ZULME SEYİRCİ KALAMAYIZ! (II)
Eklenme: 9/2/2013 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bundan önceki yazımızda belirttiğimiz gibi günümüzdeki "küresel dünyada" olup biten entrikalı oyunlar, sahneye konulan senaryolar ve bu senaryoları yazan senaristlerin ana hedefleri; Yüce İslam dininin varlığını, İslam dünyasından sildirip, zihinlerden ve beyinlerden tamamıyla soyutlamaktır.

Kalpleri iman yoksunu, beyinleri İslam kültüründen soyutlayıp, bomboş bir beyin yaratmaktır..

İslamsız bir İslam coğrafyasını meydana getirmektir.

Bilindiği gibi İslamsız bir dünya, İslamsız bir coğrafya, İslamsız bir ülke söz konusu olamaz.

Ama velakin olduğu takdirde de orada sömürü düzeni başlamıştır demektir..

Böylesi bir düzende;

İnsanlar diğer insanlara birer kul ve köle haline getirilir.

Zayıf güçlüye yem olur.

Tıpkı yüz sene evvel İslam coğrafyasını işgal eden müstevli, işgalci, haçlı güçlerin yaratmak istediği düzen gibi..

Siyonist güçlerin, mason güçlerin ve komünist güçlerin "İslam coğrafyasındaki" tek gayeleri bu..

***

Bu fitne kaynağı olan dört ana unsurun yanı sıra bu yetmiyormuş gibi bir de haçlıların Bizans oyunlarına dayalı, hileli tezgâhlarından biri olan "misyonerlik" faaliyeti..

İslam dünyasına yönelik büyük çapta paralı bir misyonerlik faaliyetinin varlığı tartışılmazdır.

Dahası var.

O da yine Siyonist, Yahudi emperyalizminin paralelinde haçlı Hıristiyanlık dünyasının müsteşriklerinin aktif faaliyetleri.

Bu da apayrı bir tehlikeli çalışma şeklidir.

Müsteşrik; Doğulu milletlerin (İslam âleminin) tarihi, kültürü, örfü, adetleri, din ve medeniyetleri üzerinde çeşitli maksatlarla araştırma yapan batılı, Müslüman olmayan sözde bilim adamı.

Hedefleri başta anlattığım gibi yeryüzünden İslamiyet’i sildirmek.

Ama nasıl?

Ya parayla satın almak veya da kültürel çarpıtma yollarıyla insanları kültür emperyalizmiyle aldatmak.

Tazminat fermanından yani 1840’lı yıllardan itibaren hep İslam coğrafyası üzerine, İslam ümmeti ve cemaati üzerine değişik yöntemler kullanarak, böylece yavaş yavaş hedeflerine ulaşmışlar gibi görünüyor.

Bu nedenle 1907’lerde Bediüzzaman Hazretleri İstanbul’da bir gün Mısır’ın Cami’ül Ezher’in ulemalarından Şeyh Buhayt ile karşılaşıp ilmi münazara yaparlarken El Ezher Şeyhi Üstattan soruyor;

“Siz Avrupa’yla Osmanlının arasındaki değişim sürecine ne diyorsunuz?”

Bediüzzaman aynen şöyle diyor;

“İnne’l osmaniyete hamiletün minel avrupaiyeti feseteliduha yevmenma, ve innel avrupaiyete hamiletün minel osmaniyeti feseteliduha yevmenma”

Yani, “Avrupa kıtası diğer bir deyimle haçlı Hıristiyanlık alemi, Osmanlının yani İslam’ın medeniyetine hamiledir, kesinlikle günün birinde, kısa bir süreç içerisinde İslam medeniyetini doğuracaktır içinde.

Osmanlı ise yani İslam ülkeleri ise aynı minval üzere Avrupa medeniyetinden hamiledir ve günün birinde doğuracaktır”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten bu söz çok önemli, önemli olduğu kadar da manalıdır.

İşte hali âlem meydanda…

İslam dünyasının lideri durumundaki Osmanlının bugün esamisi yok.

Her ne kadar mirasyediler varsa da..

Kalan miras “ke’en lem yekûn” ortalıkta hiç bir şey yok.

Ne ilmi, ne kültürel, ne sanayi ve ne de herhangi bir ilke veya inkılap.

Allah encamımızı hayreylesin.

***

Bakınız, Bediüzzaman Hazretleri “Mesnevi-i Nuriye” isimli kitabında şöyle buyuruyor;

“Ey Müslümanları dünyaya şiddetli teşvik eden ve sanat ve terakkiyata (teknoloji ve ilerlemesine) cebren toplumu sevk eden bedbaht hamiyet froş! (toplumun sözde kurtarıcı)

Dikkat et!

Bu milletin bazılarının din ile bağlandıkları rabiteleri kopmasın.

Eğer böyle ahmakça körü körüne balyozların altında bazılarının dinden rabiteleri kopsa o vakit hayat-ı içtimaiyede bir semi katil hükmünde o dinsizler zarar verecekler.

Yani öldürücü zehir gibi…

Zira onlar İslamiyet’e sırt çevirip, İslamiyet’ten vazgeçip, sadece giyim-kuşamla kalmışlar.

Çünkü onlar dinden çıkmışlar.

Müslüman olup da dinden çıkanlar, başka yerde kendine yer edinemezler.

Ne Hıristiyanlık dini onu kabul eder, ne de Yahudilik ne de herhangi başka bir din.

Mürtedin vicdanı tamamen bozulduğundan, o mürtet hayat-ı içtimaiyeye zehir oluyor.

Ondandır ki usul-u ilimde mürtede herhangi bir hakk-ı hayat verilmiyor.

Aramızdaki müste’men denilen, bizimle savaşmayan gayrimüslim ise veya müsalaha (barış) sağlasa ona hakk-ı hayat vardır.

Bu da usul-u şeriatın yani fıkhın ve İslam hukukunun bir düsturudur ve ilkesidir.

Hem Hanifi mezhebine göre ehl-i zimmeden bir kâfirin şahadeti makbuldür.

Yani aramızda yaşayan vatandaşımız olan gayrimüslimin yargı nezdinde şahadetleri geçerlidir.

Fakat fasık olan, dinden soyutulmuş kimseler merdut-u şahadettir.

Neden?

Çünkü fasık, haindir.

Fasık; Dinden sapıtmış, yüz çevirmiş kimse.

Hainin hükmü merduttur.

Şu halde ey bedbaht! (bahtıkara)

Fasıkların çoğunluğuna bakıp aldanma.

Ve ekseriyetin fikirleri benimle beraberdir deme.

Çünkü fasık adam, fıskı isteyerek (sapıklığı isteyerek), bizzat talep edip yapmaz.

Belki içine düşmüş, çıkamıyor.

Hiçbir fasık yoktur ki salih olmasın, temenni etmesin, iyileşmesin, amirini ve reisini mütedeyyin görmek istemesin.

İlla ki el iyazubillah, hıyanete düşmüşse o ayrı.

Vicdanı tefessüh eder, yılan gibi zehirlemekten lezzet alır.

Şu halde ey divane baş ve bozuk kalp, zanneder misin ki Müslümanlar dünyayı sevmiyorlar veyahut dünyayı düşünmediklerinden fakir hale düşmüşler.

Ve ikaza muhtaçtırlar.

Ta ki dünyadan hisselerini unutmasınlar.

Senin zannın yanlıştır, tahminin hatadır, hırsın şiddetlenmiş, daralmış bir haldedir.

Onun için Müslümanlar fakir hale düşüyorlar.

Çünkü mümindir, müminde hırs, sefalettir.

Aya!… Zanneder misin ki bu milletin fakirli hali dinden gelen bir nedendir ve terk-i dünyadan gelen bir tembellikten neşrediyor.

Eğer böyle zannedersen yanılıyorsun, bu zannında hata ediyorsun, acaba görmüyor musun?

Hindistan’daki Mecusi berahime ve Afrika’daki zenciler gibi Avrupa’nın tasallutu altına giren milletler bizden daha fakirdirler.

Hem görmüyor musun ki zaruri kuvvetten ziyadesi Müslümanların elinde bırakılmıyor.

Ya Avrupa kâfir zalimleri veya Asya münafıkları, desiselerle ya çalıyorlar veya gasp ediyorlar”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Üstat bu tespitlerinde yerden göğe kadar haklıdır.

Eğer bir insan dinden kendini çıkarıp, lüks hayatla sefa ve güzelliklerini, İslam dışı uygulamalarla yaşamayı tercih ediyorsa bize göre kesinlikle yanılıyor.

En derin saygılarımla.