Ah, Keçi Burcu ne âlemdesin?
Eklenme: 2/25/2012 12:00:00 AM

Farklı.

Ve aciliyete binaen durum hsıl olmaz ise!

Mütemadiyen;

Her Cuma namazı sonrası, şöyle "Sur içini" seyre dalarım.

Dağkapı'dan,

Balıkçılarbaşına.

Melikahmet.

Ve Mardin Kapısına uzanırım.

Mezarlık.

Derken, "Şemsilere ve Kırklar dağı, "hasetle" çevreyi süzerim.

Yeşilliğin.

Ve "burada yaşayan" canlıların yaşadığı özgür hayatı özleyerek.

Yıllara giderim.

***

Dün de öyle yapma gayesiyle yola çıktım.

Yanımda,

Sevgili dostum Hukukçu Mustafa Şenay Canoruç!

Beraberinde,

Bir yakınıyla, öğlen yemeği yemek üzere önce "Onur Ocak Başına" yöneldik.

Tabi;

Sevgili Canoruç'la Cuma namazı sonrası burada "kemikli kaburga" yeme halimiz gelenek haline geldi.

Nerdeyse;

4 yıldan buyanadır, ani bir gelişme ve kesinti yaşanmaz ise buradayız.

Dağkapı'dan,

Giriyoruz, Ekinciler caddesine.

Yine;

Her zaman ki gibi sağ kol üzerindeki kaldırımlar ekseriyetiyle "işgal altında".

İşportacı.

Esnafın kaldırıma taşıdığı tezghlar serisi.

Yaya yürümek zor.

Neyse ki;

Diyorum biz araçla seyrediyoruz.

Ama araçla da geçmek zor.

***

Boydan boya sağda park edilen araçlar.

Yer yok!

Bakıyorsunuz ki aynı şeridin yanına bir de ikinci araç parkı var.

Trafik tek şeritten, iki metrelik boşlukta ilerliyoruz!

Ancak, sağa-sola çarpmadan, yürüyeni ikaz etmeden ilerleyemiyorsunuz!

Buradaki,

Zafiyet ve keşmekeşlik, hemen kendini ele veriyor.

Suriçi böyle mi olmalı.

Kentin,

Kalbi, tarihi yüreği, böyle ise, gerisi bilmem nasıl diye insan iç geçiriyor?

Park yeri mümkün değil.

Sağdan;

Ara sokağa girip, Şenol otelinin arkasındaki "otopark'a" aracımızı park ediyoruz!

***

Suriçi Emniyet Amirliği.

Eski,

çarşı karakolu binasında faaliyet yürütüyor.

Sıkışmış kalmış.

Öyle ki;

Panzer, çevik kuvvet ekibine ait araçlar, "kaldırıma" çıkmış park halinde!

Kaldırıma bir de;

Nöbetçi kulübesi inşa edilmiş; "yarı betonarme"

Kaldırımda yürümek zor.

Taşlar, "harap".

Kentin,

Dokusunu öne çıkaran sözde "yola döşenmiş" bazalt taşlar.

Engebeli.

Her biri, kendine özgü, çukur ihtiva ediyor.

***

Velhasıl;

Önceden rezervli olduğumuz, Onur ocakbaşına geliyoruz.

Vedat Günaydın usta kapıda.

Her zaman ki gibi;

Sevecen ve sıcak dostluğuyla; "Hoş geldiniz. Yeriniz hazır." buyrun.

Oturuyoruz.

Masayı donatıyor, ardından "kemikli kaburgalar" geliyor.

Ayran. Şalgam.

Afiyetle, tükettikten sonra, ayrılıyoruz.

Bu;

Kolesterolü bol yemeğin üzerine "bir de demli çay" gitmez mi diyor Canoruç?

Yöneliyoruz;

Bu kez Hasanpaşa hanına.

Avluda, "Kamer Vakfına ait" büfe.

Han'a; alıcı gözüyle göz gezdiriyorum.

Maşallah.

Hasanpaşa Hanı, "kahvaltı salonlarından" geçilmiyor.

Han iki katlı.

Ama her katta, üç-dört kahvaltı salonu var.

Saatler;

13.30'ü gösteriyor, "içerisi" insan selinden geçilmiyor.

***

Bahardan bir gün.

Avluya süzülen güneş ışınları, insanı bir hoş ısıtıyor.

Dostlarla,

Sohbet "tarihi meknlar" ve kullanım şekli üzerinde!

Beri yanda;

Bir türlü bitirilmeyen, "yapıların" restorasyon hikayesinden söz ediyoruz...

3040 yıl öncesinden söz edilerek; çaya son yudumu vurarak kalkıyoruz.

***

Otopark'tan,

Aracı alıp, "Suriçi" turuna çıkıyoruz.

Ulu cami bölgesi.

Balıkçılarbaşı.

Melikahmet caddesi; "değişmez" görüntüsü yine sergi misali.

Gelişi güzel araç parkı.

Kaldırım işgali.

Ve yolun bozukluğu; "köy gibi"!

Urfakapı'daki; "hal-i vaziyet" aynı.

Giriş-çıkış tek kapıdan.

Diğer kapı hala onarılmamış; "öyle" kapalı bekliyor.

Ne zaman;

Sorumlu kurum tarafından onarılacak.

Ve ne zaman;

Sorumlu makam tarafından şehir trafiğine açılacak, meçhul.

***

Gelen telefonla; "dostlar" ayrılıyor.

İşyerlerine bıraktıktan sonra; kaldığım yerden devam ediyorum.

Turistik caddeden, Mardinkapısına doğru gidiyorum!

Şemsilere geliyorum.

Aracı,

Sağa alıp, Hevsel bahçelerine, odaklanıyorum.

Karşımda;

Dicle nehri yanı başındaki Kırklar dağı!

Ama ne var ki; "O muhteşem" ihtişam, "betonlaşmaya" doğru gidiyor.

Yükselen iki beton bina.

Diken gibi; göze batıyor.

Geldiğim yöne;

Bakarken Keçi burcuyla burun buruna geliyorum.

Ne halde;

Merakıyla aracı binip, geri dönüşle ara sokağa giriyorum.

çünkü;

Diyarbakır'ın imajıyla alakalı "tartışmalarda" bir okurum sormuştu.

Beyefendi;

"Kuçu Burcu ne lemde?" diye?

Bu merakla;

Soruya cevap noktasında, o bölgeye yöneldim.

***

Gezindim.

Dicle. Hevsel Bahçeleri. Kırklar dağı. Gaziköşkü. Şemsiler; "ayaklarınızın" altında.

Kuşların cıvıltısı. Esen rüzgrın fısıltısı.

Ve doğanın o muhteşem, renkle, "doyumsuzlaştırıyor" manzarayı.

Tarihi,

Bilen bilir, bilmeyenler için ifade edeyim.

Keçi Burcu.

Tarihi Surlardaki 82 burçtan biri.

Ama en büyüğü.

En ihtişamlı görüntüye sahip olanıdır.

İnşa tarihi bilinmiyor.

Ama;

Doğu Roma Döneminde;

100 metre yüksekliğinde, iki katlı.

Şemsiler.

Yani "Güneşe tapanlar" tarafından kullanmış ve bir kaç kez onarılmış!

***

Doğanın.

Yılların ihmalkrlığı.

Yerel yönetimlerin zafiyeti.

Surlardaki;

Tahribatı şuan bile "yüzümüze" Osmanlı tokadı gibi vuruyor ise de.

Neyse ki;

Burası bizlerin, kentin hassasiyete sahip idarecilerinin, "zoruyla" onarıldı.

Hayli de; ihtişamlı bir vaziyeti ortaya çıktı.

Bir kaç resepsiyon, tören ve etkinlik yapıldı.

Sonra;

Kimden geldi bilmem, bir zihniyetle kapıya kilit, mekna da "ne halin varsa gör" misali denildi.

Bir süre sonra;

Ne hikmetse Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) "burayı himayesine aldı".

Ticari bir mekn niyetine.

Lakin aylar geçti, yıllar geçti, "mekn" öyle, durağanlaştı.

***

Derler ya;

Boşluğun olduğu yeri birileri doldurur.

Bu esnada, "orda" bir oluşum, türedi; "Biz kullanıyoruz, bakıyoruz" diye.

Bilahare;

İş bedava getirme gayretinden vazgeçmeyen DTSO, "SODES"e yöneldi.

"Dört Mevsim" adıyla proje hazırlandı.

Kültür, sanat ve spor başlığı altında.

2009'de; 200 bin lira katkı alındı, "SODES"ten.

Hatta iş bilmezliğin, haliyetiyle "ıslak zemin" oluşturma gayesiyle, "iş makineleri" sokuldu.

O güzelim; tarih tar-ü mar edilerek.

Neyse ki, kısa sürede fark edilince, "rezalet" küçük kaldı.

***

Evet,

Burası 2004'te restore edildi.

Tarihte yanılmazsam;

2007'de DTSO, "belli bir zaman" dilimi sözleşmesiyle aldı...

Ama bakın;

Üzerinden 8 yıl geçti, hala bu tarih güzelliği, "turizmin, turistin ve kent ahalisinin" hizmetine açılmadı.

Ki;

Milyonlarca lira harcandı, "güzel gaye ve beklentiler" noktasında.

İşte Keçi Burcu'nun özet hikyesi bu.

Onun için;

Kent imajı noktasında biz bu kadar bağırıp-çağırırken.

Eleştiri; oklarına da bu meyanda maruz kalırken!

Bari sorumlu ve yetkili zevat, biraz olsun "iğneyi" kendine batırsın diyorum.

***

Buarada;

Ticaret ve Sanayi Odası.

Tarihi Varlıkları Koruma Kurulu.

Diyarbakır Valiliği.

Velhasıl; Keçi Burcu'ndan kim sorumlu ve muhatabı ise!

Bize bir cevap versin.

Daha ne zamana kadar; "bekleyeceğiz" buranın atıl olmaktan çıkacağını.

çünkü;

Bizdeki zihniyet, "devletten ne koparabilirsemdir."

Benden mi "kuruş" çalışmaz!

Bilemiyorum.

Yine beleş bir kokunun beklentisindeler mi birileri.

Şunu da belirteyim;

Şayet birilerine peşkeş çekilme gayreti hsıl ise, bilinsin ki, "iki elim" yakalarında olacağı gibi; "peşlerindeyim".