"35 bombanın" hesabı sorulmalı?
Eklenme: 12/30/2011 12:00:00 AM

Gecenin, Bir vaktinde, Diyarbakırdan F16 savaş uçakları kalkıyor. Rota, Şırnak'ın Uludere ilçesi, Ortasu (Roboski) Köyü bölgesi. Yani; Kuzey Irak-Türkiye sınırının kesiştiği noktadaki, "Haftanin" alanı. Genelkurmayın iddiasına göre. "PKK'nın yoğun faaliyet gösterdiği bir bölge imiş.". Buradan, Ani gelen istihbarat ve insansız hava aracı İHAnın tespitleri üzerine önceki gece "hava harekâtına" girişilmiş. Bu bölgeden, Kalabalık bir grup PKK'lı "sızmaya" çalışıyormuş diye! Ard arda, Kalkan dört savaş uçağı "bölgeye" gecenin karanlığında, bomba yağdırıyor. Tabi, Sortilerin haddi hesabı yok. Alınan emirle, "hedefler imha" edilene kadar bombalama sürüyor.

* * *

O bölge, cehenneme dönüyor. Her tarafı ateş kaplıyor. Ne var ki, "Korkunç" gerçek, sabahın ilk ışıklarıyla, kendini ele veriyor. Feryat-figan, ağıtlar. O cehennem ateşini andıran, tablo içerisinde. Gece, Boyunca F-16'ların bomba yağdırdığı "kişiler" meğer PKK'lı değilmiş. Kaçağa gidip-dönen Ortasu köylüleri imiş. Köy korucusu. Öğrenci. Yaşlı ve gençlerden oluşan, 4050 kadar köylü. İçlerinde, Bir de "gazi" varmış. Katırlarıyla, mazot ve kaçak sigara, getirmeye gitmişler. Tek gelirleri "kaçaktan" elde ettikleri, para. Bir tek kurtulan var. O da yaralı. Gerisi, "bombaların" ve çıkan yangınla, kömür haline gelmiş. 35 kişi ölmüş. Bir de, 17 kayıptan söz ediliyor. Yani, 35 ölünün yansıra, 17 de kayıp var deniliyor.

* * *

Evet, Hiç şüphesiz ki bu "menfur" hadiseyi insanlık tarihe "not" düşürecektir. Tıpkı, Hafızalardan silinmeyen "33 kurşun" hadisesi gibi. Van'da 1943 yılında Muğlalı Paşa tarafından "33 köylünün" kurşuna dizilmesi olayı. O gün, Muğlalının gerekçesi, "Bunlar kaçakçı, bunlar kaçakçılara yardım ve yataklık ediyorlar" idi. Ki bu vaka, "insanlık" tarafından, beyinlere kazıyan bir not olarak düştü. "33 kurşun" vakası diye. İşte önceki gün, "35 köylü-kaçakçı", savaş uçaklarının bombalarıyla katledildi. Tarih tekerrür etti. Yer, mekân, tarih ve yönetimler farklı ise de; "zihniyet" aynı...

* * *

Peki, bu "utanç ve karanlık" hadisenin, icra ettiği hançer, neye hikmet? Ne yazık ki, Hançer gecenin karanlığında, "yüreklere" indi. Toplumsal barışa, Kardeşliğe, Birlik ve beraberliğe, Demokrasiye, Hukukun evrensel anlayışına inanma, gerçeğine "saplandı". Yaraladı, Diyemiyorum, yaşanan katliam karşısında, "komaya soktu tüm değer ölçülerini. Hatta Düşünsel anlamda "beyin" ölümü gerçekleştirdi, çünkü sözcükleri kilitledi, insanların hafızasında.

* * *

Kulağımda çınlıyor, Köylülerin cesetlerin başucunda yaktığı ağıtlar. Ve kendilerine uzanan mikrofonlara söyledikleri. Servet Ercü. Kaçakçılığı neden yaptıklarını, ifade ederken şöyle diyor. "İmkânlar olmadığı için bu işi yapıyoruz. Devlet bize imkân sağlasaydı yapmazdık" Ve ekliyor, Katliamın "sır dolu" karanlık yapısıyla alakalı. "Biz dönerken askerler önümüze gelerek yolumuzu kesti. Yeniden biz sınır ötesine kaçarken, F16 uçakları üzerimizden geçerek bomba yağdırdı" "Bugün burası Halepçe, bugün burası Newala Qesaba" sözleriyle açıklayan Yekmale Köyü'nden Erdal Sağ'ın sözleri ise, "kurşun" gibi.

* * *

Düşünüyorum, Suriye için, Mısır için, Tunus için Başbakan Erdoğan'ın yaptığı o tarihi konuşmayı. "Bir can öldüren bir âlemi öldürür". Bilemiyorum. Bu ifadenin artık, yaşanan bu hadise karşısındaki sessizlik için, bir anlam ifade ediyor mu? Sanmıyorum, kıymeti harbiyesi kalsın. Hükümet, Dün gün boyu "duruma" neden sessiz kaldı, onu da anlamış değilim. Ne kabineden, Ne İçişleri Bakanından, Ne de Milli Savunma Bakanlığından. Ve ne de, başbakanlıktan "meseleye resmi" bir açıklama gelmedi. Konuşan, Sadece AK Parti sözcüsü Hüseyin Çelik oldu. O da, yaşananlara "kaza" dedi. Ekledi, "Olay örtbas edilmeyecek, kusuru ve ihmali olanlar açığa çıkarılacak." Sıradan.

* * *

Aslında, Türkiye kendi dinamikleri içerisinde. Millette, Güneydoğu ahalisi de, "tarihin" birçok gün ve sayfasında, "bu ve benzeri" onlarca "kazaya" uğratılmıştır. Ve ağır bedeller ödemiştir. Yoksa bugün 40 bin insanın ölümünden. 17 bin faili meçhul cinayetten. Milyonlarca insanın evinden, yurdundan edilişinden. Yüz binlerce kişinin "cezaevinde" ömür tükettiği gerçeğinden bahsedebilir miydik? Acı büyük. Sıradan, Olmadığı gibi, "üzerine" yeni acılarda inşa edilmemesi de gerekir. Öfke, Tepki ve lanet, demokratik tavır, eylem ve kınama elbette ki. Ama "sağduyuyu" elde bırakmamız lazım.

* * *

Çünkü, Biliyoruz ki, geçmişte yaşandı, "bu tür" acı veren olayları, "pusuda" yatan şer güçler yeni acılar için "malzeme" olarak, kullanabilirler. Ve müsaittirler de. Buradan, Hükümete ve Başbakana "vicdanları" rahatlatma acısından önemli bir görev düşüyor. Susarak değil. Gerçekleri tüp çıplaklığıyla ortaya koyup hesabını aleni bir şekilde sorması gerekir. Gün ışığına çıkarmalı. Nasıl ki, Van'da tarihin utanç vesikası olan 33 kurşunun müsebbibi "Muğlalının" tabelasını içine sindiremeyerek indirdiyse. 33 kişinin, Kanına giren bir suçlu olarak, "kabul" görerek, müdahale ettiyse. Uludere'deki, 35 kişinin ölümüne sebep olan her kim ise "hesabını" sormalı, tabelası indirilmeli. Ki "Vicdanlar" rahat etsin.

* * *

Önemli, Bir sorumluluk ta, BDP'nin kurmaylarına ve lideri Selahattin Demirtaş'a düşüyor. Sağduyu Ve metanetle, hadiseyi, görmeli, ona göre tavır ortaya koymalı. "Halk ayaklanması" çağrısı, Önü alınmaz, süreçlere neden olur ki, "maazallah" daha nice, "3335 kurşunlar" yaşanır. Özetle, Bu vaka geçiştirilmemeli. Derinlemesine, İnilerek, araştırılıp, soruşturulmalı "barışa ve kardeşliğe" bu hançer nasıl, indirildi? Ölenlere Allahtan rahmet. Kalanlara da, bizlere de sabır temenni ederken. Başımız sağ olsun... Ve bugün Cuma, Cumanızı tebrik ederken, bir fatihanız da "rahmete" giden kardeşlerimize olsun.