ZAMAN GÖSTERDİ Kİ CENNET UCUZ DEĞİL, CEHENNEM DE LÜZUMSUZ DEĞİL!? (III)
Eklenme: 3/12/2021 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

ZAMAN GÖSTERDİ Kİ CENNET UCUZ DEĞİL, CEHENNEM DE LÜZUMSUZ DEĞİL!

ZALİMLER İçİN YAŞASIN CEHENNEM!

Bu slogan toplumsal yaşanmakta olan hal-i vaziyetin gerçeğini ifade etmektedir..

Toplumsal durumumuz İslam dışı bir seviyesizlik nedeniyle, çökük evresini yaşamaktadır...

Topluma karşı kişisel rant ve çıkar uğruna ahlaki çöküntülere neden olan toplumsal haller, akla ziyan bir gidişatı içermektedir...

Nitekim içinde bulunduğumuz girdap, gerçekten Bediüzzaman Hazretlerinin bu ifadesini birer şamar olarak yüzümüze çarpıyor..

çünkü işlenen suçlar, hele hele ranta yönelik işlenen hileli, mekirli sinsi tezgahlar, karanlık oyunlar ve aldatmacalar

Halk deyimiyle bini bir para..

Hele ki, kendi rantını başkasının zararında gören toplumsal ahlaki çöküntülerin geldiği aşama; korkunç...

İşte tüm bu olumsuzlar noktasında, üstadın bu ifadesi aynı zamanda bize teselli kaynağı olmaktadır...

çünkü er ya da geç, günü geldiğinde o suç işleyen, toplumun maneviyatını kıran, dini esaslarını ortadan yok etmeye çalışan, ahlaki çöküntülere neden olan, ekonomiksel tahribatı oluşturan, her kim olursa olsun; hak ettiği cezayı görecektir...

Yaşanan fakruzaruretler ve çaresiz kalan mağdur ve mazlum vatandaşlara karşı yapılan mezalim elbette ki, yapanın yanında kar kalmayacak..

Beyhude olmayacak..

Başıboş bırakılmayacak...

Kimse de unutturamaz...

Üzerine şal çekilip, gizli tutulamaz...

Gerek bu dünyada olsun, gerekse de ahirette olsun...

Huzur-i hakta bir bir bunların hesabı sorulacaktır...

Ve suçlu olan her kim ise, cehennemin derin çukurlarını boylayacaktır?..

Kaçış yok...

Taviz yok..

Kayırma yok..

Netice itibariyle, Cennet ucuz değil, cehennem de lüzumsuz değil. Zalimler için yaşasın cehennem manası bundan ibarettir..

Bakınız, sevgili dostlar.

Dünkü Diyarbakır SÖZ Gazetesinin birinci sayfasında manşetten verilen çok önemli bir haber dikkatinizi çekmiştir...

Haberin ana başlığı şudur;

GIDA TERÖRÜ YAŞANIYOR

Haber aynen şöyle;

Aslan, birçok üründe sanayilerde kullanılan maddelerin gıdalarda kullanıldığını ve bununla birlikte ürünün albenisi artarken, bebek ölümleri başta olmak üzere birçok hastalığın ortaya çıktığını belirtti.

Dicle Üniversitesinde görevli diyetisyen Fatih Aslan, kamuoyuna şu açıklamayı yaptı..

Piyasada gıda terörü hkim

Ete kimyasal enjekte ediliyor, jelatin ve nişasta kullanılıyor.

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten hal-i pür melalimize ne demeliyiz?

Bu ahlaki çöküntüler çukurundan toplumsal bir kurtuluş nasıl olacaktır?

Öyle inanıyoruz ki siyasetin, politikanın siyaset uğruna, aldatıcı ve sözde teselli verici konuşmaları bize göre yeterli değil.

Zaman gösteriyor ki, hakikaten siyasi rantlar uğruna siyasette makam ve mevkide uzunca kalma pahasına millete verilen sözler, bakıyorsun ki bir çırpıda unutulmuş, uçmuş gitmiş.

Devam eden ancak şu var;

Siyasi kavga var.

Rant var.

çıkar var.

Sivil hayatında bir baltaya sap olmayan ve hayatı boyunca kendini haram yemekten kurtaramayan kişiliksiz insanlar, cirit atar hale geliyor..

Her kulvarda, ön planda görüyoruz bu tıynetli karakterleri!?.

çok yüzlü, münafık tıynetli bu tür insanların daha ne zamana kadar bu milletin ızdıraplarına, fakr-u zaruretlerine, ekonomiksel sıkıntılarına, neden olmaya devam edecek?

Bunlara daha zamana kadar göz yumacaklar?..

Doğrusu, bilemiyoruz?

Gerçekten Diyarbakır SÖZ Gazetesinin birinci sayfasında verdiği bu haber çok dikkatimizi çekti.

Mademki diyetisyen Aslan Hoca bu çarpıcı cümleleri basına yansıtmış.

Bize göre toplumun oylarını alıp siyaset kulvarında oynayıp, TBMMne giden önemli siyasilerin kulakları çınlamalıdır.

Muhalefetiyle, iktidarıyla bünyesinde 600 üye taşıyan o kutsal meknın hakkını vermek gerekmiyor mu?

O manevi kutsal mekn halkın meknıdır.

Toplumun meskenidir.

Milli iradenin temsilidir.

Toplumun böylesine bir felaketle karşı karşıya kalma haline ne zaman dur denilecektir, diyeceklerdir?

Hani bir misal var diyorlar ya;

Koyun can derdinde, kasap et derdinde.

Bu misalle yola çıkarsak, mühim bir atasözü var..

Mühim olan aşkımız, başkası bize ne.

Mühim olan siyaset (!)

Makam, mevki, milletvekilliği vasfının devamı

Gerisi hava, bize ne (!)

Dercesine gel keyfim, git keyfim.

Ama öbür yandan büyük ızdırap çeken toplum ve toplumun kendi bünyesinde oluşturduğu birer aile mefhumu çöküyor, gidiyor, uçuyor.

Evet, piyasada gıda terörü hakim.

Ete kimyasal enjekte ediliyor.

Jelatin ve nişasta kullanılıyor.

Diyen diyetisyen hocanın sesine artık kulak verilmelidir.

Bu çok vahim bir olaydır.

Toplumsal bir dejenerasyon ve bu dejenerasyonun getirdiği vahim hastalıklar söz konusudur?..

Hatta bu Kovid-19un sarısı ve kırmızısının gelme tehlikesi göz önüne alınarak böyle hileli ticarete dur denmelidir..

İnim inim inleyen toplumun kamu vicdanı diyor ki; artık yeter!

Milli irade yürürlüğe girsin.

Kuran ahlakıyla toplum yaşasın.

Helali helal, haramı haram olarak tanımlansın ve bu ahlak topluma enjekte edilsin.

Yoksa hal-i perişanlığımız bizi nereye götürecek diye tehlikeli düşünceden kendimizi kurtaramayız?.

Bakın, Baharattan tatlılara, et ürünlerinden süt ürünlerine kadar birçok üründe katkı maddesi kullanıldığını ve bunların bebek ölümlerine, zehirlenmelere, ölümcül birçok hastalığa ve insan vücudunda kalıcı hasarlar meydana getirdiğini ifade eden Aslan şöyle devam ediyor;

Kırmızı etin içerisine kimyasal enjekte ederek hacmini ve ağırlığını artırıyorlar.

Süt ve ürünlerinde süt tozu, mamalarda melemin denen katkı maddesi kullanılmaktadır.

Bunun zararı bebek ölümlerine, zehirlenmelere, böbrek hastalıklarına yol açıyor.

Evet, sevgili dostlar.

Gelin hep beraber bu hal-i pür melalimizi baş başa vererek düşünelim.

Ağlayalım mı, gülelim mi?

Ey sevgili politikacılar!

Ben yalnız iktidara seslenmiyorum.

Muhalefet de aynı.

çünkü onlar birbirlerinin uzantısıdır.

Şeklen kavgalı görünüyorlarsa da hükmen barış içerisindedirler.

Millete karşı oyunlu bir kavga sergiliyorlar.

Bul karayı al parayı misaliyle

Oysaki barışıktırlar.

Merhum Erbakanın dediği gibi;

Bunların siyaseti gulu gulu dansına benziyor.

Fazla uzatmaya gerek yok.

Gerçekten halimiz çok perişanlık içerisinde.

Siyasetimiz sadece kendi geleceğini garantiye bağlama çalışmasından başka millete herhangi bir şey verilmiyor.

Nedense onu da bilemiyoruz?

İş çevreleri devletin birçok önemli kurumlarından zamanında hak edişlerini alamadığı için çok büyük ekonomiksel sarsıntılar geçiriyor.

İş kanunu evlere şenlik!

İş mahkemeleri yüzde 80-90 civarında işçiden yana karar veriyor.

Uyduruk tanıklarla işçi olduğu için kesinleşmiş kanıtlayıcı belgeler çürütülüyor.

Yani tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitirmiş durumda.

Öbür tarafa bakıyorsun, bölgemizde Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına bağlı OSB Müdürlüklerinde keyfiyete dayalı yapılan uygulamaların bünyesine taşıdığı hileli uygulamalar ayyuka çıkmıştır.

Milletin arazilerini kullanarak, milletin cebine giriyorlar.

Ve Altta kalanın boynu kopsun misali yollarına devam ediyorlar.

Seçim zamanı gelince de siyasiler, milletin en ücra köşesine kadar gidip çay kahve içip oylarını isterler.

Ne diyeceksin?

Başka söylenecek bir söz yok.

Fazla uzatmaya da gerek yok.

çünkü kelime fazla uzarsa der demez bünyesinde suç taşıyabilir endişesiyle biz burada kısa keselim.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı cumalar...