Malumunuz! Önceki gece 32. Gün Programı vardı. Uzun yıllardır 'müdavimiyim'! 'Önemli' mevzular, ciddi insanlarla 'tartışıldığı için'! Konular özellikle Güneydoğu'ya 'endeksliyse' kaçırmam. Ancak ne var ki; 'son dönemlerdeki' programlarda bir hayli 'seviye' düşüklüğü var. Akıl-almaz 'konuşma ve görüntüler' yaşanmakta. Gerek 'sunum ve gerekse konuklar' noktasında. İğrençlik 'diz boyu'! 'Kendini tatmin' etme anlamındaki konukların 'paronayakları' saç-baş yoluyor. İbret verici bir şekilde. Konuklar. Tartışılan mevzu. Ve bu eksende 'konukların' üslupları. Aslında 'kişilerin', kişiliklerinin 'gün ışığına' çıkması. Maskelerinin 'düşmesi'! Gerçek yüzlerinin 'görünmesi' anlamında 'bu tür' tartışmalar önemli bir partal.
***
Lakin toplum önünde 'zikrettiği' için çirkin. Bir o kadar da 'tehlikeli'! Çünkü 'duygusal' körüklenmelere neden olabilmekte. Yani 'provakatif' oluyor. Durumdan 'etkilenmemek' elde değil. Öbür taraftan da, 'Bunlar mı bizim aydınlarımız, devlet büyüklerimiz'? Sorusuna da 'zorunlu' cevap arayışı başlıyor. Ancak 'ciddi ve önem arz eden' programlarda bu tür 'çirkinlikler' yaşanmamalı. Seviyeli. Kaliteli ve 'topluma' bir şeyler kazandırabilecek. Fikri noktada 'açılım' sağlayacak konseptler geliştirilmeli. Ve buna dikkat etmeli. Aksi taktirde; 'seviyeli' durum seviyesizleşir. Ki nitekim önceki gece de 'benzeri' bir rezalet yaşandı. Hem de 'tartışma' programlarında bir 'ilki' gerçekleştirerek.
***
Bor çoğumuzun ciddiyetle izlediği 32. Gün programında. Program 'ilk bölümüyle' kalındı. Devam etmedi, kısa kesildi. Çünkü 'iğrençlik' hakimdi. Bakınız; Programın ana konusu 'Türkan Saylan' dı. Ergenekon 'bağlantısı' ve basında hakkında çıkan 'tartışılır' haberler. Konuklardan biri malum bir şahsiyet. Ne hikmetse 32'inci günün 'kadrolu' adamı haline geldi. Cumhuriyet'ten Mehmet Faraç! Yanında 'mesai arkadaşı' Ümit Zileli. Karşıt görüşte ise tek isim Serdar Arseven. Vakit Gazetesinin yazarı ve Ankara Temsilcisi. Programın sunucu bu kez M. Ali Birand değil, Rıdvan Akar'dı. Programın ilk saniyelerinden itibaren durum aslında kendini hissettirdi. 'Seviyesizliğin' gelişeceğini. Çünkü 'Laik-anti laik' tartışmasına 'taraflar' odaklanınca olan oldu.
***
Vakit Yazarı Arseven soru üzerine cevap verdi. Gazetesinin attığı 'Hakkımızı Helal Etmiyoruz' manşetine ilişkin. Saylanın 'başörtüsüne' yönelik hazımsızlığını dile getirerek; 'Niye helal edeyim?" dedi. Sen misin ki bunu diyen? "Agresif" çocuk Mehmet Faraç. Bir kaplan(!) edasıyla 'atıldı'. 'Erbakan öldüğünde hakkınızı helal edecek misiniz?' diye de sordu. Tabi sorduğu soruya cevap bekleme gibi bir alışkanlığı ve saygısı olmadığı için 'döktürdü'! 'Laiklikten de' dem vurarak. 'İran Molaları' diye isimlendirmeye gitti. Bir de 'terbiyesizlik' arz eden durumunu görmezden gelip 'Terbiyesiz' lafıyla yüklenince Arseven 'patladı'. Faraç'ı 'kuyruğuna' basılmış kedi misali 'çileden' çıkaran soruyu sordu. 'Ben sana başka bir şey sorarım. Sen uyuşturucu kaçakçısı kayınbiraderini kendi torpilinle Diyarbakır Barosu'na aldırdın mı aldırmadın mı? PKK ile ilişkili bir uyuşturucu kaçakçısı mı değil miydi?"
***
Faraç'ın bu alanda bir hayli 'temiz' olmadığını bilen biriyim. Arseven'in 'şok' edici iddiası gerçek idi. Ki o 'gerçek' milyonların izlediği bir esnada 'deşifre' olunca. 'Kep düştü, kel göründü' misali, maske düştü. Çünkü Söz konusu 'kayınbiraderi' uyuşturucu kaçakçılığından iki kez yakalandı. İlkinde Diyarbakır Cumhuriyet Gazetesi bürosunda 'muhabirlik' yapıyordu. Bir süre 'cezaevinde' yattıktan sonra serbest bırakıldı. Geçtiğimiz yıl da; 'yine' bir organizasyonda yakalandı. Diyarbakır kamuoyu ve basın camiası bu işi 'yakinen' biliyor. Arseven! Sen misin bunu diyen? Hakaretler 'yağmur' misali aktı. Havada uçuşan 'küfürler'! Bini bir para. 'Sen şerefsizsin'! 'Ulan asıl şerefsiz sensin. 'Bre alçak herif. 'İspatlamazsan 'şerefsizsin, alçaksın'! 'Bak seni vururum. Yok ederim. 'De erkeksen gel de vur'. Faraç'a 'mesai arkadaşı' Ümit Zile'nin 'desteği'! Ve Arseven'e yönelik 'aynı hakaretleri' sıralaması. Apayrı bir 'iğrençlikti'.
***
Sonuç itibariyle diyorum ki; Düşünür ya da yazar. Karakterlerinde şu ilke hep hasıl olmalı. Sevmediği, hatta nefret ettiği, hasmı ya da fikir düşmanı. İster birey, ister kitle olsun. Hakkında konuşurken, kalem icra ederken 'nezaket' ölçüsünü kaçırmamalı. Kuralları bilmeli. Aksi taktirde 'karakterindeki' yoksunluğuyla topludan tepki çeker. Nitekim 'dün gördüğüm' ve Laiklik'den 'ödün vermemeyle' övünen. Faraç ve Zile'nin 'seviyesiz ve saygısız' hakaretler içeren 'üslupları'. Ne kadar 'seviyeli' olduklarını gösterdi. Neyse ki. Programın Sunucu Rıdvan Akar 'reklâm' arası verip kesti. Ve bir daha 'tarafları' ekran karşısına getirmeyip. Özür dileyerek programı kesti. İşte önceki gece 'böylesine' iğrençlik içeren bir programa tanık olduk. Birilerine de 'ders-i ibret' olur.
***
Okullarda şiddet!
Ne iğrenç bir durum değil mi? Okullardaki 'şiddet' ve estirilen terör. Eğitim-irfan yuvaları diyoruz. Yarınların 'nesillerini' yetiştiren merkez diyor ve övünüyoruz. Ama gel gör ki hiçte öyle değil. Lise öğrencisi 4 kız. Ellerinde 'jilet' aynı okulda okuyan kız öğrenciye saldırıyor. 'Sokak kabadayıları' misali, genç kızın 'façasını aşağı' indiriyorlar. Yüzüne 30 dikiş. Vücudunun diğer bölgeleri cabası. Ve bu kavga 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı provalarında yaşanıyor. Atatürk'ün ülkeyi emanet ettiği 'gençler'! Kavganın gerekçesi de 'hiç yoktan' laf atma.
***
Diğer yandan Uzman Çavuş'un 'okul basma' davası. Neymiş. Oğluyla sınıftaki bir erkek arkadaşı kavga etmiş. Okul idaresi 'iki öğrencisini' barıştırmış. Kim demiş barış. Vaka belinde silahı, kolunda rütbesi olan babaya intikal edince. 'Okul basılır'! Hem 'oğluyla' kavga eden çocuğu haşat et. Hem de 'okul idaresine' çıkış. Beri yandan Batman. İki okul idarecisi ve bir öğretmen 'kendilerine' karşı çıkan öğrenciyi 'hastanelik' ediyorlar. Sen misin 'bize' karşı çıkan? Vur vurabilirsen. Okullarda dayak, cinayet ve cinnetten söz etmeden tek bir günümüz geçiyor mu? Şiddet, eğitimin doğal bir parçası oldu. Çünkü ülke toplumu olarak eşitsizliklerin en derin olduğu toplumlardan birisiyiz. Yazıklar olsun.