ZALİMİN ZULMÜ HEP YANINA KAR MI KALACAK?! (III)
Eklenme: 3/11/2022 12:00:00 AM

Sevgili okurlar!

Yazı serimize devam diyoruz... Ki bugünkü sohbetimizin muhtevası, dünden devamsa da kapsam alanını genişletiyoruz...

çünkü Zalimin Zulmü Hep Yanına Kar mı Kalacak? ifadesi, salt bir mevzuuyla alakalı değil, ya da bir tarihle!

Tarihi de, dünü de, bugünü ve yarını da; sorguladığı gibi, mazlumun da çığlığını ifade ediyor..

Ne diyoruz, hak, hukuk, adalet, eşitlik?

Ama ne yazık ki hiç de sadra şifa veren, sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir sistem ikmale getirilmediği gibi, mevcut müesses nizamın zulümkr dişlileri hep, ihanet ve hıyanet üretmiştir...

***

Dün siz değerli okurlarımızla ve tüm kamuoyuyla geçmişte yaşadığımız ve bize yaşatılan tarihsel bir zulümden söz etmiştik..

Özellikle 1997 ile 2000 yılı arasında olup biten siyasi atmosferde, sergilenen karanlık oyunların cüzi bir parçası da olsa, belge ve dokümanlarıyla sizlerin takdirine sundum!...

Zira elimize geçen Parmaksız Zeki kod adlı Şemdin Sakıkın kendi el yazısıyla yazmış olduğu itiraf mahiyetindeki bir mektup...

Tüm muhtevasıyla, köşemize taşıdık.

Buradaki temel amacımız milletin uyanışıdır...

Batılın hıyanetlerine, batılılaşma adı altında yürüyen ve toplumumuzu aldatmaca oyunlarla kandırmaya çalışan plan projelerin nasıl tertiplendiği...

Hıyanet erbaplarının kendilerini nasıl da kurtarıcı olarak göstermeye çalıştıklarını..

Devletin himayesinde, işgal ettiği makam ve mevkinin nüfuzunu, çıkar ve menfaat uğruna, kimlerin kimlerin nam-ı hesabına fahişe bir kimlikle, sahtekarlıklar yaptığını..

En önemlisi de devlet ile milleti karşı karşıya getirip hasım etme; terörünü körükleyenlerin kimlerle nasıl bir işbirliği içerisinde olduklarını, deşifre etmektir.

Daha da ötesi...

Kürtlerle Türkleri birbirine düşürmek isteyenler..

Ta Osmanlı döneminden kalan Turancılık adı altında Jön Türklerin Ermeni ve Yahudi komitelerle işbirliği yaparak Fransa ve İngiltere orjinli masonik çalışmaların dün olduğu gibi bugün de, aynı mekanizmanın işlediğini sizlere hatırlatmak istiyorum...

Ve her zaman bu köşede anlattığım gibi; bu oyunlar henüz bitmiş değil.

Özellikle ittihatçıların Osmanlıyı yıktıktan sonra devlet yönetimini ele geçirenlerin makyajlı görüntülerinin sahte olduğunu, bu itibarla bunların da Osmanlıyı yıkıp virane eden zihniyetin bir devamı olduğunu anlatmaya çalıştık... Ki çalışmaya da devam ediyoruz...

Her ne kadar isim, şekil, sima ve insanlar değişmişse de yani tek kelimeyle o süreç geçmişte yaşanmışsa da, o paralelde yeni süreç devam ede gelmektedir...

Şimdi aynı oyunlarla Türkiyede bölgecilik adına, Türkçülük ve Kürtçülük adına devleti alttan sömürerek yıllardan beri nice nice ailelerin evlatları yok olup gittiler...

Karlı çıkan ne Kürtler olmuştur, ne Türkler olmuştur?.

Olsa olsa gizli locaların plan ve projelerinin gerçekleştirmiş olduğu gizli hıyanet avaneleri olmuştur..

Bu itibarla son yirmi yıl içinde yani yirmi yıl önce mağdur edilen, bedel ödeyen Doğu ve Güneydoğu Anadoludaki birçok aile içerisinden biri de biz olmuşuzdur...

Biz bunları dile getiriyoruz, yazıyoruz, çiziyoruz

Ama ne çare ki devleti yönetenler, kilit noktalardaki zevat bir türlü ilgilenmiyor, duymuyor, bilmiyor.

Tabiri caizse üç maymunu oynuyor.

Görmedim, duymadım, bilmiyorum,,,

Bu nedenledir ki bu oyunlar milletin hem ekonomisini hem ahlakını, hem geri kalmışlığında temel unsur olmuştur...

Ne hazindir ki yasalar onlar için bir türlü uygulamaya sokulmadığı gibi, sokulacağı da pek beklenmiyor...

Bizim görevimiz; Laiklik, Kemalizm, Sekülarizm, kurtarıcılık adına bu toplumu morfinleştirmiş, uyuşturmuş, zihnen, aklen ve ruhen tefessuh etmiş, yani çürümüş bir halin yaşanmasına, karşı durmaktır...

Bu yaşamı ve anlayışı dikte edenlere dur demektir..

Vatandaşı da; uyanık olmaya davet etmektir...

Bunun için bir medya grubu olarak biz bunları zaman zaman dile getirmeye çalışıyoruz, kamuoyuyla paylaşma görevini yerine getirmiş oluyoruz..

Evet, sevgili okurlar!

Yakın tarihimiz boyunca olup bitenlerin rejimin ve sistemin gölgesinde yaşanan yarar ile zararlar bir araya getirildiğinde zararlar ve zarar görenler, yarar sağlayanlardan daha fazla ağır basmaktadır.

Oysaki devletlerin temel felsefesi, ana stratejisi, kuruluşunun dayanak noktası; toplumlara refah ve mutluluk getirmek olmalıdır.

Huzur ve barışı getirmektir.

Hukukun üstünlüğünü sağlamaktır.

Zalimin zulmüne paydos demektir...

Hop hop buraya kadar yaptın bundan sonra dur denmesi gerekir.

Ama heyhat!

Eski tas eski hamam!

Her şey olduğu gibi duruyor..

Sanki bu memlekette mağdur insan yoktur, zarar gören insan yoktur, siyaset keyfiyet içerisinde, büyük bir fütur ve rahatlık içerisinde yürüyor

İktidar ayrı bir havada yürüyor, muhalefet apayrı bir havada yürüyor.

Ama ülkenin ekonomiksel sıkıntısı orta yerde

Ahlaki yozlaşma apayrı bir hal taşıyor.

Aileler arasındaki çürümüşlük diz boyu

Cehalet başını almış gidiyor.

Fakr-u zaruret o biçim..

Tembellikle çalışmadan rızkını başkasının cebinde aramak veyahut devletin kesesinden sağlamak bambaşka bir hal..

Peki, bu memleketin hali ne olur?

Nereye gidiyor bu memleket?

Evet!

Dünya bugün Rus ve Ukrayna savaşına endekslenmiş durumda.

Her ne kadar Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın girişimiyle, gayretli çalışmalarıyla bu ateşe bir su döküp söndürmeye çalışılıyorsa da, fakat bize göre o da bir meçhul

Ama yine de Allah razı olsun..

Cumhurbaşkanının çabaları, ABDnin, ABnin ve diğer sözde kurtarıcı görünen ülkelerin balonlarını söndürmüştür..

Bu dünyaya karşı Türkiyenin dik duruşunu göstermiştir, barış için gerekeni yapmıştır ama ABD nerde?

Diğer dünya ülkeleri nerede?

İşte bu soruya cevap aranıyor ama kimse cevap veremiyor.

Dhildeki siyasi meselelerimize gelince de; bilindiği gibi önceki gece vakti CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlunun aniden Diyarbakıra inmesi partisi için bir şans arayışı içerisinde olduğunu düşünüyoruz.

HDPnin kapatılması ile ilgili davanın Anayasa Mahkemesinde görülmesinden dolayı seçimlere kadar ne olur ne olmaz HDP kapanır gibi bir siyasi düşüncesi olabilir ki en azından CHP Lideri olarak bu mirasa ben konabilir miyim? diye Diyarbakıra teşrifleri (!) doğrusu insanın aklına çok şeyleri getirmiyor değil.

Korkarım ki bir zamanlar yani 70li yıllarda Ecevit de Kıbrısa ansızın bir müdahale yaptı ve kendi kendini Kıbrısın fatihi olarak ilan etti.

Ve siyasi dönemlerinde kendini Karaoğlan olarak dağlara taşlara, köprülere yazdırdı.

Ama heyhat!

Aradan elli yıl geçti.

Bugün Ecevitin esamisi de yok, bir eseri de yok

Meğerki hep balondan ibaret ve siyasetin yalan dolan aldatma kavramlarıyla kendini millete inandırmaya çalışıyordu.

Oysaki Ecevit kişisel olarak Robert Kolejinde okumuş, büyümüş, siyaset stajını büyük kurtarıcı (!) İsmet İnönünün yanında yapmıştı ve Robert Kolejinin masonlarındandı.

İslama hiç inanmıyordu

Karısı zaten Rahşan Hanım mühtediye olmadan Yahudilik dini üzerinde yaşıyordu.

Onun Başbakanlığı döneminde de Dışişleri Bakanı Milliyet Gazetesinde yazar olarak bilinen İsmail Cemdi.

O da Yahudi asıllıydı.

Her ne kadar isim değişikliğini becerebilmişse de aslında ismi İsmail değil, Yahudi bir isimdi.

Peki, sormazlar mı?

Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!?

Eyy Kemal Kılıçdaroğlu, Allah billah aşkına elini vicdanına koy, yakın tarihimiz boyunca sizin kurulan partinizin temel amacı neydi ve şimdi nedir, yeni siyasi iktidar yolunu mu seçtiniz yoksa (!)

Bize göre hayır, hiç de öyle değil.

Ancak eskisi gibi bu milleti siyasi aldatmaca kavramlarla belki iktidara gelirim diye düşünüyorsanız da bize göre beyhudedir.

En derin saygı ve sevgilerimle

Hayırlı Cumalar