AK PARTİ'NİN KAYBINDAKİ SIR?
Eklenme: 4/2/2009 12:00:00 AM

Sizleri bilmem; ama bana gına geldi.

Şu seçim muhabbetiyle "alakalı" soru ve analizlerden.

Aşağı-yukarı 120 gündür "bu minvalde" konuşuyoruz.

Hem sokaktaki "vatandaşla", hem de sandıkta "piyango" bekleyen adaylarla alakalı.

Seçmen'e "beklentiniz nedir?" Adaya da "hedefiniz nedir?" diye hem sorduk, hem de cevap istedik.

Kimi konuştu, kimi "suskun" kaldı. Kimi de "görürsünüz" dedi.

Yani; konuşulmayan, tartışılmayan, irdelenmeyen "mevzu" kalmadı.

Anlayacağınız; deyim yerindeyse; "içimiz de dışımız da" seçim oldu.

Gına geldi.

***

Takdir edersiniz ki; "sürekli aynı" yemeği yerseniz, bir süre sonra "bıkarsınız".

Ve bir daha; "ağzınıza" almayacağınıza yemin edersiniz.

İnanın "o hale" geldim.

Ama ne var ki; "hamuru" sürekli su alıyor.

Onun için de; "yemeğin" tadında yaşanan değişiklik; "ilgi" geliştiriyor.

Anlayacağınız elde değil. Çünkü; halen "reytingi" en yüksek mevzu.

Ama ben; "son bir yazı" diyerek nokta koymak istiyorum;

"Şu seçim muhabbetine"!

***

Hani bir söz vardır; "Çocuktan al haberi" diye.

Ama ben; bu söze bir de "Berberden al yorumu" diyorum.

Çünkü "sokağın" nabzını da, son dakika fikrini de.

"Kulislerdeki" derin sohbetlerin de; membası burası.

Her fikrin, her düşüncenin, her karakterin "uğrak" yeri.

Öyle ki; "berber" koltuğuna bir saat oturun; bu süreç içerisinde yüzlerce "mevzuya" nail olursunuz.

Kişiye özelden tutun da, kurumlara, ülkenin geneline kadar. "Ne ararsan var" misali.

Ve hep önemsemişimdir. Buradaki "sohbetleri" ve söylenenleri.

Dün de öyle oldu. Onun için de; "son kez" deyip, seçimin analizine yöneldim.

Yoksa dün itibariyle; "stop" demiştim.

Hatta bu tepkimi, dün beni arayan bir meslektaşıma da ifade ettim.

Neyse diyelim.

***

Dün öğlene doğru idi müdavimi olduğum berberin koltuğundaydım.

Çünkü saç-sakal uzamıştı. Seçim "atmosferinden" dolayı; herşeyi bir kenara bırakmıştık.

Perişan vaziyeti arz eden bir görüntüyle; "ortam da sakinleşti" deyip gittim.

Mütevazi bir yer; Yenişehir Prestij Berber.

Bedri elindeki makası "yılların tecrübesiyle" konuştururken; mırıldanarak söylendi:

"İki gündür siftah yapmıyorum. İlk müşterim de sensin?".

Şaşkınlık içerisinde nasıl olur demeye fırsat vermeden; "içi kanayan" bir ruh yapısıyla anlatmaya başladı.

Siftahsız "günlerin" nedenlerini ve niçinlerini?

***

"Ekonomik kriz" ve halktaki "alım gücünün" düşüklüğünü ilk koşul olarak aktardı.

Ardından, işsizlik ve yoksulluğa değindi.

İşi-gücü olmayan zaten; "3 ayda4 ayda bir" berbere uğruyordu.

Şimdi 5-6'ya çıktı.

İşçi olan da "kısıtlamaya" gidiyor; daha önce ayda bir gelirken, bugün "iki ayda" bir traşa geliyor.

O da "saç" traşı. Sakal değil.

Derken; "Meslekteki" oto kontrol sisteminin yetersizliğine de değindi.

Çünkü yenilikçi değil, ezberciyiz". Ne üretiyoruz, ne de tüketiyoruz.

Birbirimize "bakarak" iş yapıyoruz. Öyle olunca da; "berberi de, bakkalı da, kap-kaçakçısı da" mantar gibi artıyor.

Bir mahallede; aynı sokak içerisinde "dört berber-beş bakkal-altı kahvehane olursa" orada kim ne iş yapar?

Kime ne kadar "müşteri" düşer?

***

Örnek veriyor? İstatistiklere vakıf bir düşünceyle;

"İş yapamaz hale gelen esnaf giderek kepenk kapatıyor.

Son bir yıl içerisinde bin 350 esnaf "iflas" bayrağını çekip, kepenk indirdi".

Gelecekle alakalı da "ümitsizliğini" ifade ederek; "yarınlar aydınlık" görünmüyor.

Ekonomi ve yoksulluk "giderek" artıyor?

Bedri, GAP'a da değinirken;

"İyi-hoş da; bana yansıyan yönü şuan için yok".

"Yıllardır GAP deniliyor.

Ama bugüne kadarki bölümünde; 'kent ahalisine, kent yaşayanına',

İş, aş, gelir anlamında dönüşü ve katkısı olmamıştır. Yansıyan bir şey yok"

***

Bedri en can alıcı noktaya geldi. Mahalli Seçimlerle alakalı.

Tam da bu esnada "komşu esnaf" içeri girdi. Tanıdık. Sohbete dahil oldu.

AK Parti neden kaybetti, DTP neden kazandı?

Günlerdir konuşulan tartışılanlara benzer ifadeler sıralandıysa da Bedri'nin şu ifadesi önemliydi.

Her ne kadar "AK Partiye oy verdiyse de" şu özeleştiriyi yapıyordu, kendi partisine ve kurmaylarına.

"Bana gelmeyene ben niye gideyim?" diye.

Çünkü Ofis Ekinciler caddesinde yürüdüler. Ama bir arka sokağa girmediler."

Nitekim Fehmi Uyanık da dün bu "düşüncede" beyanat verdi.

"Halka inemedik, halka gidemedik" diye.

Bedri; "Benim buraya, AK Parti gelmedi. Ama DTP'liler geldi. Ben yine de AK Parti'ye oy verdim. O da Başbakan içindi".

Demek ki; kent sadece "ana arterlerle" değil. Onun beri tarafı da vardır.

Diyarbakır, Ofis ya da Dağkapı veya Melikahmet, Sento caddesinden oluşmuyor.

Şehitliği var, Aziziye Mahallesi var, Ben-ü Sen, Hançepek, Arapşehy'i de var.

***

Uyanık'ın ifadesiyle;

AK Parti "elit bir zümrenin ve aristokrat bir tabakanın partisi. Varoşun değil yoksulun, işsizin, garibanın değil."

Aziziye'den bize "çuvalla" 22 Temmuz'da, 2004 yılında "rey" gelirken. Bugün neden; "gelinmedi".

Köyler. Kırsal. Biz sırt çevirdik, onlar hem sırtlarını hem de yüzlerini çevirdi. Oy kaybımızın yüzdesi; hep bu etkenlerdir.

AK Parti'nin "kan kaybını" partinin eski bir duayeni de; dün telefonla bana yorumladı.

Bir süre İl Yönetimi'nde bulundu. Siyasetin de "eski" simalarından biri.

AK Parti'nin aldığı yüzde 29-31 arasındaki oranı "geçersiz" sayacak bir ifadeyle; "geçmişteki oyları bile alamadılar".

Nasıl dedim?

Örnekleyerek verdi.

***

Diyarbakır'ın "seçmen sayısı" arttı mı? Arttı. Yüzde 10 civarında.

Seçime katılım oranı "yüksek miydi"? Evet yüksekti. Geçmişe oranla yüzde 20 artış vardı.

Şimdi bunları üst üste koyduğunuzda; AK Parti'nin aldığı "oy rakamı" şunu gösteriyor.

Aldığı yüzdelik; yüzde 31 değil, yüzde 15-17'lere iniyor.

Seçim sonucunu böyle "okumak" lazım.

Ve burada nokta koyuyoruz; şu hepimize "gına" getiren seçim ve seçim sonrasındaki "muhabbete".