Sahi;
Şu siyasilerimizin "demokrasi" anlayışı sizce neye hikmettir?
Muamma bir durum!
Sizce onlar için;
Demokrasi bir amaç mıdır?
Yoksa araç mıdır?
Doğrusu;
Şu anki "esen" siyasilerin demokrasi anlayışı pek te soruya "top yekûn" cevap vermeyi güç kılıyor.
Bu nedenle;
"Şu negatif, bu pozitif" demek zor.
Ya da;
Şu demokrasiyi amaç olarak görüyor.
Veya da şu, araç diye kullanıp duruyor?
Şıklara işaret getirmek yerine, "taraf" geliştirmekten çok genel bir nizam çizmek istiyorum.
***
Takdir edersiniz ki;
Siyasetin "hükmettiği" ve kendisine hayat bulduğu alan halktır.
Çünkü halk var olduğu müddetçe, sistemler siyasal yönetimlerle icra edildiği sürece "siyasi aktörler" hep var olurlar.
Bu nedenle; siyasiler halkın "hayat" parçasıdır.
Neyse!
Sohbetin özüne gelelim.
Yani sorumuza; "halk" kulvarında cevap bulmaya çalışalım.
Demokrasi "amaç mı, araç mı?"
Doğrusunu isterseniz; Demokrasi "amaç"tır.
Çünkü yeryüzünde bugüne kadar hep "araçlar" icra edilerek demokrasinin "amacına" yönelik mücadele edilmiştir.
Tabi ki; bu "demokrasiyi" benimsemiş toplum ve ülkeler için geçerlidir.
Bunun; Türkiye ayağı yok!
Türkiye'de bu düşünce tam aksi istikamette icra edilmiştir.
***
Yıllardır siyasilerimiz tarafından "demokrasi" ırzına geçilmiş bir araç olarak görülüp-kullanılmıştır.
Tabiri caizse;
"Köprüyü geçene kadar demokrasiye demokrasi" diyen bir zihniyet hâsıl olmuştur.
İşte bu "devşirme" siyasi yapı yüzündendir ki; "halkın iradesi" hep yemlik olarak görülmüştür.
Onun içindir ki;
Türkiye'de hep demokrasi dışı anti-demokratik yapı ve kurumlar halk üzerinde vesayet kurmuştur.
Bugün;
Askerin vesayeti.
Yargının vesayeti.
Ve devletin içerisine çöreklenmiş "derin" yapıların vesayeti.
Yıllardır "saltanat" olarak siyasetin koltuğunda oturanların vesayeti.
Düne kadar!
Hatta bugün dahi olmak üzere; Meclis'in "iradesi" serbest ve özgür mü diyebilir miyiz?
Mümkün değil.
Siyasiler bile "liderlerinin" saltanatı altında vesayet rejimine tabidir.
***
Anlayacağınız;
Cumhuriyetin kuruluşunda buyana "demokrasi" gerek toplum açısından ve gerekse siyasal rejimler açısından "zayıf" bırakılmış.
Sahiplenilmediği gibi;
"Birer" nesne olarak görüp, kendilerine özgü araç diye kullanmışlardır.
Gelen de,
Giden de.
Kullanan ve kullanılan hep "köprüyü geçene kadar" demiş.
Sonrası; malumunuz!
Bakınız;
12 Eylül'de yapılacak olan Anayasa Değişikliği Referandumu arifesindeyiz.
Bu eksendeki;
"Siyasilerin" miting meydanlarında sergiledikleri Demokratik(!) siyaset ahlakına da hepimiz vakıfız.
Takdir edersiniz ki;
Referandum "halka" gitmektir!
***
Çünkü;
İster siyasal iktidar olsun.
İster Meclis'in ekseriyeti olsun.
Halkın "benimseyip-benimsememesi" noktasındaki bir "yasal değişim ve yeniliği" oylamaya sokar.
Yani; Halk tercihi!
Halk isterse olur.
Halk istemezse olmaz.
Yani "ya evet" diyecek, ya da "hayır" diyecek!
O zaman burada en önemli etken; halkın iradesidir.
Öyle ise;
Halkın iradesi özgür ve serbest olmalıdır.
Ki bu "tercihin" oylanmasında olmazsa olmazdır.
İlk ve ana kural.
***
Onun için de;
Seçmen'in yani "tercih" hakkına sahip olan irade "hür" olmalı.
Baskı görmemeli, tehdit almamalı.
Vesayet altına sokulmamalı.
Korku ve endişe "yaratan" rüzgârların esintisi oluşmamalıdır.
En önemlisi;
İradenin "zayıf" noktasına odaklı "kozlar" kullanılmamalıdır.
Seçim siyasetiyle;
"İçi boş vaatler" sıralayıp iradeye toz-pembe tablo çizilmemeli.
Yani demem o ki;
Referandumun halka gitme amacı; "şeffaf" olmalı.
Saydam bir zeminde; irade sandığa gitmeli ki zümrelerin vesayeti kalksın.
Ama gel gör ki;
Tam aksi istikamette bir siyasal dayatma söz konusudur.
Öyle ki;
Siyasi liderlere ve partilerin "tercih" dayatmasına bi bakın!
Sözde demokrasi adına; "Ötekileştirme" aktivitesi.
***
Dün de ifade ettim;
Evetçiysen, O zaman AK Partilisin.
Hayırcıysan, O zaman CHP-MHP ve tabi ki Ergenekoncusun.
Boykotçuysan, O zaman BDP ve PKK'lısın.
Kamplaştırıldıkça kamplaştırılıyor.
Şimdi böyle bir vesayetin icra edildiği "demokrasi" anlayışı sizce "amaç mıdır?" yoksa araç mıdır?
Ya da; "doğru" bir sonucun ortaya çıkması beklenilebilinir mi?
Bence;
Demokrasinin "kökünü" teşkil eden toplum!
Ortaya konulan; "Değişime" vicdan-i ve akl-i bağımsızlığıyla tercih koymalı.
Demokrasiyi "araç" olarak gören ve uygulayan zihniyetlere "ders-i ibret" göstermelidir.
Ki; artık demokrasiyi bir amaç ve felsefe olarak görmelidir.
***
Ve yazımı şu soruyla noktalamak istiyorum.
Şayet; "Demokrasiyi" bir amaç olarak görüyorsak.
Sizce;
12 Eylül Askeri darbenin "demokrasinin" hayat felsefesinde yeri var mı?
Sizce;
Askerin, Yargının ve Kurumsal düzeyde halkın iradesi üzerinde oluşturulan vesayetlerin "demokrasilerde" yeri var mı?
Bence yok!
İnanıyorum ki; siz de yok diyorsunuz?
Öyle ise olmadığına göre!
Bunların "bertarafı" için;
Demokrasinin de, "anti-demokratik" vesayetten kurtulup gerçek mecrasına girmesi için;
İradeyi ortaya koymalıyız.
Diyorum;
Anayasa Değişikliği paketi "yetersiz".
Eksik!
Ama mevcut vesayetlerin yarattığı tabuların yıkılması ve duvarlarında gedik açılması için;
"Değişime" evet demeliyiz ki!
Demokrasinin "amacına" uygun hareket etmiş olalım.
Onun için;
Gelin bir daha dünü göz önüne getirip, yarını da düşünerek, yapmamız gerekeni düşünelim.
Haksız mıyım?