ZALİM VE İNKÂRCI SİSTEMLERİN TEMSİLCİLERİNİN SONU!
Eklenme: 5/11/2015 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.
Günümüzdeki İslam dünyası çektiği ızdırap, acımasızlık ve her an için parçalanma planları karşısında her gün biraz daha ezilerek yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
İsimden ibaret kalan bir İslam dünyası.
Ne yazık ki, geleceği açısından çok büyük tehdit ve tehlikelerle yüz yüzedir.
Zira yüzyıl önceki İngilizlerin ve Fransızların Mısır'a yönelik, planları artık aşikârdır.
Nasıl ki, Cami’ül Ezher’e karşı giriştikleri gizli plan hayat bulduysa.
Ki o cami’ül Ezher’de artık İslam âlimleri yetiştirilmiyor.
İşte o planın bugün geldiği noktadır; Cami'ül Ezher'in vahim hali.
Nitekim bugünkü Mısır’ın görüntüleri; o planların birer göstergesidir.
Müslüman millete kesilen birer ağır faturalardır.
O hain planlar, özellikle Mısır’ın içinden kiraladıkları piyon, ajan hainlerin sayesinde, uygulanmıştır.
Kilit noktalara getirilen "O devşirmeler" yaptıkları tahribatta, ne İngilizlerin Churchill’ine, ne de Fransızların Degolüne hiç ihtiyaç bırakmamışlardır.
Hain, piyon ajanlar harfi harfine daha fazlasıyla onların projelerini uygulamaktaydı.
Keza Suriye de öyle, Irak da öyle, Afganistan, Libya, Tunus, Filistin, Yemen de öyle.
Türkiye ise zaten yüz sene evvel bu uygulamalardan geçmiştir.
***
Her ne kadar Türkiye; bugün demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, insan temel hak ve özgürlüğünden bahsediyorsa da ne yazık ki şeklidir, sunidir (yapaydır), ciddiyetle hiç alakası yoktur.
İşte hukukun uygulamaları orta yerde…
İngilizlerin İstanbul’u işgal ederek bırakıp gittikten sonra kendi yerlerine koydukları adamlar, cumhuriyetçilik adı altında aynı uygulamaları gerçekleştirmiş ve hala da gerçekleştirmeye devam etmektedir.
Zira orta yerde darbecilerin anayasası vardır.
Cumhurun arkasında bulunmayan bir cumhuriyetin, tarihi vesikaları vardır.
Devlet arşivleri de bunlarla doludur.
Eğer bir gün bunlar kamuoyuna açılırsa, kamuoyu böylesine hıyanet şebekelerini hain planları yüzünden tükürükleriyle boğacaktır.
***
Evet, başta 27 Mayıs olmak üzere, her on senede bir yapılan askeri darbeler, müdahaleler, vesayetler, bunun kanıtlayıcı birer delilidir.
Hangi muhafazakâr geçinen hükümet iktidara gelirse gelsin.
Ki nitekim 1950’den beri hep muhafazakâr hükümetler Türkiye’yi yönetmiştir.
Ama proje 1923’ün projesi…
Yüz yıl içerisinde milletin oylarıyla milli iradeyi eline geçiren yönetimler ve iktidarlar hep bu milletin diniyle, imanıyla, mukaddesatıyla oynaya gelmişlerdir.
İster iktidarlar olsun, ister muhalefetler olsun.
Birilerinin dili dönüyor.
Ama boğazı boştur.
Kravatlı, diplomalı nice siyasi cahiller, İslam’ın semtinden geçemedikleri halde, İslam’ın kutsallığına dil uzatıyorlar ve istismar ediyorlar.
Ne yazık ki bilgiçlik taslayarak, sanki İslam dininin sekreteryasıymış gibi konuşuyorlar.
* * *
İngilizler İstanbul’u işgal ettiğinde Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri “Hutuvat-ı Sitte” isimli bir kitap yazıyor ve yayınlıyor.
Bu kitap, İngilizlerin kalbine hançer gibi saplanıyor.
Ama ne yapacaksın, iş işten geçmişti.
Evet, Bediüzzaman Hazretleri İngilizlere hitaben şöyle diyor;
“Sizin ayağınızın altına düşmek, teslim olmak suretinde ruhumuzu, vicdanımızı ellerimizle öldürmek demektir.
Ellerimizle kendimizi idam edip öldürmek olduğu gibi cesedimizi de ruhumuza kısas olarak telef etmişiz demektir.
Sizin alçak yüzünüze tükürmek, gözünüze tokat vurmakla, ruh ve kalbimiz sağ kalır.
Ceset de şehit olur.
Akide, inanç faziletimiz tahkir edilemez.
İslamiyet’in izzetiyle istihza edilemez.
İslamiyet sevgisi ve ona bağlılık bizim için seninle husumet yapmakla olabilir.
Zira Cebrail ile Şeytan hiçbir zaman barışamazlar.
Sizin İslam dünyasına yapmış olduğunuz müstevli hareketiniz, en ziyade hile ve fitne kuvvetiyle ayakta duran azametli, büyük bir gücünüz, bizi ümitsizliğe düşüremez.
Öncelikle yaptığınız hile ve fitne, fesat ve bozgunculuk perde altında kaldıkça tesir eder.
Açığa vurmakla bu hileniz iflas eder.
Gücü söner.
Perdeniz öyle yırtılmış ki sizin yalanınız, hileniz, fitneniz, hezeyana, adeta maskaralığa inkılâp edip akim kalıyor.
O kof gücünüz, kuvvetiniz, yüzde 90’ı size karşı itilaf kabul etmez.
Gerçekten sizin hileli tuzaklarınız, fesat ve bozgunculuğunuz, toplumun içinde ve devletin kademelerinde gizli kaldıkça tesir yapar.
Zira gizleyen, kendini milletten gösterip, sizin nam-ı hesabınıza çalışan nice gafil, hain, satılmış, devletin bünyesine yerleşmiş insanlar vardır.
Ama sizin bu hıyanet projeniz ne kadar açığa vurulursa, sizin gücünüz o kadar çözülür ve defolup gidersiniz”
* * *
Evet, sevgili okurlar.
İşte İslam dünyasını İslamiyet’ten uzaklaştırma hedefine neredeyse ulaşmış durumdalar.
Zira İslam dünyası, iç organları tamamıyla tefessüh etmiş, kanserolojik bir hastalığa yakalanmış bir vücut gibi içten vuruluyor.
Hala da mevcut askeri anayasayla yönetilmekte olan bir Türkiye hiçbir zaman kendini suret-i haktan gösterip toplumun hiçbir kesimini kandıramaz.
Bakınız, evvelki gece 12 Eylül darbesini gerçekleştiren meşhur darbeci Kenan Evren hayatını kaybetti.
98 yaşındaydı.
Bu insanın Türkiye’nin başına getirdiği mezalimi, Fransa’nın Degolü ve İngiltere’nin Churcill’i İslam memleketlerinin hangisine acaba yapabilmişlerdir?
Düşünün.
Ortalıkta hiçbir şey yokken, TSK’nın gücünü kullanarak, meşru hükümeti alaşağı edip iktidarı ele geçiriyor.
Getirmiş olduğu sözde demokrasi uygulamasıyla nerede ise her gün onlarca insanlar öldürülüyor ve idam ediliyor.
Reva gördüğü düşünce bu…
Birisi sağdan, birisi soldan…
Öldürme ittifakı içine giriyorlar.
Aşırı sosyalist insanlardan birisini idam ederken, öbür gün mutlaka onun karşıtı milliyetçi bir MHP’liyi idam ediyorlardı.
Kendisinin itirafıyla da “biri sağdan, biri soldan idam ederek" böylece kendince denge sağlıyordu.
* * *
Sevgili dostlar.
İnanın.
Bu düşünce, bu fikir taş devrinde bile yok.
Hatta taş devrine taş çıkartan kirli bir anlayıştan ötedir bu fikir.
Bir mezalimin temsilciliğidir, bir küfrün ve inadın dik alasıdır.
Türkiye o günden bugüne kadar gerek ekonomiksel olsun, gerek kültürel olsun, gerek barışçıl içtimai bir hayat faktörü olsun, iki yakasını bir araya getirememiştir.
Hiçbirisine yakışmayan, hiçbirinde yeri olmayan böyle kirli bir anlayış, Türk Silahlı Kuvvetleri gibi tarihi kahramanlıkları altın harflerle yazılması gereken bir kurumu ağına almıştır.
Ne yazık ki son yüz yıl içerisinde bünyesine işte böylesi kirli anlayışlar sızmıştır.
İnançsız ve dinsiz bir hegemonya hâkim kılınmış.
Kemalizm toplumun üzerine adeta bir demoklesin kılıcı gibi sallandırılmıştır.
Bu mezalim, Kemalizm ve Atatürkçülük adına yola çıkılarak yapıla gelinmiştir.
Türkiye o kadar bunalım içerisinde yüzüyor ki “Atla itin izi birbirinden ayrıt edilemiyor?" ve “Kimin eli kimin cebinde” hiç bilinmiyor.
Şimdi hayatını kaybeden Kenan Evren, ceza almış ve hatta cezayla yetinilmemiş, askeri generallik rütbesinin sökülmesine karar verilmiş olduğu halde cenazesi ne yazık ki camiye götürülüyor.
Dini merasim yapılıyor.
Ve aynı zamanda devlet töreniyle cenazesi defnedilecek.
Oysaki bu insan, hiçbir zaman Kur’an-ı Kerim’in Arapça orijinalliğine inanmamış, illa ki “Kur’an Türkçe okunmalıdır” diyen birisi.
İnanın, sevgili dostlar.
Hiçbir devlet; ülkeye, millete böylesine tarihi ihanet yapan insanları kutsamıyor ve önem de vermiyor.
Her nedense geleceği belirsizlikler içerisinde kıvranıp duran bir Türkiye’nin bu manzarası insanları şaşırtmıyor değil.
En derin saygı ve sevgilerimle.