Evet! Takvim yaprağında Otuz iki yıl önce bugün!
12 Eylül 1980.
Demokrasi tarihine; kara bir leke olarak yazılan, İhtilalin yıl dönümü.
Pek tabi ki; bugün yaşanan ve yaşatılan kangrenleşmiş toplumsal sorunumuzun da ana müsebbibi!
***
Gençlik yıllarımızdı. Liseyi bitirmiş, Üniversiteye dhil olmam, dönemiydi.
Hareketli yıllardı.
Ülkenin, bir dönemine damgasını vuran siyasi olaylar.
Ve toplumsal kopuşların tohumlarının ekildiği bir dönemde; olgunlaştık.
45ine, merdiven dayayanlar, net hatırlarlar.
Her ne kadar, biz 50yi aştık ise!
12 Eylül.
Ülkede, tek televizyon kanalı vardı TRT. O da siyah-beyaz.
Kenan Evren ve Komuta kademesi, ekranda, ihtilal bildirisini okuyor.
Sonrası; sıkça tekrar.
Askeri marşlar. Ve Hasan Mutlucanın türküleri, başka da yok. İkide bir de, bildiriler!
***
12 Eylülün, sabahı ve sonrasındaki yıllar.
Ta ki, 1983e kadar; darbeye karşı sessizlik hkimdi.
Kimsede çıt yok. Tabiri caizse herkes memnun.
Sivili, Memuru, Bürokratı, Üniversitesi, Siyasetçisi, memnun.
Basının ekseriyeti şakşak kulvarıyla, hoş geldin manşetleri.
Ki bu manşetlerin benzerini; yeni nesil de çok iyi biliyor, 28 Şubat süreciyle.
***
Bakın, O ihtilalin seyriyle neler gelişti.
1983te, Evren Köşke, Merhum Turgut Özalda demokrasi nimetiyle(!) Başbakan.
1980deki, siyasi aktörlerin ekseriyeti de siyasi yasaklı.
Ki; 7 yıl sürdü.
Kim yasaklıydı; Demirel, Erbakan, Ecevit, Türkeş.
Deniz Baykal. Ve daha birçok; siyasetçi.
1987de, Demokrasi adına utanç verici bir soru, icra edilen Referandumda soruldu halka.
Gülünür mü-ağlanır mı bir hal... Yasaklar kalksın mı, kalkmasın mı?
***
Evet yasaklar kalksın denildi. Pek tabi ki sonra ne oldu?
Demirel Başbakan oldu, sonra Köşke çıktı.
Ecevit mi, Erbakan mı, onlarda kısm-i bazda Başbakanlık koltuğuna oturdu.
Hafızaları tazelemek, yeni neslinde haberdar olması gayesiyle ifade ediyorum bunları.
En önemlisi de; Demokrasinin nimeti ve kıymetini bilmeleri için.
***
80 öncesi, yani 12 Eylül sabahına kadar sağ-sol olayları vardı.
Toplum, iki kızgın kamplaşmaya dönüşmüştü.
Her gün sokaklarda can almalar, silah sesleri.
Yani; Darbeye, bugünkü itiraflarla zemin hazırlanıyordu.
Sağın da, Solunda, radikalinde, milliyetçinin de cinayetlerde-katliamlarda kullandığı silah aynıydı.
Bakın; 12 Eylül öncesi ve sonrasının acı bilnçosuna neleri kaybettirdiler bize
***
650 bin kişi gözaltına alındı.
1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 230 bin kişi yargılandı.
7 bin kişi için idam istendi. 517 kişiye idam cezası verildi, Haklarında idam cezası verilenlerden 50 kişi asıldı.
Bunlardan Erdal Erenin yaşını büyültülerek asıldı, 300 kişi kuşkulu şekilde öldü, 170 kişi işkencelerden öldüğü belgelendi.
Ceza evlerinde 290 kişi yaşamını yitirdi, 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkartıldı, 29 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı, 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına kaçtı.
Tabi; sosyal-ekonomik ve kültürel sakıncalı-yasaklı hal-i perişanlık da ayrı bir bilnço.
***
Ve gelelim; 12 Eylülün acımasızlığının yaşatıldığı, Diyarbakır cezaevine!
Akıl-almaz işkencelerin meknı.
"Dünyanın en kötü şöhretli 10 cezaevi" arasında yer aldı.
1981 ve 1984 yılları arasında cezaevinde 34 kişi hayatını kaybetti.
Onlarcası işkencelerde sakat kaldı. Kimileri de, aklını yitirdi.
Burayı! Hele Diyarbakırlıysanız darbenin acı hatıralarını burada nasıl yaşatıldığını bilmemeniz mümkün değil.
***
Dedim ya; Üniversiteye dhil yılımdı, 1980.
Ama Konyada okuma fırsatı verilmedi.
Bir Kürt genci, buralarda, ülkücülerin o dönemde hkimiyet kurduğu coğrafyada okuyabilir mi?
Döndüm; memlekete! Ve 1981de, gazeteciliğe ilk adımımı attım; Tercümanda!
Evet, Diyarbakır cezaevi!
Birçok kişi gibi benim hafızamda hep ter-ü taze olarak darbe dönemi işkence ve insanlık dışı olayların sembolü olarak kazıldı.
Silinecek de değil.
Her ne kadar, orda mabus kalmadım ise de, 12 Eylülün gözaltı mağduriyetini yaşadım!
***
Dün, bu dönemin mağdurlarının oluşturduğu 78 kuşağından misafirlerim vardı.
Nuri Sınır ve İsa Gök.
Şuan 78 Kuşağının akımının; öncü isimleri!
Onlar anlattı, ben dinledim.
Hakikat şudur ki;
İşte o vahşet ve işkenceler bugünkü sorunların hem tohumu hem gübresi oldu.
PKKnın.
Ve 1980 sonrası örgütlerin beyin çekirdek yapısının çoğu tartışmasız buralardan yetişti.
PKKnın ilk Dağa çıkan kadrosunun hemen hepsi bu cezaevinden salı verilenlerdi.
Hatırlanırsa; PKKnın sayısal bazdaki artışı; 1984te oldu.
Ki bu tarihte; cezaevinden toplu tahliyelerin zamanına denk geliyor.
***
Hep sormuşumdur;
Darbecilere ve onlara alkış tutan, zümreye.
Bu darbe ile ülke kaostan mı kurtarıldı yoksa mağduriyetler yaratılarak yeni kaoslar mı, belalar mı yarattı?
Dün ve bugün ki;
Hal-i durumun resmi; kargaşa ve beladan öteye farklı bir durum hsıl ediyor mu?
Hayır.
Onun için; Darbeciler asla masum değil.
***
Her şeyden önemlisi;
Kenan Evren dhil darbecilerin hepsi yargılanmalıdır.
Diyarbakır cezaevinde mahkmlara köpeği Joo vasıtasıyla en ağır işkenceleri yaptıran komutanlar.
Gardiyanından tutun da,
En sıradan memuruna kadar herkes hesabını vermelidir.
Pek tabi ki, darbeye figüran olanlar, siyasiler, iktidar aktörleri de.
Hesap verilmeli.
Versin ki bir daha kimse darbe yapmaya.
Bu toplumu birbirine ve devlete düşman yapmaya yeltenmesin.
Bugün; Ergenekonculardan 28 Şubat ve sürecinin hesabı soruluyorsa.
Bu bilinmelidir ki; demokrasiye güç kazanımıdır.
***
Evet, Diyarbakır cezaevi mağdurlarının önemli bir talebi var.
Bu cezaevi mutlak suretle müzeye dönüştürülmeli.
Müze yapılsın ki bu toplum bunlara baktıkça darbecileri lanetlesin.
Demokrasinin,
İnsanlığın ve toplumsal dengenin, nasıl bir ihanetle sarsıldığını görsün.
Darbe ve darbelerin; ne kadar kötü olduğu hafızalara kazınsın.
Genç nesil demokrasi düşmanlarını tanısın.
Bunun somut örneği Almanyadır.
Almanya,
İnsanları diri diri yakan Neo Nazilerin zulmünü müzeye çevirdi.
Modern toplum insanları,
O müzeye giderek Neo-Naziliğin ne kadar tehlikeli ve insanlık dışı olduğunu, insanların yakıldığı fırınları görerek anlıyor.
Oralara gidip gördüm.
2009daki Avrupa seyahatinde, Nazi kampını gezip-inceledim.
Kampın her köşesi;
Birer vahşet abidesi olarak, o dönemin insanlık suçunu yansıtıyor.
***
78ler Girişimi sanırım bugün cezaevi önünde basın açıklaması yapacak.
Bu talebi yüksek sesle haykıracak.
Evet, Diyarbakır cezaevi müze olsun, darbeciler ibretle ve lanetle hatırlansın
Pek tabi ki;
Bunu da, AK Parti iktidarı ve Diyarbakır siyasiler görev olarak kabul etmeli.
Ki yanılmıyorsam;
Bu meyanda, Diyarbakır parlamenterlerinin,
Hatta Başbakanın,
Diyarbakır seyahatinde bir bölümünün müze,
Bir bölümünün de, okula dönüştürülmesi yönünde beyanları vardı.
Haydi diyorum; önümüzde mahalle seçimler var.
Beri yanda; iç tasvip etmediği cezaevi inşaatı var ki, bitmek üzere.
Diyarbakır Cezaevi; 12 Eylülün utanç abidesi olarak; müzeye dönüştürülsün.
çünkü bu cezaevinin her dönem dile gelebilmesi için bu gereklidir.