YÜCE İSLAM VE RAMAZAN!!!?
Eklenme: 8/1/2011 12:00:00 AM

Evet değerli okurlar ve sevgili dostlar! Malumunuz üzre, bugün Yüce İslam dinine mensup olan bir İslam dünyasının en aziz ve kutsal günlerinden seçkin bir gününü idrak etmiş durumdayız. Tabii ki bugün, Yüce ve şerefli kutsal Ramazan-ı Şerif ayının başlangıcı ve birinci günüdür. Allahu Teala inanan tüm Müslümanlara, bu mübarek gün vesilesiyle hayırlar, uğurlar, mutluluklar ve bereketler nasip eylesin. Evet! Bugün 11 ay'ın Sultanı olarak bilinen mübarek ay'ın başlangıcı. Peki, Bugün yeryüzünde bulunan ve yedi kıtayı dolduran İslam dünyasının hal-i pür melali bu ayın varlığına hazır mıdır? Ve islamın emri olarak bu ayda yapılması gereken tüm kaide ve kurallar yerli yerinde uygulanması niyeti hasıl mıdır? İşte mühim olan nokta burada. Evet, bu ay gerçekten büyük bir ay. Ama nasıl büyük? Yüce Kur-anı Kerimin ifadesiyle, içinde Ramazan ayı bulunmayan Bin aydan daha hayırlı, daha bereketli ve daha uğurlu bir ay Bu ayın kutsallığı ve yüceliği zaten insanların ağzından değil, Allahu Tealanın kelamından anlaşılıyor ki, başlı başına zaman dilimleri içerisinde yer almış, seçkin bir aydır. Özellikle ifade ettiğim gibi, Kur'an-ı Kerim'de yer alan Kadir Suresi kısa bir sure olmakla beraber, zaten bunu bize vurguluyor. Ve diyor ki; "Biz Kuran-ı Kerimi Kadir Gecesinde indirdik." "Kadir Gecesinin ne olduğunu idrak etmedin mi?" "Oysa ki bin aydan daha hayırlıdır." İşte bu sure-i celile, Kuran-ı Kerimin bu ayda inişinin başlangıcı olarak bize gösterirken, Duhan suresi de Kadir suresinin ayetlerini güçlendiren, teyit eden, üçüncü ayeti ise şöyle buyuruyor: "Biz, bu yüce kitap olan Kuran-ı Kerimi mübarek bir gecede indirdik." O mübarek gece ise tüm müfessirlerin ittifakıyla Ramazan-ı Şerif ayındaki Kadir Gecesinden ibaret olduğunu ittifak etmişlerdir. "Bu mübarek gecede indirdiğimiz bu yüce kitabı insanlara uyarıcı olarak göndermiş bulunmaktayız." Yüce Kuranın ikinci suresi durumunda olan El Bakara suresinin 183, 184 ve 185inci ayetleri de Ramazan ayının inanan tüm Müslüman, İslam toplulukları üzerine farz kılınmış olduğunu açıklamasıyla bize şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler! Sizden önceki kavim ve milletlere Orucun farz kılındığı gibi sizlere de bu oruç tutma farz kılınmıştır." (183) "Sene içinde sayılı bir miktar günler tespit edilmiş, bu miktarı tutma gereğini vurgulamıştır." (184) "Ancak hasta veyahut yolculuk halinde olan kişiler hariç, onlar günü gününe tutmayabilirler." Yine ayetin mefhumundan anlaşılıyor ki, gücü tutmaya yetmeyen kimseler, mali durumu yerinde olduğu takdirde her bir güne bedel olarak bir fakirin karnını doyuracak kadar fidye verecektir. Ama mümkün mertebe de gücü yettiği kadar oruç tutmayı ihmal etmemesi gerekir." El Bakara Suresinin 185inci ayeti ise özetle şöyle buyuruyor: Net olarak diyor ki; "Ramazan ayı öylesine bir aydır ki, bu ayda Kuran indirildi. Niye indirildi bu ayda? İnsanlara bir hidayet kaynağı olarak indirildi. Açıklayıcı ve hidayet yolunu gösteren ve hakla batılı, gerçekle yanlışı birbirinden ayırt eden bir Kuran. Sizden herhangi birileriniz bu aya ulaştığınız zaman oruç tutunuz." Aynı bir önceki ayet gibi, sizden hasta olan veyahut seferi halinde bulunan kimseler için başka günlere erteleyebilir. Bundaki kasıt, Allahu Tealanın kullarına zorluk değil, kolaylık göstermek suretiyle bu durumu yaratmıştır. Bu ayetten sonra, yani Bakara Suresinin 185inci ayetinden sonra gelen 186ncı ayet ise, çok müjdeleyici. İnsanların yegane ümit kaynağı durumunda olan bu ayet, Ramazan ibadetinin sonunda veya içinde bir mükafat olarak insanları müjdeliyor. Onun için Resulullaha hitaben, Allahu Teala bu ayette mealen şöyle buyuruyor: "Benim kullarım, beni senden sordukları zaman, benim onlara çok yakın olduğumu söyle. Nasıl bir yakınlık? Bana el kaldırıp dua isteyen herkesin dualarına icabet eden bir rahmet ve kerem sahibiyim. Onlar benden icabeti kabulu dilesinler, af ve mağfireti dilesinler, ben onlara cevap veririm. Yeter ki bana ciddi ve samimiyetle inansınlar, iman etsinler. O zaman ben onları gerçek ve kurtarıcı yola irşad ederim." Bu ayet-i celileden de anlaşıldığı gibi kişi, Allaha karşı, ciddi ve samimiyetle kulluk görevini yaparsa, bireyden tut, toplumlara kadar milletlerden tut devletlere kadar herkes için, bu ay Allah tarafından planlanmış, kurtarıcı bir ilahi projedir. Bu projenin her tarafına dalıp, hissesini alma görevini ve kabiliyetini insanlara, özellikle İslam dünyasına bildirmektedir. Bu itibarla diyoruz ki, ne mutlu o insanlara ki, yüce Kuran-ı Kerimin anılan bu her üç suresinin vurguladıkları Ramazan ayının ne kadar önemli, ne kadar lüzumlu ve ne kadar gereken bir irşad ayı olduğunun idrakına varmasıdır. Hidayet ayıdır, bereket ve uğur ayıdır Ramazan-ı şerif ay'ı. Bu ayda zenginin mutlak surette cömertlik elini açıp, yoksul, fakir, perişan kimselere uzatıp, cimrilikten kendini koruması lazım, uzak durması lazım. Zekat verme bereketini elde edebilmesi için bu ayda zekat verilir. Bu ayın sonunda Ramazan Bayramında fitre zekatı verilir, sadakalar verilir. Kuranlar okunur, ama karşılıksız, bedelsiz olmak kaydıyla büyük sevaba ulaşır kişi. Evet! İşte bu ayın ne kadar yüce bir ay olduğunu ve İslam dünyası için ne kadar gerekli bir fırsat olduğunu Allahu Teala, bizatihi bunu bizi müjdeliyerek yüce kitabında apaçık bir şekilde bize beyan etmektedir. Ne mutlu o kimselere ki hissesini bundan alabilsin. Amma velakin, bunu burada sizinle paylaşmadan geçmek istemiyorum. Yüce İslam dini, bir bütünlük arz etmekle beraber, bölünmeyi, vurdumduymazlığı, nemelazımcılığı hiç kabul etmiyor. Neden mi? Zira, Kuran bir bütünlük kitabı olma hasebiyle 6666 ayetleri bu bütünlüğü bünyesinde taşımaktadır. Teceziyi, bölünmeyi, "birisini yapayım, diğerini yapmayayım, bişey olmaz" gibi batıl ve yanlış düşünce ve sloganlardan uzak durması her müslümanın inanç borcudur. Örneğin, "Ben oruç tutuyorum, namazımı da kılıyorum, zekatımı da veriyorum, Hacca da gidiyorum, kelime-i şehadet zaten bunların başında ama, bana dokunmayan yılan bin yaşasın" felsefesi ve bu slogana inanan kimseler, hiçbir zaman Müslümanlıktan, İslam dininden ve bu Ramazan-ı Şerif ayının kutsallığından nasibini alamaz. Yüzeysel olarak bir görüntüden başka da söz konusu olmaz. Zira, Allahu Teala, Kuran-ı Kerimde diyor ki; "İnnemel el muminune ihvetun" "Kesinlikle müminler biri, diğerinin kardeşidir" Kardeş kelimesi dünya insan hukuk literatüründe yer almış çok önem taşıyan bir kavramdır. İşte bu kavramın manasını her Müslümanın idrak etmesi lazım ve kesinlikle kendisinin bünyesinde ve etrafında taşıdığı mutlulukları, mutsuz olan insanlarla paylaşması gerekir. Birey olsun, aileler olsun ve toplumlar olsun, kıtalar olsun, kıtalar arası birbirinden uzak olsun, hiç ama hiç mağdur ve yoksul insanları unutamaz ve elini uzatmadan da gönül rahatlığıyla yaşayamaz ve yaşamamalıyız. Zira, Resulullah (s.a.v.) buyurduğu gibi bir Müslüman "Ümmeti islamiyenin," yani İslam ümmetinin vazgeçilmez bir vücut organı gibidir. Bir vücutta herhangi bir organ eksikliği hissedildiği zaman, o vücut sağlıklı bir yaşama sahip olamadığı gibi, İslam toplulukları da hiç ama hiçbir zaman yeryüzünde yaşamakta olan İslam dünyasının bu sıkıntıları giderme görevini idrak etmeyen toplumlar, hiçbir zaman Müslümanlıktan dem vuramaz ve Allaha yaklaşım şansını da yakalayamaz. Bakınız sevgili dostlar! Kulağımızın dibinde Osmanlının bir eyaleti durumunda olan komşumuz Suriyede yaşanmakta olan mezalim. Her gün yüzlerce masum ve mağdur insanların sokaklar arasında, sözde kendi devletinin eliyle vuruluyor, oluk gibi kan akıtılıyor ve İslam dünyası da seyrediyor. Ve mübarek Ramazan ayı geldi, bu ayda ne yapayım da acaba hayır ve sevap kazanayım düşüncesiyle yola çıkıyorsa, bana göre arkasına dönüp, büyük ittifak içerisinde şu Suriyenin haline bakması gerekir.  Şu Afrikada yaşanmakta olan insanlık dramı, açlık, sefalet, diz boyu. Evet, her Müslümanın bunu idrak etmesi gerekir. O zaman ben müslümanım diyebilir ve Hz. Muhammedin ümmetinin bir mensubuyum diye düşünebilir. Evet! Suriyeyi vuran bugün İsrail değil, ama kendi içinden çıkan ve İsrail piyonu durumunda olan satılmış bir Dürzü, Nusayri, Rafızi bir mezhebe mensup Esad ailesidir. Kesinlikle Siyonist haçlı orduları değil, Siyonist İsrail orduları değil, özbe öz kendi ordusu ve kendi generalleri kendi milletinin katliamına girmiştir. Bu tüyler ürperticiolay.. Çekilecek gibi değil, sevgili dostlar! En derin saygılarımla.