YÜKSEK YARGI NEREDEN KOŞUYOR?! (2)
Eklenme: 5/19/2010 12:00:00 AM

Evet, sevgili SÖZ okurları. Dün de bu köşede anlatmaya çalıştım; son devrin karanlıkta kalan kirlenmelerini. Devletin önemli bazı kuruluşlarının gölgesinde icra edilen bu kirlenmelerin sadece bir bölümünü sizinle paylaşmıştım. Mütebakisini de (geri kalanını) bugüne bırakıyoruz, demiştim. O nedenle; dünden devam diyoruz. Yazıya başlık olarak kullandığımız ifadeden de anlaşıldığı gibi "Türk Yargısı" özellikle üst düzeydeki çalışma stili gerçekten ideolojikleşmiştir. Ve ideolojya çevrelerinde seyrediyor. İdeolojik tarafgirlik, objektiflik ve bağımsızlıktan yoksun Türk yargısının üst seviyesindeki bazı Hakim ve Savcıların anlayışları bunun bir kanıtıdır. Bu toplum artık yavaş yavaş yargının bu tutumuna karşı başka düşünceler üretmektedir. Daha doğrusu başka gözle bakmak zorunda kalmaktadır. Diktanın, zulmün, keyfiliğin başına adalet külahını giydirmiş büyük bir makyajla bazı çevreler gününü gün etmektedirler. Hem de bu kutsal kurumun gölgesinde. Hani Ziya Paşa'nın söylediği gibi; "Sirkat çoğalıp lafz-ı sadâkat modalandı Namus tamam oldu hamiyet yeni çıktı Sâdıkları tahkir ile red kaide oldu Hırsızlara ikrâm-u inâyet yeni çıktı Hak söyleyen evvel dahi menfûr idi gerçi Hainlere amma ki riâyet yeni çıktı İsnâd-ı taassub olunur merd-i gayûra Dinsizlere tevcîh-i reviyyet yeni çıktı Eyvah bu bazicede bizler yine yandık Zira ki ziyan ortada bilmem ne kazandık" Evet.. Ziya Paşanın bu şiirinde ortaya koyduğu düşünceler, ideolojiciler ve devletin bünyesindeki kirlenmeler düşünün yüz elli yıl önce bile yaşanmıştır. Ya Ziya Paşalar günümüzdeki karanlıkta kalan oyunlar, hıyanetler ve komplo teorilerini görmüş olsaydı acaba neler yazacaktı? Kendilerinin yaşadığı döneme ait dillerden düşmeyen fermanları köklü bir şekilde eleştiriyordu. Yazdığı siyasi yazıların hemen hepsinde buna yer yer rastlanır. Ahlakı-ı milliyeyi isfad ettiğini söyleyen Ziya paşa şöyle devam eder: "Ahlak-ı milliye fasid oldu ve bugün devletimizin her şüphesinde yeğiz ve üzüntüyle görülen fenalıkların tamamı işte bu kaynaktan doğdu. Ricali devlet (devlet adamlarının) beyninde dinsizlik modası (Allahtan korkmama) muteber olup had safhasına ulaşmıştır" Tıpkı günümüzdeki devletimizi kirli emel ve rantları uğruna kullanmak isteyen birçok ihanet şebekeleri ve komplo teorisyenlerinin varlığı hiç de inkâr edilmez. Ama bunları himaye altına alan da yine maalesef kendi meslektaşları ve aynı ideolojyayı savunan siyasilerdir veya medya çevreleridir. Onun için hak tecelli etmiyor. Dünkü yazımda dile getirmek istediğim de buydu. Geçmişe yönelik bu yörede özellikle Diyarbakırımızda kalmadık ahlak dışılık, kişiliksizlik, milletine hıyanet gözüyle bakan üniformalı şahsiyetler "nice" hadiseleri icra etmişlerdir. Bugünkü Ergenekon terör örgütünün mevcudiyeti kesinlikle o günün JİTEMcilerinin uzantısıdır. Devletin en şerefli ve en güvenilir iki kurumu olan TSK ve Adalet mekanizmasını maalesef derinden derine çok kirli bakterilerin mevcudiyeti bu sızmalarla söz konusu olmuştur. Bu bataklığın kurutulması yine devlete düşmektedir. Yine şeref, haysiyet ve birer vicdan timsali durumunda olan Hakim ve Savcılarımıza bu kutsal görev düşmektedir. Bu nedenle yargının üst seviyedeki kirli yapılanmalarını ve birilerini kurtarma girişimlerini bu millet gözardı edemez. Ve bu milletin de yegane dayanak noktası yukarıda Allah, aşağıda yine bu kurumun bünyesinde mevcut olan çok değerli Hakim ve Savcılarımızdır. Tabii bu eleştirileri yaparken onları tenzih ediyoruz. Bakınız, JİTEM kökenli 7. Kolordu orijinli o dönemin Jandarma İstihbarat Başkanı olan Binbaşı Cemal Temizöz ile Astsubay Ali Kaya ve dönemin DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakar tarafından bizi sindirmek için büyük bir ihanetle devleti kullanmış, bize yaptıkları gibi birçok insanlardan rant temini için daha neler yaptıkları kamuoyunun malumudur. O dönemde bize yönelik icra edilen haince organizasyonu yutmayan adaletin yüksek vicdanının arkasında duran 1998 yılında Diyarbakır'da 4 Nolu DGMnin Başkanı olarak görev yapan Saygıdeğer Hakim Ali Çağan ile Mahkeme üyesi yine Askeri Hakim Doktor Tarık Senkerinin hakkımızda verdikleri beraatten dolayı bu her iki hakim, Nihat Çakar ile Temizöz tarafından deyim yerindeyse topa tutulmuşlar ve çok ağır iftiralara maruz kalmışlardır. Tüm bunlara rağmen bu her iki hakim bildiklerini de saklamamışlar ve devletin önemli mercilerine bildirmişler ise de yine top geri tepmiş olan onlara olmuştur. Evet, sevgili okurlar. Size dün söz vermiştik. İki hakimin dönemin DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakar hakkında söylediklerini hem de Adalet müfettişine vermiş olduğu ancak ifade ettikleri konu çok detaylı ve iki sayfadan oluştuğu için buraya sığdıramayız. Önemli bölümünden birkaç paragraf yazıp küpürlerini göstererek sizinle paylaşacağız. İşte Sayın Hakim Ali Çağana ait bölüm. Tarık Senkeri ise bundan sonra gelen yazı serilerimizde sizinle paylaşacağız.  

İfade tutanağı İfade sahibi       Ali Çağan Mehmet oğlu 1959 doğumlu halen Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesi olarak görev yapar, yapacağı iş anlatıldı, usulen yemini yaptırıldı. Adalet müfettişi Zeki Yiğit tarafından başkanlığımıza yazılan 12.03.2003 Tarih ve 03/12/1 sayılı talimatı okundu, bilgi ve görgüsü soruldu. Müfettiş Zeki Yiğitin yazısında belirtildiği gibi paragraf madde numaralarına göre soruldu. 1)Bana okunan 2 Nolu paragraf uyarınca Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakarın paraya karşı zaafı olduğu hususunu bilemem. 2)Ancak 2 Nolu paragrafta yazılı olan şikayetçi Mehmet Ali Altındağın iki oğlundan hakkında PKK örgütüne yardım yataklık suçundan benim Başkanı olduğum 4 Nolu DGMye dava açılmıştı. Bize dava açıldıktan sonra hatırladığım kadarıyla PKK mensubunun üzerinde yazılı belge çıktığı bu belgede müşteki Mehmet Ali Altındağın iki oğlu PKKya yardım ettiği bildiriliyordu. Bu davanın yargılanması sırasında operasyonu yaptığı beyan edilen birlik komutanlarına olayın geçtiği yer Cumhuriyet Savcılığı ve Güvenlik birimlerine ayrı ayrı yazılar yazıldığı yazıda geçtiği şekilde olay yeri ve zamanda böyle biroperasyon ve çatışmanın olmadığı ve ölü ele geçirilen terörist olmadığı bildirilmekle bu belgenin mahkemece inandırıcı bulunmaması nedeniyle bu sanıkların beraatlerine karar verildi. Bu dosyayı Başsavcı Nihat Çakar özellikle takip ediyordu; ancak bu dosyadaki sanıkların cezalandırılmaları için benim şahsıma karşı bir talebi olmadı. Ancak davayı takip ettiğini biliyordum, hatta duruşma sonunda sanıkların beraatlerine karar verildiğinde aradan 10 dakika falan zaman geçmeden mübaşir gelerek biz daha duruşma salonundayken dosyayı Başsavcının istediğini söyledi. Alıp götürdü iki sayfadan uzun bir temyiz dilekçesi ve bazı gazete küpürleri ekleyerek temyiz  etti. Yargıtay tarafından bizim veridğimiz karar onandı. Başsavcı Nihat Çakarın bu dosyayla ilgili şahsıma bir baskısı olmadı. Ama müşteki Mehmet Ali Altındağın kendisi hakkında daha önce açılan ve yine benim görevli 4 Nolu DGMde yargılandığı dosyada sanık Mehmet Ali Altındağın ceza alması için Başsavcı Nihat Çakar odama gelerek bana söyledi, hatta Mehmet Ali Altındağın çok şımardığını, burnunun sürtünmesi gerektiğini bana söyledi. Ben o sırada Başsavcıdan bunu beklemediğim için şaşırdım kendisine bir şey söylemedim ama daha sonra bunun beraatine karar verildiğini Mehmet Ali Altındağın kendisi hakkında beraat kararı verildikten sonra bu sefer burada bahis edilen iki çocuğu hakkında dava açıldı. Bu davanın beraatinden sonra ben pek hatırlamıyorum. Yine Mehmet Ali Altındağ gözaltına alınmış, daha sonra evrak DGM Savcılığına gelmiş, hatta DGM Savcısı olan Abdürrahim Yaman birgün bana gelerek sinirli bir şekilde Başsavcı Nihat Çakar ile aralarının bozulduğunu Mehmet Ali Altındağ hakkındaki evrakın kendisine geldiğini, kendisine Mehmet Ali Altındağı tutuklama talebiyle yedek hakimliğe sevkinin yapılması istediğini kendisinin de Başsavcım bunda tutuklanacak bir yön görülmediğini söylemesi üzerine tutuklamaya sevk edeceksin, seni şikayet ederim, sicilini bozarım diye bir şeyler söylemiş. Hatta Altındağlar hakkında açılan davalarda 4 Nolu DGM hep beraat kararı veriyor, onları da şikayet edeceğim, para karşılığı beraat kararları veriyor demiş. Abdürrahim Yaman isimli Savcı da şikayet edersen et, elbet bizim de söyleyeceğimiz bir şey vardır diye karşılık vererek bana gelerek der yandı. Şeklinde anlattı. Bundan bir iki gün sonra DGM Savcısı A.rahim Yaman tekrar bana gelerek Başsavcının bu sabah tekrar gelerek kendisinden özür dilediğini sen haklıymışsın suç oluşmazmış biz arkadaşlarla görüştük söylediğini yine anlattı. Bundan birkaç ay sonra DGM Savcısı Abdürrahim Yaman bana anlattığı şekilde bizim hakkımızda müfettiş geldi, arkadaşlardan öğrendiğime göre Mehmet Ali Altındağı para karşılığı beraat ettiği şeklinde sorular sorduğunu öğrendim. Bunları duyunca benim hakkımdaki şikayetim de Nihat Çakar tarafından yapıldığını sandım. Ayrıca Mehmet Ali Altındağın oğulları hakkında 4 Nolu DGMye açılan dosya yargıtaydan geldikten sonra dava açılmasına sebep olan ve ölü ele geçtiği belirtilen ve PKK mensubu üzerinde çıktığı iddia edilen belgenin itirafçı olan bir sanık tarafından sahte olarak Başsavcı Nihat Çakarın emri üzerine yazdırıldığı şeklinde duyumlar aldım. 3 Nolu bentte yazılı olduğu şekilde olayı haricen duydum. 5 Nolu yazılı olduğu şekilde Başsavcı Nihat Çakar ile Mehmet Ali Altındağ arasında hukuk mahkemelerinde birden fazla tazminat davaları varmış, mahiyetini bilmem ancak duyduğuma göre Nihat Çakar bu tazminat davalarından vazgeçme karşılığı 5 Milyar Lira para aldığını ve bununla Ford Mondeo araba aldığını duydum. Hatta araba kapının önünde duruyordu. Pazarlığın nasıl geliştiğini bilmem, her yerde bu olay konuşuluyordu. Bildiklerim bundan ibaret. Evet sevgili okurlar. Buyurun işte devlet. Ve devletin bünyesinde meydana gelen çürümüşlük ve kokuşmuşluk hem de yargı mekanizması gibi kutsal bir kurumun bünyesinde bunlar icra ediliyor. Bakınız, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'de tıpkı, Çakar gibi faaliyette bulunmuş. Sahcelik icra etmiş, masum insanlara suç isnat etmiş ve göz altına almıştır. Nitekim bu maskesi düşürülünce, tutuklandı. Şuan cezaevinde. Ama ne var ki; yine meslek taasubu ve koruma-kollama devre girmiş. Şuan Yargıtay 11. Daire Başkanlığında davası görülüyor. Aldığımız duyumlara göre; bugün-yarın serbest bırakılacak. Demek ki; Yargı ne kadar derin bir şekilde "mecrasından" çıktığı aşikar olmaktadır. Onun için de yıllardır söylediklerimiz bir bir tescillenmektedir.