YENİDEN SEÇİM HAREKETİ! (II)
Eklenme: 8/25/2015 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Türkiye, gerçekten yeni bir seçim atmosferine girmiştir.

Fakat sonuç ne getirir?

Tabii ki bizim meçhulümüz.

Tamamıyla milli iradenin takdirine sunulmuş bir çalışma şekli.

Zahiri halde bakıldığında, güzel ve yerinde bir karar.

Bundan başka da herhangi bir seçenek bulunmuyor.

Ama her zaman tekrarladığımız slogan; “Türkiye çok ağır şartlar altında seçime giriyor”

Başka çaresi de yok.

Tek seçenek seçimdir.

13 yıldan beri iktidarda bulunan AK Parti’nin bu millete bir şeyler vermesi gerekirken, ne yazık ki halk beklentilerini bulamadı.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki olup bitenler ve terör kundaklamaları, rasgele olaylar değildir.

Kumanda birilerinin elinde, bu olaylar Türkiye’yi içten vurup beynini tahrip etmek için yapılıyor.

Bu tablo iç açıcı bir tablo değildir.

Zira Silvan’ın, Şemdinli’nin, Şırnak’ın, Kızıltepe’nin halini görüyorsunuz.

Sürekli olarak gelip giden siyasi iktidarlar, Türkiye’yi öyle bir hale soktu ki işin içinden nasıl çıkacağına endişeyle bakılıyor.

7 Haziran seçimlerinde AK Parti’nin sandıkları kontrolsüz kaldığı gibi, başta sandık başkanı olmak üzere diğer üyelerin de tabii ki seçkin ve güvenilir insanlar olduğu düşünülüyordu(!)

Ama heyhat!

Ne yazık ki hiç de öyle değildi.

Genelleme olmasa dahi çoğunlukla AK Parti adına başkasının değirmenine su taşıyan insanlardı.

Ve adayların çalışma stili de neredeyse aynı paraleldeydi.

Korkaklar, beceriksizler veya aynı anlayışı taşıyan zihniyetler, AK Parti’nin il ve ilçe teşkilatlarında mevcuttu.

“Evlere şenlik, nazar değmesin” diyorlar ya, AK Parti teşkilatı da böyle çalışma stiline haiz kimselerin eline verilmişti.

Böylece Diyarbakır ve bölgede seçimi kaybetmek zorunda kaldılar.

Aynı manzara yaşanırsa, unutmasınlar ki hiç de milletin suçu değil, parti genel sekreterliği, genel müdürlük ve MKYK üyeleri, milletin hedefinde.

Kim ne yapmışsa, millet biliyor.

Kim kime ne vaatler vermiş ve aday olabilmek için ne kadar rant dönmüş, ayyuka çıkmıştır.

Velev ki yalansa da “Şüyuu vukuundan beter” misali herkes kendine gelmelidir, yanlışlarına çekidüzen vermelidir, yoksa kör olası dinsizliğe, imansızlığa, putperestliğe yeniden kendi gözümüz önünde gitmek zorundadır.

Hem de AK Parti bu olayın baş müsebbibi olacak.

Eğer “eski tas eski hamam” misali denenmiş bazı dinozor anlayışlar yine ön plana getirilirse, bu akıl karı değildir.

Ya akıl ve şuur yoksunluğu söz konusudur veya da işin içinde kasıt var, başkasının değirmenine su taşımaktır.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Merhum Âkif şöyle diyor;

“Müslümanlar o sebepten bu sefalette imiş

Ki kadın sosyete bilmezmiş esarette imiş

Din için, millet için iş görecek alçağa bak

Dini paymal edecek milleti Ruslaştıracak

Bunu Moskof da yapar şimdi rıza gösterelim

Başka bir marifetin varsa haber ver görelim

Al okut Avrupa tahsili desinler gönder

Servetinden bölerek namütenahi para var”

Âkif devamla şöyle diyor;

“Ey!bu toprakta birer naşı perişan bırakıp

Yükselen mevkibi ervah!Sakın arza bakıp

Sanmayın şevki şehadetle çoşan bir kan var…

Bizde leşten daha hissiz,daha kokmuş can var

Bakmayın,hem tükürün çehreyi murdarımıza!

Tükürün:belki biraz duygu gelir arımıza!

Tükürün cebhei lakaydına Şarkın,tükürün!

Kuşkulansın görelim,gayreti halkın,tükürün!

Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!

Tükürün onlara alkış tutan kahpelere!

Tükürün Ehli salibin o hayasız yüzüne!

Tükürün onların asla güvenilmez sözüne!

Medeniyet denilen maskara mahluku görün:

Tükürün Maskeli vicdanına asrın, tükürün!

Hele ilânı zamanında şu mel’un harbin,

Bize efkar-ı umimiyesi lazım Garb’in;

O da Allah’ı bırakmakla olur” herzesini,

Halka iman gibi telkin ile, diyenin sesini

Susturan aptalın idrâkine bol bol tükürün!

Yine hicran ile çılgınlığım üstümde bugün...

Bana vahdet gibi bir yar-i müsaid lazım!

Artık ey yolcu bırak... Ben, yalnız ağlayayım”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Mehmet Âkif Ersoy, Allah gani gani rahmet eylesin.

Bu şiirini 103 yıl önce yazmıştır.

Bugünkü Avrupa’nın mimsiz medeniyetine müptela olup, haçlı emperyalizminin mezalimini kendimize hukuk ve demokrasi olarak alıp uygulatıyoruz.

Ve iç kanamamıza neden oluyoruz.

Irkçılık sevdasına meftun olan bir millet durumuna girdik ki kendimizi de tanımıyoruz, ırkımızı da tanımıyoruz, medeniyetimizi de, rengimizi de tanımıyoruz.

Bu hale geldik.

Oysaki Hazreti Peygamber (s.a.v); “El İslamiyetu cebbetil asabiyetel cahiliyete” diye buyuruyor.

Yani; “İslamiyet cahiliye asabiyetini terk etmiştir”

Yüce kitab-ı Mübin olan Kur’anımız, “Fetih” suresinin 26. ayetinin mealiyle şöyle buyuruyor;

“Kâfirler hamiyeti, cahiliye taassubunu kalplerine yerleştirince, Allah da Resûl’ünün ve mü’minlerin üzerine sekînetini indirdi. Ve takva sözü onlara elzem oldu (hakettiler). Ve onu (takva sahibi olmayı), en çok onlar hakettiler. Ve ona ehil (lâyık) oldular. Ve Allah, herşeyi en iyi bilendir”

İşte, ayetin hükmü budur.

Bu ayetten çok ibret almamız lazım.

Bize göre başarı ve barışın sırrı da bu ayetin yüce manasından çıkıyor.

Bu ayetin manasını görmezlikten gelerek üzerinden geçenler varsa, işte onlar bilmelidir ki harice dayalı dahili bir siyaset güdümlüdür, demokratik değil, medeni de sayılamaz.

Ve topluma zarar getirir.

Ama ne yazık ki Tanzimat Fermanından beri batılılaşma sevdasıyla her şeyin güdümünde devlet yürüyor, açıkça kaybediyoruz ve farkında bile değiliz.

En derin saygı ve sevgilerimle.