ZULME SEYİRCİ KALAMAYIZ!
Eklenme: 8/29/2013 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Daha önceki üç günlük yazımızın başlığı İSRAİLİN İFRİTLERİ, BATININ ŞEYTANLARI VE İSLAM DÜNYASININ MÜNAFIKLARI İTTİFAK İçİNDELER!? idi.

Zaman gösterdi ki gerçekten haçlı batı dünyası İslam dünyası üzerine "emperyalist" hegemonyasını devam ettirmektedir.

Bu yetmiyormuş gibi aynı o paralelde Ortadoğu büyük projesinin gerçekleşmesiyle İsraili de büyütüp, şişirmektedir.

Filistinden tutun da, ta Sina çöllerine kadar.

Suudi Arabistana kadar, Şama kadar..

O Şam diyarının coğrafyası yıllardan beri batı dünyasının göz yummasıyla sömürülmüş ve kemirilmiştır.

İslam dünyasını öyle bir hale sokmuştur ki yüz yıldan beri birer fitne unsuru durumuna getirilen "Arap ülkeleri" ve başlarında bulunan krallar, reisler ve darbeci cuntaların münafıkları ülke ahalisini "kan ve gözyaşına" boğmuştur.

Bu coğrafyayı emperyalist ülkelere peşkeş ettirmek için atanan birer küfür temsilcileri durumundaki bu zevat, yıllar yılıdır Müslümanlara zulüm ediyorlar.

Ama öylesine zulümler ki yeryüzünü titretiyor.

Allahın gayretine dokunmuş olması lazım ki yine o çağdaş, medeni dünya olarak kendini gösteren ABD ve batının diğer bazı ülkeleri nihayet kendine geldiler.

Suriyedeki acımasız habis ur durumundaki Nusayri keferetül fecere olan Beşar Esedin üzerine gitmeye karar verdiler.

Karar vermesine verdiler de fakat inanın batı dünyasının olsun, İsrail Yahudisi olsun, bize göre bunlar Ortadoğu coğrafyasında bulunan ve Müslümanlık kimliğini de kimseye bırakmayan bazı Arap liderleri olsun ve mevcut tarihi İran devleti olsun, bunların yaptıkları karanlık alçalış, tüm yeryüzünün vicdanını karatmaktadır.

* * *

İranın sahte İslam Cumhuriyeti adı altında kendini gösteren Cumhurbaşkanı Ayetullah Hamaneyin sarığına, cübbesine ve sakalına şahsen İslam adına çok üzülüyorum, çok acıyorum.

Eyvah! Dedim.

Ahiri zamanda münafık tinetli deccalın birer tane oyuncağı, adeta "yecüc ve mecücün" yavruları durumuna sokulan bu pis fitne, ne yazık ki İslam coğrafyasında hem de İslam adına hem de İslam kıyafetiyle orta yerde dolaşmaktadır.

Küfür ve haçlı dünyası dediğimiz batı dünyası, bu melun şeytana pabucunu ters giydiren Nusayri keferenin mezalimine artık dayanamayıp, Suriyeye el koyma durumundayken ateşperest, putperest Sasani devletinin kalıntısı durumunda olan İran, buna karşı koymaya çalışıyor.

Hatta kesin olmamakla beraber, ama sağlam kaynaklı rivayetlere göre Beşar Esedi ailesiyle beraber ABDnin Suriyeye yapacağı operasyon nedeniyle apar topar Tahrana kaçıp, İran İslam Cumhuriyetinin himayesine girip de saklanması, İranın gerçekten yüzünü göstermektedir.

Tüm bunlar yetmiyormuş gibi Mısırdaki darbeci Sisinin İsrail adına İhvan-ı Müslimin teşkilatları üzerine iki aydan beri yağdırdığı insanlık dışı karanlık mezalim küfrün en acımaz halini çoktan aşmıştır.

Ne acı vericidir ki kendine de bir de Müslüman diyor.

Kalmayan iftira, kalmayan yalan, kalmayan uyduruk yaftaları gerek Mısır medyası olsun, gerek batı dünyasının bazı medya kuruluşları olsun, gerçekleri tersyüz ederek, ne kadın, ne çocuk, ne genç, ne yaşlı demeden insanların soykırımına devam etmektedir.

Tüm yapılan bu iğrençlikler, tarihi devrik mason İsrailin bir piyon ve kölesi durumunda olan Hüsnü Na-Mübareki kurtarmak için.

Göreceksiniz ki çok yakın bir süreç içerisinde Hüsnü Na-Mübarek tekrar devlet başkanı olarak görevine başlayacaktır.

Demek ki tarih boyu darbeci cuntaların hiçbir zaman samimiyet yüzleri olmamıştır ve görünmüyordur da.

* * *

Evet, İslam dünyasının hal-i pür melali hep böyle mi kalacak? diye insan endişeyle olaylara bakmaktan kendini alıkoyamıyor.

İşte yine tüm bunlara rağmen milletimizin tarihinde, kültürümüzün manalı ve derin tevhit inancından gelen bir şefkat ve merhamet paralelinde Başbakanımız olsun ve halkımız olsun, buna dayanamayıp, illa ki sınır hudutlarını çoktan deldirip masum, mağdur, perişan Suriye halkını koruma altına almaya devam ediyor.

Hele hele muhterem Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğanın İngiliz Başkanı Camerona açtığı telefondaki ifadesi takire şayandır..

Başbakan aynen şöyle diyor;

ZULME SEYİRCİ KALAMAYIZ

Bu tepki ifadesi dünyaya, dosta ve düşmana bir ders-i ibret olmalıdır.

Dört günden beri Rizede bulunan Başbakan Erdoğan, batı dünyasının önemli ülkelerinin devlet başkanlarıyla telefon diplomasisini bırakmamaktadır.

Önce bu kanlı Suriye rejimini ortadan kaldırma çabasını gösteren Başbakanımızdan Allah ebediyen razı olsun, demekten kendimizi hiçbir zaman alıkoyamıyoruz.

Gerek Sayın Başbakanımız olsun ve gerekse Dışişleri Bakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu olsun, gösterdikleri çaba milletimize ve tüm İslam dünyasına umut veriyor, cesaret veriyor, heyecan veriyor.

Artık bu heyecan ve ümit içerisinde mazlumların gözyaşları dinmese dahi bir tesellidir.

Ama tüm bunlara rağmen Zararın neresinden dönersen kardır misali bunca söndürülen ocaklar, yakılan, yıkılan köyler ve kentler bilemiyorum Suriyenin yaralarını ne zaman saracaktır.

Tabii ki bu yaralar sadece Suriyenin değil, tüm İslam dünyasının, tüm insanlığın yarasıdır.

Ve öyle olmalı ve görülmelidir.

Öyle ümit ediyoruz ki;

Sayın Başbakanın üç yıldan beri Arap baharı adı altında gösterdiği çaba da elbette ki bildiği bir şey vardır ki yapıyordur ve yapmaya da devam ediyor.

* * *

Bakınız, yapılan darbe Mısırı elli sene geriye götürdü, hatta yüz sene de diyebiliriz.

O yaralar, tez be tez kapanmaz.

Ama inanın, Türkiye şefkat ve merhamet kanatlarını açmasaydı, Suriyede taş üzerinde taş kalmayacaktı.

Hele hele komşu, sözüm ona Şia mezhebine mensup, yaramaz bir İranın yalakalığa dayalı fitnelerine rağmen.

İnanın ki İranın fitnesi, Beşar Esedin habasetinden ve alçalışından geride değildir.

Batı dünyasının Suriyeye operasyonu İsrail adına yapılmaktadır diyen İran Cumhurbaşkanı, utanmadan merdi Kıpti gibi sirkatini arz ederken kendini ele veriyor.

Evet, inşallah bunlar Türkiyenin böyle mezalime karşı yaptığı yardım ve direniş ve dünyayı harekete geçirme çabası, diğer İslam dünyasına bir ders-i ibret olur, bir uyanış olur.

* * *

Evet, evet sevgili okurlar.

çağdaş dünya, muasır medeniyet seviyelerine teknolojik olarak tırmanarak ilerliyorsa da ne yazık ki İslam dünyası içindeki münafık tinetli, ruhsuz, yalancı, münafık keferelerin, satılmış piyonların elinden kurtaramıyor.

Bu itibarla Üstat Bediüzzaman Hazretleri zaman zaman İslam dünyasını uyararak, şöyle buyurmuştur:

Ey lemi İslam!

Uyan, Kurana sarıl, İslamiyete maddi ve manevi bütün varlığınla yönel.

Ve ey Kuranın bin yıllık tarihinin şahadetiyle hizmetkarlık yapan ve İslamiyet nurunun yeryüzünde naşiri bulunan yüksek ecdadın evlatları!

Kurana yönel ve onu anlamaya, okumaya ve onu anlatacak, onun bu zamanda bir mucize-i manevisi olan çağımızdaki insanları cehalet bataklığından kurtarıp, ilime, irfana ve uyanışa yönlendiren Risale-i Nurunu mütalaa etmeye çalış diyor o büyük Üstat.

Lisanın Kuranın ayetlerini leme duyururken, hal ve hareketlerin, ahlak ve ilmin, onun manasını da bünyesinde taşıyarak neşretmelidir.

Sözlü olarak lisanın Kuranı okurken, hal ve hareketlerin de, yaşamında Kuranı kendinde göstersin

Bu durumda daha ne zamana kadar haçlı anlayışa dayalı emperyalist dünya ülkeleri gelip, ikide bir İslam coğrafyasının üzerine basarak, her şeyi ayaklar altına almakla sahtekr, alçak ruhlu, piyon darbecilerin elinden kurtaracaktır.

Doğrusu buna ben şahsen bir türlü mana veremiyorum.

Üstadın dediği gibi;

Zulmün topu varsa, tüfeği varsa, mazlumun da ahı var, Allahın da şaşmaz kanunu ve kılıcı vardır

Evet, sevgili dostlar.

Bugünkü sohbetimiz buraya kadar.

Allah, İslam dünyasına, İslam coğrafyasına acısın ve bu coğrafya üzerinden emperyalist ülkelere kölelik yapan münafıkların şerrinden de korusun.

En derin saygı ve sevgilerimle.