YİNE “İYİ ÇOCUKLAR” MI İŞBAŞINDA?!..
Eklenme: 12/11/2015 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

“Mabedimin göğsüne değen namahrem el” başlıklı yazımızın üçüncü serisindeyiz.

Merhum Akif’in "İstiklal Marşının" 12 bendini bilenler için, çok önemli tarihi ve hayati nokta-i nazarında, büyük uyarılar içermektedir.

Riyadan, tasannudan, gösterişten uzak…

Ruhi derinliklerinden şairimizin kalbi üzerine ilham edilen bu şiir; gerçekten her inanan mümin için, Müslümanlar için, Kürt’ü olsun, Türk’ü olsun, Laz’ı olsun, Çerkez’i olsun, kim olursa olsun tevhit inancına sahip herkes için tarih boyunca bir ders-i ibret olmalıdır.

12 Mart 1921 yılında Milli mücadele harbinden başarıyla çıkan Türkiye'ye, artık yeni bir Türkiye için tüm İslam camiasına yapılan bir haykırıştır; İstiklal Marşı.

Milli mücadele savaşı sonucunda Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılan bu şiir Birinci TBMM’nde çoğunlukla kabul edilmiş bir "İstiklal Marşı" şiiridir.

Ama bu şiir sadece Türk milli şairi olmaya yönelik değil, inanan ve tevhit inancına sahip olan bir ümmetin bütünlüğüne, uyarışına, tarih boyu kendine çekidüzen verip İslam davasını göğüslemeye yönelik bir haykırıştır, bir sesleniştir, bir davadır.

Onun için Akif diyor ki;

“Ruhumun senden, İlâhî, şudur ancak emeli:

Değmesin ma'bedimin göğsüne nâ-mahrem eli.

Bu ezanlar-ki şehâdetleri dînin temeli

Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli…”

Akif, yurdumun dediği kavram Osmanlının haçlı emperyalist ülkeleri karşısında haykırarak, Anadolu’ya gelip işgal eden hain güçleri kovmak için bu şiiri okumuştur.

Ve nitekim kovdurulmuş ise de o kovma ne yazık ki şekilcilikte kalmıştır.

Emperyalist küfür dünyasının bayrakları her ne kadar dalgalanmamış ise de gizliden gizliye hazırladıkları proje, Türkiye’nin kalbine saplanmıştır.

Ve 1923’te cumhursuz kurulan bir cumhuriyetten sonra İngilizlerin bir bir hazırladığı proje gerçekleştirilmiştir.

Hem de resmi ve yetkili imzalar altında yapılmıştır.

O günden itibaren kurulan köhne ve İslam dini inançlarını bünyesinde taşımayan anayasanın hükümleri, ne yazık ki 90 yıldan beri Anadolu insanını ve tüm İslamın ruhunu kirletmiş, imanını zedelemiş, maarifini tahrip etmiştir.

Maarif denilen bugünkü deyimle Milli Eğitim sistemi, tümüyle batı standartlarına uygun olarak hazırlanmış bir tezgahta yetiştirilen gençlik, ne yazık ki bugün kendi öz be öz mabetlerini yıkıyor, yakıyor, okullarını tahrip ediyor?

Şehirlerine bomba atıyor, yolları kapatıyor, ilçeleri ve caddeleri işgal ediyor ve tüm bunlara rağmen, devletin bunlara karşı vermiş olduğu mücadele ne yazık ki, yetersiz kalıyor.

Özellikle bugün Diyarbakır’ımızda nerdeyse bir aydan beri tarih katlediliyor.

Polis katlediliyor.

Asker vuruluyor, şehit oluyor.

İnsanlar evlerinden çıkamıyor.

Diyarbakır sokaklarında devletin bayrağı dalgalanması gerekirken, Noel babanın tezgahladığı PKK bayrağı gösteriliyor.

Yani dört ayaklı minarenin orada şehit düşen üç polis ile baro başkanı Tahir Elçinin katledildiği bölgede Noel baba PKK’nın bayrağını dalgalandırıyor.

Tabii ki düşündürücüdür.

Tüm bu olup bitenler halkımızı üzüyor, devlet büyüklerini de üzüyor…

Ona da inanıyorum.

Amma velakin devlet tarafından hükmen eli kolu bağlanmış halktan hiç kimsenin sesi çıkmıyor, hareketlilik yok, büyük çapta suskunluk var, korku var, endişe var.

Zira halk ayaklansa PKK’nın teröristlerini tükürüğüyle boğabilir?

Ama bir hareketlilikle inanıyoruz ki karşılarında polisi, devleti görecekler ve yakaladıkları herkesi gözaltına alacaklar.

Ve PKK'lı muamelesi görecekler.

İşte rejimin, anayasanın çifte standart uygulamaları da burda ortaya çıkar.

İki gün önce de yazdığımız gibi, medya olarak yaptığımız araştırmalarda karşımıza çıkan tablo çok kirli ve çok bulanık!..

İnsanın ilk aklına gelen soru şu;

2005’te Hakkari’nin Şemdinli ilçesindeki Seferi Yılmaz’ın kitapçı dükkanına atılan bomba gibi, acaba bu da müştereken ve müteselsilen “iyi çocukların” müdahalesi olmasın.

Ben şahsen o manzarayı hatırladıkça, 1993’ten 2000’li yıllara kadar bu bölgede olup bitenlerin yüzde 50’si 60’ı müştereken ve müteselsilen terör örgütüyle iç içe çalışan “İyi çocuklar” diye adlandırılan gizli JİTEM elemanları tarafından işleniyordu.

Biz bu tür şeyleri çok yaşadık ve arşivlerimiz de doludur.

* * *

Düşünün, sevgili okurlar.

Sahabe ve Evliyaların kenti olan Diyarbakır gibi metropol bir kent, gerçekten işgal altında.

Bu iktidara oyunu veren ve bu devlete büyük fedakarlıkla vergisini veren, devletin bütçesini tanzim eden halkın TBMM’nden elbette ki beklentisi vardır.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesini bu şekilde nerdeyse hıyanet erbaplarının eline bırakması ve Suriçindeki vatandaşı adeta esir tutmaları, doğrusu hayret verici bir olay…

İnsanda şuur kilitlenmesi yaratıyor.

Tehlikeli ve badireli bir olay.

PKK terör örgütü böylesine rahat hareket edip, uzun namlulu kanas kurşunuyla cami avlusunda polisi şehit ediyorsa ve cami yakılıyorsa, bomba atılıyorsa ve PKK’nın arkasında duran resmi bir siyasi oluşumdan müteşekkil olan bir partinin eş genel başkanı “Bunu devlet yapmıştır, camiye havadan helikopterle bomba atılmıştır” diyebilecek kadar cesaret gösteriyorsa ve devlet de, TBMM de, Hükümet de bunun bu çatlak sesine kulağını tıkıyorsa….

Doğrusu her adım başı bu halk, iktidardan da devletin varlığından da nerdeyse ümidini kesmektedir.

* * *

Gerçekçi olmak lazım, gerçek konuşmak lazım…

Bugün dünya Suriye’ye karşı susuyor, dört seneden beri milyonlarca insanlar katledildi, aileler tehcir edildi, bir ülke tarumar oldu, harap oldu gitti.

Taş üstünde taş kalmamakla beraber, birer fitne ve fesat unsuru durumunda olan küfür dünyası bir ittifakla hayali bir düşman göstererek, yani IŞİD'i nam-ı diğeri DAEŞ’i göstererek, “Aman en büyük tehlike orada” deyip ne Esed’i görüyor, ne PKK’nın katliamlarını görüyor, ne DHKP-C’yi görüyor.

Hiçbirini görmüyor.

“Türkiye, NATO müttefikidir” diye sadece zırvalamadan ibaret bir kavram..

Korkarız ki Türkiye’yi de bir boşluğa atarak Rusya’nın füzelerine maruz bırakabilecekleri, düşüncesinden kendimizi alıkoyamıyoruz.

Tıpkı bugünkü PKK’nın hareketi gibi..

Birer provokasyon hareketi olup, yalnız kendi başına değil, derin devlet denilen Ergenekon’un maceraperest gizli militanlarıyla Türk solu ve muhalefetin gizliden bir ittifak içinde olup, Ak Parti’yi iktidardan indirme ve hükümete darbe yapma gibi birçok tehlike orta yerde görünüyor.

Bu kirli ittifak, başta Rusya, sözde Müslüman olan İran, Hizbullah’ın lideri Nasretullah denilen bir Lanetullah’ın Esed’le yaptığı ittifakla beraber, diğer batı devletlerinin de böyle bir ittifaka girmeleri tehlikesi uzak değildir ve düşünmemek de elde değildir.

Bu nedenle diyoruz ki; bir ülke tarihinden, geçmişinden, ders-i ibret almalı…

Tarihte bu ülkenin birliğine, varlığına karşı hain planları tezgâhlayan, dış mihraklarla işbirliği yapan ajanları görmek lazım.

Kahraman kurtarıcı olarak ilan edilen bu piyon ajanları artık tanımak lazım ki; 90 sene evvelki yapılan ihanet, bugün yeniden hortlamasın.

Bizden dostça bir uyarıdır.

Bize göre bu memlekette yine “İyi çocuklar” işbaşında gibi görünüyor.

Onun içindir ki; PKK palazlanmış rahat hareket ediyor.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar…