Bana göre; Zihinler farklı istikameti kendisine has düşüncelerle gösterse de. Demokrasi yaşadığımız mevcut zaman dilimi içerisinde ciddi bir sınav vermektedir. Özellikle de; ülkenin anti-demokratik uygulana gelen siyasi geçmişine karşı. Çünkü yarım asrı bulan siyasi süreç; "akla-ziyan" hadiseler içermektedir. Ve bu vuku bulan olayların ekseriyeti de "demokrasiye" karşı icra edilmiş. Öylesine kanlı hadiseler yaşandı ki; bugün tarifi bile imkânsız bir noktada. Ve ne hazindir ki; hepsi de "Kurtarıcılık" misyonu altında yapıldı. "Vatan-Millet Sakarya" nidaları atılarak. Ama temel gaye ve ana hedef; "hiçte" halka ve devletin bekasına yönelik değil. Tam aksine; "ihtilafına" yönelik.
* * *
İşte tarihin unutulmaz vakası; 12 Eylül "askeri" darbe! Özünde; Demokrasiyi "savunmak mı" vardı? İnsan Haklarının üstünlüğü mü vardı? Hukukun, Adaletin Bağımsızlığı mı vardı? Özgürlüklerin, ifade serbestliği mi vardı? Toplumsal bütünlüğü sağlayan siyasi tercih mi vardı? Ya da; Devlet ile Vatandaş, Millet ile iktidar kaynaşması mı vardı? Etnik kimliklerin "kardeş" duygularını yeşerten düşünceler mi vardı? Maalesef! Hiç biri olmadığı gibi. Tam aksi; istikamette "dayatmacı" ant-i demokratik anlayış vardı.
* * *
O günün "inşa" ettiği devlet anlayışı neler üretmedi ki? Devlet içerisinde "devlet", iktidar içerisinde "iktidar". Millet içerisinde "Millet" oluşturdu. O günden bugüne geçen zaman dilimine bakın; 30 yıl. Bu zaman zarfı içerisinde; neler yaşandı? Kim ne derse desin; Türkiye "hala" o günlerin vesayeti altında bulunuyor. Hal da bu zihniyetin savunucuları var. "O vesayet" sürsün, statükocu anlayış devam etsin. Post-modern, düşünce payidar kalsın.
* * *
Evet! O zamanda "tabulaştıran" bir Anayasayla yıllardır ülke ve millet yönetiliyor. Ama artık; Demokrasi "kendisine" yönelik işlenen tarihi suçlara karşı "söz artık" Milletindir diyor. Ki bu söz de; "hikmetini" gösterecek. Ne diyelim; Uzun bir Meclis maratonu sonunda; 3'ü geçici 30 Maddeyi içeren Anayasa Değişikliği paketi Köşk'ten geçti. Hafta sonu; Resmi gazetede "yayımlanarak" Referandum için YSK ya gitti. Yüksek Seçim Kurulu da; "Evet, mi, hayır mı" noktasındaki referandumun tarihini açıkladı 12 Eylül 2010. Yani; CHP'nin "Bağımsızların ve DSP ile DP'nin" desteğiyle bulduğu 111 imzayla; Anayasa Mahkemesi'ne "açtığı" dava seyrinde "bir vukuat" işlenmezse. 12 Eylül'de millet sandık başına gidip "Anayasa Paketini" oylayacak.
* * *
Neyse! O güne daha çok var. Anayasa Mahkemesi'nin vereceği karar önemli. Çünkü şu an için; birçok "seçenekten" bahsediliyor. Maddelerin "kısm-i iptali", ya da "tek tek oylanması" gibi. Bekleyip göreceğiz. Ancak referandumun "tarihiyle" alakalı; bir tartışma ve "zihinsel" bir analiz söz konusu. Şöyle ki; 12 Eylül'ün ülkenin siyasi tarihindeki "dokusunu" az önce aktardım. Böylesi "derinlik" içeren bir günde; bu oylama neye hikmet olabilir? İki farklı görüş hâkim! Birincisi; "Rövanşın" alınması. İkincisi; "tarihin tekerrürü".. Yani; "hesaplaşma mı olacak, yoksa yeni bir darbe mi olacak?".
* * *
Doğrusunu isterseniz; Halkın önüne konulacak olan "sandıktan" tarihin tekerrür etmesi çok zor. Bilakis; "demokrasi" 12 Eylül vesayetini ortadan kaldırıp. Bir daha böylesine bir "günün" tekerrür etmesine; zemin ve imkân vermeyecek. O nedenle; "sandığı" ve referandumu bu anlamda "hesaplaşma" günü olarak görüyorum. Şöyle ki; 12 Eylül 1980'de doğanlar bugün 30 yaşını devirmiş. Birer yetişkinler. Bizim gibiler ise; orta yaşlı. Hatta torun sahibi oldu. Ki o gün yaşanılan ve bugüne kadar yaşatılanları "iliğine" kadar biliyor. Anti-demokratik yapının ne kadar "ceberut-i ve kanlı" olduğunu. Onun için; "kafasını kuma" gömenleri bir kenara bırakarak. O dönemin hassasiyeti herkesçe malum. Özetlersek; hesaplaşma günü özellikle halk açısından demokrasinin kazanımı için "çetin" geçecek.
* * *
Sanmıyorum ki; Türkiye'de CHP'nin "belli zihniyetinde" olanların dışında. Ki "Pakete" karşı çıkan MHP ve BDP'de. Askeri darbelere ve darbe girişimlerine "evet" diye bir düşünceye sahip olsun. Erdoğan İzmir'de dün Referandum'un ilk "mitingini" gerçekleştirdi. "Demokrasi" oylanacak diye! Düşünüyorum; BDP'yi. Referandum süreci içerisinde seçmene ve Güneydoğu insanına "hayır" demek için; nasıl bir gerekçe gösterecek. Tabanına "Askeri darbeye" evet demek noktasında; "hayır" mührüne evet demede ikna edici argümanı ne olacak? Ki; Askeri vesayetten en çok darbe alan. Demokrasinin kesintiye uğramasıyla "derin" yaralara maruz bırakılan.
* * *
Bu uğurda; ağır bedeller ödeyen. Demokrasi ve insan hakları, kimlik özgürlüğü için "savaşım" veren. Can bedeli ödeyen BDP. Bu sınavdan nasıl çıkacak. Çünkü Anayasa Mahkemesinde "durumu sekteye" uğratıcı bir hadise çıkmaz ise. 12 Eylül; aynı zamanda "Demokrasiyi" savunan ve savunmayanlar açısından da bir oylama olacak. Onun için; AK Parti'nin şu an elindeki Referandum kozu siyasi anlamda güçlü. Ve nitekim Erdoğan İzmir'deki mitingde bu güçlü kozu ima etti. "Demokrasi savaşı veriyoruz" diye! Her halükarda 12 Eylül 2010'ü, 12 Eylül 1980'nin "rövanşı" olarak görelim. Çünkü yeryüzünde "demokrasiden" zarar gören millet yoktur. Ama Darbe vesayetlerinden zarar gören milletler çoktur. Ki bu ülkelerin ve milletlerin başında da "bizler" gelmekteyiz. Vesayetsiz bir hafta dileğiyle.