynasında gören bazı yargıçlar, gerçekten vermiş olduğu kararlar hukuktan, hakkaniyetten ve adaletten yakından-uzaktan alakası yok. Tabii ki bu eleştirimiz adalet camiasının hepsine değildir. Öylesine hakimler, yargıçlar ve savcılarımız var ki; her zaman söylediğim gibi vicdanıyla danıştığı için kişilerin aleyhine vermiş olduğu kararlara rağmen mahkum edilen insanlar kırgınlıklar yerine memnuniyetlerini ifade ediyorlar. Ama bazıları da "ne oldum" delisi misali giydikleri kırmızı yakalı siyah cübbeyi omuzlarına aldıkları zaman o makamın hakkını vermemekle beraber birçok vatandaşı hukukdışı uygulamalarıyla mağdur etmeye neden oluyorlar. Telafisi mümkün olmayan mağduriyetler söz konusudur. Sayın Aktar diyorki; "Yargı uygulama ve kararları toplumda adalet ve hukuki güvenirlik duygusunu zedelemekte ve yargı kuvvetler ayrılığı içerisinde bir erk olmak yerine, bir iktidar haline dönüşme eğilimi göstermektedir" Evet, gerçekten Diyarbakırımızdaki yargılama tümüyle olmasa dahi bazı hakimlerin ve Cumhuriyet Başsavcılığı olayları yüzeysel, hukuk dışılık tutumlarıyla değerlendiriyorlar ve ona göre karar veriyorlar. Biz bunu yıllar önce yazdık, çizdik. Son HSYK üyelerinin değişime tabi tutulması ve oraya gelen hakimlerin bundan sonraki uygulamaları meslek taassubu prensibi içerisinde değil, vicdani duygular ağır basarak önceki seleflerinin yapmış olduğu yanlış uygulamaları ortadan kaldırıp adalet camiasına pırıl pırıl  yeniliklere getireceklerine inanıyoruz. Mezhepçiliğe dayalı, ideolojiye dayalı, mesleği taraf tutmaya dayalı uygulamaları artık tarih olacak. Bugüne dek halkın yargı erki hakkında taşıdıkları endişe ve kuşku yerden göğe kadar haklılığın ağır bastığı bir gerçektir. Güçsüzün, mağdurun yanında yer alması gerekirken zaman zaman güçlünün yanında kendini hukuk erki olmaktan çıkarıp bir iktidar gücü olarak kendini gören yargıçlar vardır. Birçok yönüyle yıllardan beri özellikle Diyarbakır SÖZ Gazetesinin ailesi bu ters ve yanlış uygulamalardan dolayı çok mağdur olmuştur, mağduriyet hala da devam ediyor. Cumhuriyet Başsavcılığında SÖZ Gazetesi hakkında rastgele soruşturmanın açılması zaman zaman akıllara durgunluk vermiştir. Diyarbakır SÖZ Gazetesinin politikası, hedefi tümüyle hakkaniyete, gerçeğe dayalıdır. Yayın politikasını yıllardan beri bu ilkeler ışığında sürdürmüştür. "Basın hürdür sansür edilemez. Kimsenin düşünce ve ifade özgürlüğüne hüküm edilemez" parolasıyla yola çıkmış ve 20 yıldan beri Diyarbakırın ve Bölge halkının dili, gözü ve kulağı olmuştur. Gelecekteki yakın tarihimizde tüm bu şaibeler, yanlış düşünceler ve keyfi karanlığın son bulacağını ümit ediyoruz. Ve kim kimin yanında, kimin hangi ideolojiyle, hangi keyfilikle kimin yanında yer alacağı deşifre edilerek kamuoyuna tüm gerçekleriyle açıklama, yazma korkusuz ve sansürsüz olarak göstereceğiz. Öyle ümit ediyoruz ki artık Adalet Bakanlığı ve HSYK üyelerinin uygulamaları "eski tas, eski hamam" olmaktan çıkmış olacaktır. Düşünün, sevgili dostlar. Tam altı seneden beri JİTEM zorbalığının keyfi uygulamaları ve baskılarıyla mağdur olan bizler, netice itibariyle üç klasörden ibaret bir dosya hala da sonuç bulmamıştır. O gün 2003 bugün 2001 arada yedi-sekiz senelik bir süreç farkı var. Ama heyhat üzerine gidilmedi. Yaptığımız müracaatlar olmasına rağmen hep kulak ardı edildi, tozlu raflara konuldu. Son olarak DGMlik bir dosya olmaktan çıkarılıp, adi suçmuş gibi muameleye tabi tutuldu ve takipsizlik kararıyla neticelendi. Biz bunun peşini kesinlikle bırakmayız. Başta bireysel olarak Anayasa mahkemesine şikayette bulunma yasası uygulamaya grince anayasa mahkemesine müracaat etmek üzere Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar götüreceğiz. Burada kimin ne yaptığını görmeyecek kadar gafil ve aptal da değiliz. Hele hele Diyarbakırdaki bazı iş mahkemelerinin özellikle son zamanlarda "müştereken ve müteselsilen" ifadesinin kararlarında yer aldığını ne kadar çelişkili ve keyfi karar olduğunu sağır sultan bile biliyor. Buna rağmen mağdur olan mağduriyetinden dolayı şikayet edip dile getiren, itiraz eden vatandaşlar sorgulamaya tabi tutuluyor. Demek yargı erki güçsüzün yanında değil bilakis hakkını arayan güçsüzü daha güçsüz hale getirmek, güçlüyü de daha güçlü hale getirmek gibi davranışlar söz konusu. Bu nedenle Mehmet Emin Aktarın Adliye binasının önünde ifade etmiş olduğu "Yargıda Güven Kaybı" ifadesine biz de kamuoyu adına imzayı basıyoruz. Ama tüm bu olumsuzluklara rağmen bu halk hiçbir zaman ümitsiz yaşayamaz, ümidimiz çok güçlüdür, devletin varlığı elbette bir gün bu çürümüş sistemin varlığından kendini kurtaracaktır. Halkın, hakkın ve hukukun, güçsüzün yanında olacaktır. Kanunları yanlış kullanmaktan kurtulup inşallah bu ülkeyi sahili selamete kavuşturacaktır. En derin saygılarımla.