4 YIL DEĞİL, 4 AY!!!
Eklenme: 11/19/2015 12:00:00 AM

Acıyorum…

Hem de çok acıyorum..

Kime mi?

Tabi ki, CHP Lideri Kılıçdaroğlu'na…

Aslında, ondan çok CHP'ye!…

Çünkü..

Bu kadar, köklü bir parti bu halde mi, itibar yoksunu olacak?

***

Ama!

Diyeceksiniz ki "köklü" bir parti.

Lakin "kökü" içerde değil ki.

Başkalarının "hâkimiyet" alanında, kökü…

O'nun için de!

Ne sağı, ne solu belli değil..

Varlığı, "seküler ve vesayete" dayalı..

Aynen de öyle!…

***

Neyse!

Kılıçdaroğlu'na acıyorum…

Ne diyor; 1 Kasım'a dair fikri beyanında..

Dikkat edin..

Daha hükümet kurulmamış.. Yemin töreni yapılmamış..

Vekiller "yasama" yetkisine sahip bile olmamış..

***

En önemlisi!

Kendi işgal ettiği "koltuğa" güven tazelememiş..

Mevcut, içteki "muhalefetin" gazını alamamış…

Özeleştiri..

Ve nedendir, Cumhuriyet sonrasında "iktidar" olamadığını, sorgulamamış iken…

Çıkıp diyor ki;

"Bu hükümet 4 yıl sürmez.. Belki, 4 ay bile sürmez…"

***

İyi de..

Bunu neye dayanarak söylüyorsun..

Gerekçen ne?

Yoksa, Uluslararası bir "komplo" hazırlığı mı var da..

Esedli Esedsiz vakası var ya!

Bundan mı?

Veyahut farklı bir "iç kaos mu" üretilecek?

Neyse!

***

Göreceğiz!

4 yıl sürüyle, AK Parti iktidar olacak mı?

Yoksa 4 ay bile sürmeden gidecek mi?

Velhasıl..

Dün itibariyle, AK Parti "yetkili" aldı..

Ki Davutoğlu 28 Kasım'a kadar her şeyi bitirecek..

***

KABİNE'DE TEMSİLLİYET İSTİYORUZ!

Bu arada..

Söz yeni hükümetten açılmışken..

Diyarbakır'ın bir beklentisi var..

Sakın ola..

Kabine'de, Diyarbakır "bakanlık" temsiliyetti açısından, dışarıda kalmasın!…

***

Bölgenin sosyo-ekonomik gelişmesi..

Mevcut yatırımların koordinasyonu…

Özelliklen de..

Milli Birlik ve Kardeşlik Projesinin "nihayeti" için..

Diyarbakır..

Tüm mevcudiyetiyle, "Kabine'de" temsiliyet almalı…

***

Tabi bu temsiliyet!

Diyarbakırlı "kimliğine" sahiplikle değil..

Diyarbakır'dan "seçilmişlikle" olmalı…

Nüans bu!…

Evet, kadim şehir Diyarbakır her dönemde olduğu gibi..

Bu dönemde de kendi "seçilmişini", hükümette "temsiliyet" noktasında görmek istiyor..

***

ZANA'NIN "TÜRKİYE" RESTİ!

Leyla Zana!…

Kürt Siyasal Hareketinin "önemli" aktörlerinden biri..

Bedel vermiş..

Zindanlarda "ömür" çürütmüş…

Ama vakur duruşundan zerre-i miskal taviz vermemiştir…

***

O'nu, uzun yıllardır tanıyan, biler biri olarak!…

Zana!

Mevcut siyasi akım içerisinde; "kendine" has bir özelliğe sahip..

Ki bu özelliğinden olsa gerek!

Zana adı başlı başına "bir akımı, bir siyasi gücü" gösteriyor..

***

Önceki gün!

Meclis'teki "yemin" törenindeki, resti!

Kullandığı "ibareler"..

Ve Parlamento'nun "ana" yönelik, tutumu!

24 yıl öncesiyle..

Doğrusu..

Tarihsel bir değişimin "resminin" ortaya çıkmasına vesile oldu..

***

Nerden nereye babında?

Hatırlarsak…

1991'de, SHP'yle olan ittifakla, Meclis'e giren isimlerdendi?

Ahmet Türk,

Hatip Dicle,

Selim Sadak…

Sırrı Sakık, Mahmut Alınak..

Ve Merhum, Orhan Doğan…

***

19. Yasama Dönemi için, "Yemin" kürsüsüne çıktı…

Meclis'in "en genç" Bayan Milletvekili olarak…

Sarı-kırmızı yeşil fularla..

O gün!

Titrek, heyecanı tavan yapmış bir ses tonuyla, Türkçe başladığı mevcut "yemini" Kürtçe olarak şu cümleyle tamamladı..

"Bu yemini Türk ve Kürt Halklarının kardeşliği adına ediyorum"…

***

Bu yemini.

Ve "Kardeşlik" temennisi…

O gün, "tekçi, inkarcı, vesayetçi" zihniyetle..

Zana tabiri caizse; "Aforoz" edildi..

Yemin bir çok kez; "tekrarlatıldı"..

Nihayetinde, 1994'te Dicle, Sadak ve Doğan'la birlikte ABD'de yapılan bir konuşmadan dolayı "tutuklandı?"

***

Önce dokunulmazlıkları kaldırıldı.

Ardından, "yaka-paça" mecliste gözaltına alındı..

Sonra, 15 yıl hapis cezasına çarpıtıldı..

2004'te, AİHM kararıyla serbest bırakıldı.

Zana, 24 Dönem Diyarbakır,

25 ve 26 dönem Ağrı'dan Milletvekili..

***

Dönersek önceki güne!

Zana, yemin kürsüsünde.

Sağına, dönerek…

"Kürt sorununu çözerse, Erdoğan çözebilir" diyen Zana…

Cumhurbaşkanı Erdoğan'a odaklanarak, Kürtçe şöyle dedi.

"Bi Hevîya Aşîtî Kî Bi Rûmet Û Mayînde"

Yani Türkçesi..

Onurlu ve kalıcı bir barış umuduyla!

***

Sonra yemini Türkçe okumaya başladı.

Ancak, son cümleye gelince karşısına, "tekçi" kimlik vurgusu gelince, durdu..

Ve ifadeyi değiştirdi..

"Büyük Türk Milleti" ifadesini, "Büyük Türkiye Milleti" olarak okudu..

Yani olması gereken ifadeyi okudu..

***

24 yıl önce, "yaşlı üye" sıfatıyla, Meclis Başkanı Alı Rıza Septioğlu idi..

"Onun" o günkü makamın verdiği yetkiyle yaptığı, çıkış ve tepki!

Deniz Baykal'ın önceki günkü, sergilediği tutum..

Hele ki, Meclisin genelinde, "kısmi" bir uğultunun dışında, olgun duruş!

***

Sonuç itibariyle!

Ne deriz…

"Köprünün altında çok sular geçti.."

Türkiye, dünün Türkiyesi değil..

Dün gazeteleri de baktım; 1991'deki "manşetlerle, 2015'teki manşetler"..

Değişiyoruz..

***

Demek ki, "özgür ifadeyle.."

Birileri ölmüyor..

Birileri birbirini öldürmeye, yeltenmiyor..

Yeter ki, dinlemesini bilebilsek..

Ki konuşmadığımız, tartışmadığımız, özgürce kendimizi ifade etmediğimiz içindir ki; "şiddet ve öfkenin" üstün gelişi..

***

Aslında Zana'nın yemin öncesindeki sözleri önemli..

O sözleri nettir..

Ve mesajda direk olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelikti..

Ki bu da apayrı ve büyük bir anlam taşıyor.

Çünkü 2012 yılında olduğu gibi, Zana hala Erdoğan’ın çözümün adresi olabileceğini düşünüyor.

2012'de Erdoğan’ı işaret etmiş, “Bu işi Erdoğan çözer” demişti..

Ki o dönem Başbakan olan Cumhurbaşkanı Erdoğan ile baş başa görüşme yapmıştı.

Bu görüşme sonrasında Leyla Zana parti içinde eleştirilerin hedefi haline gelmişti.

Nitekim yakın çevresine, “Bu kadar genç ölürken sessiz kalamazdım. Çözümün adresi O’dur, devletin başı O, inisiyatif almalı” dediği biliniyor.

Neyse!

Zana, "yeminini" edecek mi?

Şu an ki beyanlara göre hayır..

Peki, etmeli mi?

Bırakalım, o da kendi takdiri olsun.

Eğer ki…

Yasama faaliyetlerine katılmak istiyorsa etmek zorunda!

Birileri ajite çıkış..

Ya da, resti restle ifade etme gibi düşünebilir..

Bence, "Zana" üzerinden bu polemiği noktalayıp parlamenter rejimin, mevcudiyetini "tartışma" konusu etmeliyiz.

Ve Milletvekili yemin metnini " de, çağa ve ülkenin toplumsal mutabakatı ifade eden; "uyguniyete" getirilmeli..

***

SEZGİN'İN PARİS AŞKI!

Vay be!

Sayın CHP'li Sezgin Tanrıkulu'na bakın..

Ne aşk yaşıyor şu Paris'le!

Meclis'in açılış günü..

Daha vekiller yemin etmemişken…

Kürsüdeki, Baykal'a teklif sunuyor…

***

Efendim!

Paris’teki katliamı, kınamak..

Ve Ölenleri anmak için; "saygı duruşu" yapılsın..

Neyse ki.

Aynı partiden olan yaşlı vekil Baykal; Sezgin'in Paris aşkına "hayır" dedi.

Parlamento yemin etmemiş.

Hükümet kurulmamış, "teklifin" kabul edilemez!

***

Düşünüyorum!

Sezgin…

Bugüne kadar ki, en yakın "vahşi" saldırı, Ankara'da yaşanmış..

102 insanımız hayıtını kaybetmişti.

Suruç.. Diyarbakır..

Ve 40 yıldan buyana, Güneydoğu'da yaşanan kirli savaşta, hayatını kaybeden 60 bin'e yakın insan..

Asker.. Polis. Sivil için..

Ve diğer hayatını kaybedenler için; "böyle bir öneri ve teklifte" bulunmuş mu?

Ne mümkün?

Peki, Fransa aşkı neden?