ZALİM VE İNKÂRCI SİSTEMLERİN TEMSİLCİLERİNİN SONU! (II)
Eklenme: 5/12/2015 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.
Dün de ifade etmeye çalıştığım gibi, “ZALİM VE İNKÂRCI SİSTEMLERİN TEMSİLCİLERİNİN SONU” bir gün gelir milletin içinde yapayalnız kaldığı gibi huzur-i ilahiye'ye çıktığında, "kalbi ve beyni" fani dünyada boş olduğu gibi, ebedi dünyada da eli de boş olur.
Ömür ne kadar uzun olursa olsun, bereketli olmayınca sermayesiz kalan bir ömür, ömür değildir..
Belki onun adı Kur’an diliyle “Erzerul umur”dur.
Yani kişinin en rezil olarak geçen hayat safhalarıdır.
***
Milletin inandığı yüce İslam dinine bazı insanlar inanmayabilir.
Amma velâkin kaşla göz arasında millettin yabancı olduğu, kasıtlı olarak dış mihrakların bazı kirli anlayışlarını ülkeye ithal edilmesine de alet olmaması gerekir.
İslam’a inanmayıp, yüce Kur’anla oynayanlar her kim olursa olsun, illa Kur’an O'nu çarpar.
Hem de ölmeden evvel çarpar.
Sürüm sürüm süründürür.
Ondan sonra da canını Azrail’e teslim eder.
* * *
Evet, bilindiği gibi yüce kitabımız Kur’an-ı Kerimle barışmayan bir toplum, bireyinden tututun da toplumun genel görüntülerine kadar, manzara hiç de iç açıcı olamaz.
İnsanlara bakıldığında fi tarihinde yeryüzüne bakmaya tenezzül etmeyip, hep yükseklere bakan, kendilerini yüksek tabakada görüp millete zulmedenlerin sonu; maddi ve manevi acılarla hep geçtiği görülecektir.
Bu mukadderdir.. Ve kimse de inkâr edemez.
Evet.
Kenan Evren.
Yüce Kur’an-ı Kerim’i kendi orijinal asaletinden düşürerek, toplumu Kur’andan uzaklaştırma çabası içerisindeydi.
Hedef de sadece toplumu Kur’andan uzaklaştırmaktı.
Oysaki bugün görünen odur ki kendisi bir daha görünmemek kaydıyla hem toplumdan uzaklaştı, hem de çileli ve rezil bir ömürden sonra hayatı son buldu.
* * *
Sevgili okurlar.
Bediüzzaman Hazretleri şöyle diyor;
“Cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil”
Hakiki imanı elde eden insan, kâinata meydan okuyabilir.
Ama bunun tam tersine bakıldığında; İslam’a ve kendi ülke insanının geleceğine karşı suç işleyenler, hak ettikleri cezayı acı bir şekilde çekmişlerdir.
Nice Neronlar, Mussolinler, Şili’nin Pinochet’leri yakın tarihimiz gördü.
Leninlerin, Marksların ve onların İslam dünyasının arasına sokmuş olduğu piyon ajanlarının akıbetini gördük.
Çok kötü bir şekilde öldüler.
Bu nedenledir ki Bediüzzaman Hazretleri diyor ki;
“Cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil”
***
Düşünün.
76 milyon içerisinde darbeci Kenan Evren’e zannetmiyorum ki tek bir insanın hayır duası çıkmış olsun.
Bugün, ölümüyle birlikte yapayalnız kaldı.
Ölürken de ömrün en bitkin, zillet ve meskenet halini yaşadı.
Ve devlet törenine de layık olamadı.
Demek, tarihte halkın inancıyla, halkın kültürüyle, ekonomisiyle, ahlakıyla, oynayanlar sonuç itibariyle sille-i hudanın ağır vuruşuna mazhar oluyorlar.
Ve zillet ve meskenetle bu dünyadan göç edip gidiyorlar.
Hali perişanlığı ortada…
***
Bakınız, sevgili okurlar.
Tarih boyunca yüce İslam dininin emir ve hükümranlığı altında hizmet yapıp, İslam’ın izzet ve şerefini koruyan insanlara kahraman mücahitler” denilir.
Ölse “Şehit”, kalsa “Gazi” unvanını alır.
Ama kutsal dini istismarla, halkı kandırarak, kendilerini ucuz kahraman gösterip, içi boş, mana değeri hiç olmayan yapay kahramanlıklar zillet ve meskenetler içerisinde ömür tüketir.
Yüce İslam dininin izzet ve şerefi Süphan Dağı kadar ağırdır ve yücedir.
Bu izzet ve şerefini korumaya çalışanlara da “Güruh-i mücahid” (Mücahitler güruhu) denilir.
Ama bazı acayip bahanelerle en fena derekesine İslam’ı indirip millete düşman gibi gösterilen o mücahitlere kasıtlı olarak yaftalar yapıştırılmış ve saf dışı edilmişlerdir.
Hem de Avrupa’nın direktifi altında bu işler yapılmış.
İslam’ın izzet ve şerefini üstün tutan mücahit kahramanlar, ne yazık ki milli mücadeleden sonra bir bir sorgulandı.
Hem de İngilizlerin direktifi altında sorgulandı, sürgün edildiler, hapis ve zindanlarda süründürüldü ve birçok kahramanların mücadelesine isyan adı takıldı ve bazıları da idam edildiler.
İşte Cenab-ı Allah’ın satveti ve hiddetiyle karşı karşıya kalan zalimler, daima yeryüzünden ibretle göç edip gitmişlerdir.
* * *
Sevgili can dostlar.
Son devrin Şeyhülislamlarından Mustafa Sabri Efendi, kitabının dördüncü cildinde şöyle diyor;
“Kemalizm’in yeni Türkiye’sinde Kur’an harfleri değiştirildi.
Neden mi?
Çünkü eski harflere zaten millet alışık ve onunla tarihini elde etmiş, coğrafyasını kurmuştur.
Ama İngilizlerin ve emperyalizmin tarihi kiliselerinden aldıkları gizli talimat paralelinde bu Kemalist yeni Türkiye’de her şeyden evvel toplumu harften, harflerinden uzaklaştırdılar.
Ta ki halkla İslam arasındaki göbek bağı koparılsın.
Ve nitekim hâli âlem meydanda…
Bugün Türkiye’miz bunu yaşıyor.
Harf değiştirilmesinin sebeb-i mucibesi, halkın o harfle herhangi bir kültür eylememesi, İslam tarihinden uzaklaştırılması için bu Kur’an harfleri yasaklanmıştır.
Hem de Din ile Siyaseti birbirinden ayırmak kaydıyla bu yapıldı.
Siz değerli okurlarımıza diyeceğim şudur ki;
Gerçekten bir toplum dinden uzak kalmadığı müddetçe, siyaset arenasında kirlenmez.
En derin saygı ve sevgilerimle.