ZALİMLERE BİR GÜN ELBETTE GÖSTERİR KUDRETİ MEVLA!
Eklenme: 1/15/2013 12:00:00 AM

Cuma günkü yazımızın ana çizgilerinin paralelinde adım atmak, Türkiyenin eski statükocu, bayatlamış anlayışlarla değil yeni bir Türkiye siyasetiyle tanışmak en önemli konulardan birisidir.

Barış, kardeşlik, gelişme, dostu dost olarak, düşmanı da düşman olarak görme fonksiyonunu yitirmeyen bir Türkiye.

Daha doğrusu özetlemek gerekirse;

Türkiyenin varlığı için, ülkenin bölünmez bütünlüğü için, milli vahdetin, birlikteliğin korunması için, evet yepyeni bir Türkiye siyasetine girmek lazım.

Kişisel rant peşine düşen, önemli konuları geride bırakıp, sadece kendini ve siyasi çıkarını, rantlarını ön planda tutan liderler her kim olursa olsun, nerede olursa olsun, eninde sonunda millete karşı mahcup düşecektir.

Onun için fedakrlık her şeyin başıdır, dostluk, kardeşlik ve dürüstlük daima ön planda tutulmalıdır.

* * *

Evet, bakınız Bediüzzaman Hazretleri 1911de Şamda bir Cuma günü Cami-ül Emevide yüz bini aşan büyük bir kitleye karşı bir hutbe irad ediyor...

Ve o hutbenin adını da Hutbe-i Şamiye olarak tanımlıyor.

Ama ne hazindir ki 1914lerden sonra devleti yörüngesinden çıkarıp, maceralara sokan satılmış anlayışlar, yalnız Bediüzzaman Hazretlerini değil, Türkiyedeki birçok ünlü ulema ve meşaik kesimin önünü kestiler.

Tıpkı bugünkü Suriyenin Esedi gibi!

İdamlara, hapis ve zindanlara sürgünlere maruz bıraktılar.

Bu nedenle Üstat bu Hutbe-i Şamiye eserini hatta Gençlik Rehberini, Vanda iken unutarak bir dostunun yanında bırakıyor.

Aradan 40 yıl geçtikten sonra Emirdağda tarassut ve devletin sürgün mezalimi altındayken bu eser ona ulaştırılıyor.

***

Bakınız, Üstat 1911de irad ettiği Hutbe-i Şamiyenin temel felsefesinde şunu vurguluyor;

Sıdk, dürüstlük, İslamın ve imanın es-sül esasıdır (en güçlü temel taşı).

Ve anlaşmanın, barışmanın ve ülke insanını birbirine kaynaştırmanın gerçek vasıtasıdır

Devamla;

Yücelmenin, ilerlemenin üstünlüğü ve hatta üstün seviyede yürümenin anahtarıdır diyen Üstat Bediüzzaman o gün dahi İslam dünyasına seslenmiş, batı dünyanın hilebaz oyunlarına aldanmamak için büyük çaba göstermiştir.

***

Bu paralelde Osmanlı döneminin en meşhur edebiyatçılarından merhum Ziya Paşada bakın neyi ifade ediyor?

Sabret siteme ister isen hüsnü mükfat

Fikir eyle ne zulüm eylediler Yusufa ihvan

Yani düşmanlık, haksızlık, hüsnü mükfat, güzel bir ödül gösterildiği zaman; illa sonuç itibariyle vücutlar ayrı da olsa, fikir ve düşünceler yanlış da olsa bu bir araya getirir ve toplumsal konjonktürü sağlar.

Zalimlere bir gün dedirtir kudreti Mevla

Tallahi lekad aserekallahu leyna

Tıpkı Hz. Yusufun 11 kardeşi tarafından kuyuya atıldıktan sonra, Allah tarafından kurtulan o masum Peygamber, sonuç itibariyle Mısırın azizinin tahtına hkim olur ve Allah onu orda oturttur.

Ona ihanet yağdıran, mezalim uygulayan kardeşleri muhtaç olup, fakir düşer ve kapısına dayanırlar.

Ve bunu söylerler;

Allaha yemin ediyoruz ki, Allah seni bizden üstün kıldı

Demek sabırla olayları karşılamak, kan ve gözyaşları dökmek yerine şefkat ve merhamet, dostluk ve kardeşlik, sıcaklığı getirir.

Yine Ziya Paşanın bir dizesini sizinle paylaşalım;

Bir illeti kıl sonra mudavata tasaddi

Yaranı ve hastalığını bil tanı ona göre tedavisine hazırlan, onu tanımadan tedavi yaparsan, ters teper.

Her merhemi her yaraya merhem mi sanırsın

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Dünyanın küfür sistemi; elbette ki Türkiyenin sahili selamete kavuşmasını istemiyor.

İlla kargaşa, yanlışlık, bencillik, her şeyin altını üstüne getirmek!

Onun için uyanık durmak lazım.

Zira mertlik olmazsa, cimrilik yerine oturur, kişiyi ister devlet olsun, ister örgütler olsun, ister toplum olsun, her ne itibarla olursa olsun devletleri zora bırakır.

Bu nedenle yüce kitabımız Kuran bize Fussilet suresinin 34. ayetinde, düşmanlar arasında bile gerçekleşen kin ve adaveti ortadan kaldırıp, barışa sarılmanın temel felsefesini bize şu ayetle hatırlatır..

Yüce Kuran;

İyilikle kötülük bir olmaz, sen fenalığı en iyi şekilde sav.

O zaman göreceksin ki seninle arasında düşmanlık bulunan kişiyi yakın bir dost gibi görürsün

Bu ifade insanoğlunun dönekliklerine, cehaletliklerine alıştıkları şeylerle gururlanmasına ve gittiği yolun sapık olduğunu söyleyenlere karşı kibirlenmesine, şehvetine ve menfaatine düşkün oluşuna karşı Allaha davet görevinin gerekleridir.

Tez elden insanı Allaha yaklaştırır.

Bu da;

Kendisine takdim edilen davetin, dostane barışın işgal ettiği makamı tehdit etme durumunda, bütün insanların ortak olduğu vasıflara karşı dava adamının takip etmesi gereken yolu anlatmaktadır.

Evet, bu gibi zor şartlar altında devlet vazifesini yerine getirmek çok zor ve güç bir iştir.

Ama o nispet de ulu ve azim bir harekettir ve gerçek yoldur.

Şu halde, Allaha davet için söylenen söz yeryüzünde sözlerin en güzelidir ve güzel sözlerin başında semaya yükselir.

Ne var ki, söylenen sözü doğrulayıcı daha amel olması ayrıca ruhlarda Allaha teslimiyet duygusunun yer etmiş olması icap eder.

Demek anlaşılan budur ki, iyilikle kötülük bir olmaz.

Hele hele bir arada hiç yaşamaz.

***

Onun için dava adamı kötülüğe kötülükle mukabele etmemelidir.

çünkü iyiliğin değeri bir olmayacağı gibi tesiri de bir olmaz.

Kötülükle mukabele etmemek; nefsi arzuları alt etmeyi, sabır ve müsamahayı gerektirir.

Bu ise azgın ruhları ve nefisleri süknete, huzura kavuşturur.

Düşmanlıkları dostluğa çevirir, sertlikleri yumuşaklığa kalp eder.

Sen fenalığı en iyi şekilde sav.

O zaman göreceksin ki seninle arasında düşmanlık bulunan kişi yakın bir dost gibi olur

Bu kaidenin doğruluğu birçok hallerde su götürmez.

Güzel bir söz üzerine, tatlı bir tebessüm ve sakin bir konuşma yüzünden şımarıklığın utangaçlığa, kızgınlığın süknete, heyecanın rahata döndüğü, gemiyi azıya almış, dizginleri kırmış azgın bir gazabı yumuşaklığa çevirdiği pek çok yerde görülmüştür.

En derin saygılarımla