ZİFİRİ VE DERİN BİR KARANLIKTA ÖZGÜRLÜK, DEMOKRASİ VE ADALET NE GEZER?
Eklenme: 9/9/2009 12:00:00 AM

Evet sevgili okurlar! Bir önceki sohbet köşemize başlık olarak "Zifiri ve Derin Bir Karanlıkta Özgürlük ve Demokrasi Ne Gezer?" ifadesini kullanmıştık. Bugün bu ifademe bir cümle daha eklemek istiyorum. O da Adalet kavramı.. Yani cümleyi tam okursak, şöyle diyoruz; "Zifiri ve Derin Bir Karanlıkta Özgürlük, Demokrasi ve Adalet Ne Gezer?" Tabii ki iki gün evvel Adli yıl dönümü münasebetiyle Yargıtay Başkanı Hasan Gerçekerin açılış konuşmalarını medyadan okurken "Adalet" sözcüğünün aklıma geldiğini ifade etmek isterim.. Sayın başkan dikkat çekici, çok ibretengiz ifadeler kullandı. Türk yargısının ne kadar kutsal olduğunu ve ne kadar tarafsız olduğunu, ne kadar adil olduğunu cümlesi cümlesine vurgulayarak anlatmaya çalıştı. Gerçekten sayın Gerçekerin fiziki olarak boyuna, posuna, güzelliğine hiç diyeceğimiz yoktur.  Allah nazardan saklasın!..

***

Kendimizi şu ifadeyi kullanmaktan da alamadık.  Hani diyorlar ya; "Elemtere fiş kem gözlere şiş" Allah başkanımızı kötü nazarlardan saklasın(!) Amma velakin bir hukuk adamı olarak ihraz ettiği makam olarak da konuştuğu her şeyden evvel ne söylediğini kendisinin önce anlaması lazım.. Ki, ondan sonra izleyicilere, dinleyicilere anlatabilsin.

***

Yansız bir hukuk adamı olarak acaba düşünmüyor mu, Türkiye gerçekten demokratik, sosyal bir hukuk devleti olma hasebiyle Türk yargısının tüm muhtevasıyla Adan Zye kadar yansız, ideolojisiz, hukukun gerçeklerine dayalı olarak kararlar veriliyor mu?.. Eğer böyle düşünüyorsa;  O zaman neden dünya hukuk literatürü nezdinde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde yargılanan Türkiye, davaların yüzde yetmişini kaybediyor? Eğer gerçek manada hukuksal ise yargı mensuplarının tümüyle solcu Cumhuriyet Halk Partinin ideolojisinden müberra ve uzak iseler, o düşüncede değillerse ve o paralelde bazı kararlar keyfi olarak verilmiyorsa Türkiye, dünya hukuk sistemi nezdinde neden geri planda kalmıştır. Bakınız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine giden devlet savunmalarının büyük çoğunluğu geçerli olmuyor, geri tepiyor ve Türkiye mahkum oluyor. Hem de büyük tazminatlar ödemeye mahkum ediliyor

***

Keşke sayın başkanımızın o fiziki güzelliği paralelinde hukuksal konuşmaları da böyle güzel olsaydı Ama görünen odur ki, konuştukları diğer gazetelerin ve yazarların söyledikleri gibi ihsası reyden, taraflılıktan kendini kurtaramamıştır Bana göre bu tür yanlış yönlendirmelerle olan yine Türkiyeye olur. Yine bu masum halk zarar görür Ama kime sorarsın ki Sayın Gerçekerin Adli Yıl açılışında yaptığı konuşmalarının bazı örneklerini buradan sizinle paylaşmak istiyorum.. Hem de Yeni Şafak Gazetesinin manşetinden;

"ERGENEKONA DEDİKODU DEDİ" Bilmem JİTEMin kirlenmelerine ne diyecek acaba? Manşetin altında şöyle ifadeler geçiyor: "Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Adli Yıl açılışında İhsas-I Rey gibi konuşma yaptı. Yargıtayın temyizine bakacağı Ergenekonu kastederek, "Dedikodu delil olmaz" dedi."

***

Taraf Gazetesi şöyle diyor: "Türk Yargısının Ruhuna El Fatiha Yargıtay Başkanı Gerçeker, Anayasa Mahkemesi ve HSYKya Meclisin üye seçmesine karşı çıktı:"Biz AB tipi demokrasi değiliz" Gerçeker 67 sayfalık yazılı metninde yer alan Yargı bağımsız olacaksa, yandaş yargı olmaması gerekir ifadesini konuşmasında kullanmadı. Ergenekon Davasını da üstü kapalı eleştiren Gerçeker, Dedikodu kanıt değildir. Savcılar daha dikkatli olmalı dedi." Tekrar ifade edersek Sayın Gerçekerin fiziksel güzelliğine bir diyeceğimiz yok, hep dua ediyoruz kendisine. Allah kem gözlerden saklasın, diyoruz amma velakin eleştirilerimize de devam ediyoruz. Ve kendisinin ihraz ettiği çok önemli makamı layıkıyla korumasını da talep ediyoruz. Yani o makamın hakkını vermesini de bilsin diyoruz. Zira, bakın dünkü yazılı medyanın birinci sayfalarında manşetler veryansın ediyorlar.

***

Vakit Gazetesi "CHP ağzı ile konuştu" başlığıyla verdiği haber şöyle devam ediyor: "Geçen yıl Adli Yılın Ramazan ayına denk gelmesine rağmen milletin gözü önünde su içen Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, bu yıl düzenlenen Yeni Adli Yılın açılış törenlerinde siyasi şov yaptı. Yargı Reformu Strateji Taslağına, demokratik açılıma, darbecilerin yargılanmasını öngören ve askere sivil yargı yolunu açan yasaya karşı çıkan Gerçeker, Ergenekonculara destek verdi ve tıpkı bir CHPli gibi konuştu. Her şeyden evvel sevgili dost okurlarım Adli yıldönümü münasebetiyle Yargıtay Başkanının yaptığı konuşmalar, medyanın dediklerine göre peşinen bazı noktalarda tarafgirliği ve bir nevi Ergenekon savunucusu durumuna düşmüş olması Türk kamuoyunun dikkatinden kaçmamıştır. Ama tüm bunlara rağmen taşıdığı görev çok önemlidir. İşgal ettiği makamına saygımız sonsuzdur. Zira gerçekten o makam kutsal makamdır. İnancımıza göre Hz. Ömerin koltuğudur. Ama heyhat!

***

Türkiye bir türlü bu gerçeği kendine yansıtamıyor ve kutsal yargıyı, adaleti hep bazı ideolojilere kurban etmekten kendini alıkoyamıyor. Böyle değilse burada sayın Yargıtay Başkanımıza şu birkaç cümleyle sesleniyor ve diyorum ki; "Sayın Başkan, gerçek manada bir hukuk adamı olarak Türkiyedeki yargının tarafsızlığını ve adilane, demokratik bir kimlikle adaleti paylaştığına inanıyorsanız lütfen aşağıda yazdıklarıma cevap verirseniz çok memnun olurum. "Dosya No: 2006/19198 Haz. KONU: Komplo Teoriden ibaret bir sahte belge hakkında açıklamalar" Bu dosya tam beş yıldır Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı ile 7. Kolordu Komutanlığı Cumhuriyet Başsavcılığı arasında futbol topu gibi gidip gelmektedir. Netice itibariyle tam 2.5 yıldan beri bu dosya Cumhuriyet Başsavcılığı raflarında beklemektedir. Bir vatandaş olarak altına benim imzamı attığım son bir ilave dilekçe tarihi şudur: 21.04.2009 Son olarak çaresiz kaldığım ve ümitsizlendiğim bu dosyadan bir netice alamayınca son kez kendimi bi denedim, 21 Nisan 2009 tarihli dilekçemi artık APS ile İadeli Taahhütlü olarak gönderdim.

***

Zira zülfüyare dokunur diye, bazı önemli yetkililerin ipliği pazara çıkıyor ve devletin bir ayıbı olarak anılıyor diye elden bu dilekçeyi teslim etmek için defalarca gittiğim ilgili savcıyı yerinde bulamıyordum. Sonuç itibariyle dilekçe kaybolmasın diye mecbur kaldım APS yoluyla gönderdim ve nihayet kayda girdi. Kayda girdi de ne oldu? Maalesef yine cevap yok, yine işlem yok, çünkü muhtevası çok önemli yerlere dayanıyor da ondan Asrın davası olan Ergenekon Terör Örgütünün davası ile ilgilenen savcılara defalarca anlattım "biz bu dosyayı isteyemiyoruz" dediler. "Ancak Cumhuriyet Başsavcılığı bize gönderirse olabilir" dediler. Peki adaletin tarafsızlığı, saygınlığı bundan mı ibarettir. Bu halk böylesine zikzaklara karşı adaletin neresine güvenebilsin? İşte o dilekçenin tüm detayını burada hem kamuoyuna, hem de okurlarıma sunmak üzere kaleme alıyorum.

***

"DİYARBAKIR CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA Dosya No         : 2006/19198 Haz. KONU   : Komplo Teoriden ibaret bir sahte belge hakkında açıklamalar Cumhuriyet Başsavcılığınızca 21.03.2008 tarihinde sahte olan dört belge aslı üzerinde yazı ve imza incelemesi suretiyle şüpheliler Nizamettin Özturan ve Ali Kayanın elinden yazılıp yazılmadığı hususunda rapor alınmak üzere Adli Tıp Kurumuna müzakere yazılmışsa da bize göre bu uygulama tamamiyle ya bir zühul eseridir veyahut da olayın gerçek yüzünü saptırmadır. Zira, vermiş olduğum değişik tarihli dilekçelerin muhtevası buna yönelik değildir. Dilekçenin ana hedefi şudur: 5 Haziran 1998de benim iki çocuğuma yönelik sözde PKK militanları tarafından yazılmış olup ve ölü bir PKKlı bayanın üzerinde çatışmada yakalanması paralelinde 7. Kolordu Komutanlığına havale edilmiş ve 7.Kolordu Komutanlığı ise resmi bir önyazı ile "Kişiye Özel" "Gizlidir" damgalı DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakara sanıklar(!?) hakkında dava açılması için gönderilmiştir. Bu doğrultuda DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakar harekete geçmiş ve iki oğlum gözaltına alınmış ve tutuklanmışlar. Yapılan itirazlar neticesinde tahliye edilmiş ve yapılan yargılama sonucunda mahkemenin gerekçeli kararında belirtildiği gibi belgenin sahteciliği ortaya çıkmış ve nihayet her iki evladım da beraat etmişlerdir. O günkü DGM Cumhuriyet Başsavcısı Çakar, bu karardan ötürü mahkeme heyetinin beraat kararına karşı kendi imzasıyla Yargıtaya başvurarak itirazen temyiz etmiştir. Bununla da yetinmemiş kararı veren mahkeme heyetine suçlama getirerek Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na şikayet etmiştir.

***

Yargıtay tarafından temyiz reddedilmiş, mahkemenin Beraat kararı onanmıştır. Tüm bu gerçekler paralelinde 7. Kolordu Komutanlığı (o günkü 7. Kolordu Komutanı da Yaşar Büyükanıt idi. Jandarma İstihbarat Komutanı da Binbaşı Cemal Temizöz.. Araştırma yapan da Astsubay Ali Kaya nam-I diğer Mutkili Ali idi) ile DGM Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşagelen sahte bir belgenin mevcudiyeti sözkonusudur. Masum, namuslu, dürüst, alınteriyle çalışan rastgele her vatandaşı böylesine acımasız bir şekilde durup dururken karalama cihetine gidilip, yargısız bir infaz yapılması vahimdir. Burda deyim yerindeyse adeta suç üstü yakalanmış olan devletin bu iki önemli merciini şikayet etmiş durumdayım. Biz bu arayış içerisinde iken anılan mahkemenin gerekçeli kararında belirtildiği gibi tüm yönüyle belgenin sahteciliği ortaya çıkmış olduğu halde, deyim yerindeyse "at iziyle it izini" birbirine karıştırmak suretiyle suçluyu başka yerlerde arama gibi bir çabanın gösterilmesine doğrusu bir anlam verememekteyim.

***

Benim gerek Şemdinli olayındaki Van Cumhuriyet Savcılığına vermiş olduğum ifade ve gerekse Büyük Millet Meclisinde yapmış olduğum açıklamanın tümü bu paralelde iken 27.04.2005, 19.12.2005 tarihinde tarafımdan Başsavcılığınıza verilen şikayet dilekçeleri ile 14.12.2005 tarihli ifadem ve daha sonra sunulan 09.10.2006 yazılı şikayet dilekçemde belirtilen olaylar ve sunulan deliller ve olayla ilgili suçlanan kişi ve eylemlerin niteliği ve sayısının çokluğu karşısında soruşturmanın Diyarbakır 4 nolu DGM mahkemesinin 1998/153 esas sayılı 36 K. sayılı karar tarihi 18.02.1999 dosyada bulunan dört adet belgenin kimin yazı ve imza ürünü olduğu hususunun araştırılmasıyla alakası yoktur. Zira başta anlattığım gibi benim belirtmek istediğim dört sahte belgenin yazılış tespiti değil, orta yerde bulunan sahte bir belgenin varlığıdır ve o belge de 1998/153 esas sayılı dosyadadır. O dosya yargılama sırasında zaten belgenin sahteciliği ortaya çıkmıştır bu sahte belge kimin ve hangi kurumun elinde yakalanmışsa tümüyle sorumluluk onlara aittir. Biz onların tespitini istiyoruz.

***

Nitekim tıpkı bir hırsızlık malının hırsızın elinde değil, satın alan adamın elinde yakalanmışsa o da o hırsız kadar suçludur misali biz de bunun peşindeyiz. Bu sahte belge 7.Kolordu Komutanlığından çıkmadır ve DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakarın imzasıyla bu sahtecilik görmezlikten gelinerek araştırma soruşturma yapılmadan direk dava açılması ve mahkeme heyetinin vermiş olduğu Beraat kararının kendi imzasıyla temyiz edilmesi ve aynı zamanda Beraat kararını veren mahkeme heyetinin yine aynı Başsavcı tarafından şikayet edilmesidir. Biz bunun araştırmasının peşinde iken, maalesef yaklaşık 4 yıldan beri bu şikayetimiz deyim yerindeyse futbol topu gibi gah Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığında 8 ay beklemiştir, gah 7. Kolordu Komutanlığı Cumhuriyet Başsavcılığında beklemiştir, değişik nedenlerle biri diğerine havale etmiştir. Neticede Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı buna takipsizlik kararı vermiştir. Biz bu takipsizlik kararına itiraz etmişiz ve bu itirazımız Malatya Ağır Ceza Mahkemesince yerinde görülmüş, soruşturmanın derinleştirilmesi için karara bağlanmıştır. İstek ve arzularımız bundan ibarettir. Atın izi itin izine karışmadan Tevsi-i Tahkikat geliştirilerek en kısa bir zamanda davanın açılmasıdır ve bu da Terör Örgütü olan Ergenekonla ilgili özel savcılar tarafından ele alınıp yeniden benim ifademe başvurulması ve şahitlerimizin dinlenmesi bizim talep ve isteklerimizdir. Buna ilaveten 1998/153 sayılı dosya, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin arşivlerinden araklanmak suretiyle kaybolmuştur ve bu dosyanın ortaya çıkarılmasıdır."

***

İşte buyrun sevgili okurlar! Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Adli Yıl münasebetiyle çıkıp tamamiyle eskiye yönelik aynı makyajlama, aynı yaldızlanmış ifadeler, kelimeler, basmakalıp cümleler sirküle edilerek Türk kamuoyu nezdinde tekrarlamaktadır. Ve adaletin bağımsızlığını derken İhsas-I Rey ediyor, Ergenekon terör örgütünün davalarına dedikodu diyor, Genelkurmay Başkanı da Ergenekon terör örgütünün elinde bulunan ve yerin dibinden çıkarılan lav silahlarına boş boru diyor. Yorum siz değerli okurlarımıza aittir. Takdir aziz milletimizindir. Artık vakit gelmiş, herkes akla karayı birbirinden seçmesini bilmelidir ve herkesin hangi kulvarda olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Ve tabi ki şunu net bir kez daha ifade ediyoruz; 'Bu karanlık işbirliğin' hiçbir zaman peşini bıramayacağız. En önemlisi de, JİTEM ve PKK itirafçısı olan Abdulkadir Aygan'ın ifadeleri.. Bu ifadeler aslında, Diyarbakır'da ve bölgede yaşanan tüm 'karanlık' ilişki ve işlerin aynasıdır. Ayganın eğer ifadelerine başvurulursa, bizim davalarımız başta olmak üzere bölgedeki bir çok karanlık olay aydınlanacaktır. Kirli maskeler düşecektir. En derin saygılarımla