Aman ha!
1 Kasım, 67 Ekim olmasın.
Ne acıların rövanşı.
Ne de, "siyasi emellerin" hesabını kimse gütmesin.
Sağduyu.
Aklıselim.
Ve tabi ki, Kobani için "oluşan" yüksek motivasyona, katkı sunan "demokratik bir" tavır olsun.
***
Açılan koridor.
Peşmergelerin gelişi.
Şuan için; "Kobanideki" mücadele için, hayat iksiri.
Bu iksir; "etkisizleştirilmesin."
***
Evet, çağrıyı yapan bileşenler.
Asayişten sorumlu, devlet mekanizması.
Beri yandan; halkımız!
Hal-i hazırdaki "kaygıların" derinliğini görmeli.
Dış provokatörler.
İçteki, "piyonların" varlığı unutmamalı.
Boşuna denilmez ki, "Kurt dumanlı havayı sever" diye.
Hele ki, düşmanınız Kurt postu giymişse!
***
Baksanıza; "maskeliler" kol geziyor.
Bingöl'de.
Yüksekova'da.
Ve önceki gün Diyarbakır'da; "vampir" gibi can aldı.
67 Ekim'de, kaybedilen canları katledenlerin de yüzü maskeliydi.
Onun için aman ha dikkat.
Şiddet, öfke kan ve gözyaşı; "tekerrür" ettirilmesin.
Yakıp, yıkma, talan-yağmaya; "izin" verilmesin.
Yeltenen de; önlensin.
***
İşte en taze, provokatif bilgi kirliliği.
Dün sabah "ortamı" kirletmeye çalıştılar.
Dediler ki; "Öcalan öldü."
Bu söylentideki gaye neydi?
1 Kasım öncesi "sinirler" gerilsin "sokaklar savaş alanına dönsün" şiddet, hkimiyet kazansın.
Neyse ki "kışkırtma" çok çabuk fark edildi.
Adalet Bakanlığı ve ardından da, HDP beyanat vererek; "böyle bir şey yok" tespitiyle provokasyonu gördü.
***
Diyeceğim odur ki, 1 Kasım çağrısı "ateşle oynamadır".
Ya da, "oynamak" isteyenlere, imkn yaratmaktır.
Özellikle; "zamanlama" açısından.
Ama diyeceksiniz ki; geri dönüşü yok, çağrı yapılmıştır.
Her hal-ü karda; "eylem" yapılacak.
Ancak, ders-i ibret noktasında; 1 Kasım, "destek" eylemi olmalı.
Demokratik bir tavır felsefesinde icra edilmeli.
Sakın ola. Ama sakın ola; mevcut acıya "yeni acılar" eklemek isteyen şer ve yüzü maskeli provokatörlere "zemin ve imkan" yaratılmasın.
Olası bir hadise vuku bulursa hemen "sağduyu hkimiyeti" içerisinde, bertaraf edilsin.
Malum, büyük yangınlara "küçük kıvılcımlar" her daim neden olmuştur?
***
Velhasıl.
Kritik ve tuzakların icra edildiği bir süreçten geçiriyoruz!
Birilerinin hedefi;
çözüm sürecini akamete uğratmak,
Türkiye'deki istikrar ortamını tar-ü mar etmek,
Coğrafyada "yeni çatışma" alanı yaratmaktır.
Yeniden "vesayetçi" bir ortam hakimiyetini elde etmek.
İşte bu "sinsi planları" çok ama çok iyi görmeliyiz.
Onun için; her kurum ve birey sağduyu içerisinde hareket etmelidir.
Barışın ve insani duygunun performansıyla; "üzerine düşeni" yerine getirmeli.
***
Ha Buarada!
67 Ekim için, yaptığım bir çağrı vardı.
Buradan yeniden, dillendiriyorum.
Devlet ve hükümet erknı için.
Yaşanan ve yaşatılanlar; "bir hakikat komisyonu" tarafından incelensin.
Ki halkta oluşan "algılar' dağılsın.
Neden, niçin ve kimler "bu vahşi" durumun kan akıtıcıları oldu.
çünkü bu "soruşturma" birçok, karanlık ve maskeli yüzleri "deşifre" eder.
Yoksa sokakta filizlendirilen "husumet" bitmez!
***
İKİ ATEŞ ARASINDAYIZ!
Kim demiş; "bitaraf" ol.
Olunmaz!
çünkü izin yok, hele ki yaşam hakkı hiç yok.
İllaki taraf olacaksınız!
Lakin o hakkı sana tanıyan; bir yönetim ve anayasal nizam yok.
Sıkışmışsın.
Taraf olmakla, olmamak arasında!
İki tarafta; "ateş ediyor?".
Hal-i hazırdaki arena Türkiye burası!
Yasin Börü "niye" öldürüldü.
Ya diğer 50 kişi!
"Bitaraf" oldukları için; "iki ateş arasında" kaldılar.
***
İNSAN HAYATI çOK UCUZ!
çember "ateş" gibi!
Mevzu çok.
Kaygılar ise "pik" yapmış durumda.
Eee.
Diyeceksiniz ki burası, Türkiye!
Hakikatten de öyle.
***
Beylik bir soru.
Türkiye.
İnsan hayatının "en ucuz" ülkesi!
Ütopyayı da geride bıraktık.
Baksanıza, "sadece" iş kazalarına her yıl, "binlerce" can kurban veriyoruz.
Ama alınan bir dersi-i ibret yok.
***
Daha dündü, Soma faciası.
Bugün, Karaman/Ermenek.
4'üncü güne girildi; 18 can, "göçük altında".
Akıbetleri, hala belirsiz.
çaresizlik hkim.
Ümitler tükeniyor.
çünkü 450 metreyi bulan bir su derinliği oluştu.
***
Zamanla, yarış var.
Ama; yetersizliklerin dehlizleri içerisinde.
Allah'tan ümit kesilmez.
Duamız, onlar için.
İnşallah Yaradanın "mucizesiyle" sağ salim kurtulurlar.
Onları gözü yaşlı bekleyen "ailelerine" kavuşurlar.
***
Soma faciası!
Hükümet için, "ders-i ibret" bazında, bir dizi şartlar ikmal edildi.
"Maden işçilerinin" lehine!
Sosyal haklar.
çalışma saati. Ve koşullar
Lakin burası Türkiye!
***
İstediğiniz kadar yasa çıkarın.
İstediğiniz kadar, bürokratik tedbirler, icra edin.
Siz "fiiliyatta" uygulamazsanız, yaşananları önleyemezsiniz.
Nitekim Ermenek'teki "facia da" görülüyor ki, saha hkimiyeti, denetimi yok.
***
Madencilik.
Maliyetli ve riskli. Ama bu değildir ki; "insanlar ölsün de", maliyet düşük olsun.
Ne yazık ki öyle.
Baksanıza, Maden Ocağının sahibi ne diyor; "Bu doğal bir felakettir".
Kimse de, "ağzının" payını vermiyor.
***
Sahi, hükümeti, muhalefeti bırakalım.
Zaten, "baş müsebbiplerdir."
Ama gel gör ki;
Sendikalar, Meslek odaları "suspus."
Sadece, "siyasi söylemle", kabak dadı veriyorlar.
Kimse; "yükümlülüklerini" yerine getirmiyor.
***
çünkü "işyeri güvenlik denetmenini" İşveren"e mahkm ederseniz.
Sendikalar.
Meslek odaları da; "asli görevlerinden" çıkıp, siyasi parti gibi, faaliyet gösterirse.
İşsizlik.
Ve İstihdamın "vahim noktada" olduğunu düşünürsek.
Ucuz iş gücü, "ölümün" ilk basamağıdır.
***
En büyük handikabımız da!
Acılarımızı.
Artık siyasi kavgalarımıza "aracı" olarak kullanmamız.
Lanetli bir durum.
Tıpkı leş kargası gibi artık; "ölümler olsun, insanlar ölsün, öldürülsün" biz de, üzerinde siyasi ikmal sağlayalım.
Yuh olsun.
***
Şu söz çok önemli!
İnsan hayatı.
Ve Kapital, düşkünlüğü.
Ne zaman ki;
Kazanç ile insan hayatı arasında tercihte "vahşi kapitale" mahkm olmazsak.
İşte o zaman; "insan hayatı" bu ülkede, kutsiyet kazanır.
Ölümler de, tez be tez yaşanmaz.
Hayırlı cumalar