Bildiğiniz gibi; 21 Şubat "Uluslararası Anadil Günü" idi. Bu günü geride bıraktık. Bunla alakalı fikir geliştirmedik. Tamamen; "Siyasete" odaklandık. Başbakan Erdoğan'ın Diyarbakır gezisi. Ve olumlu gelişen tablo. Bununla ifade edilen "memnuniyet" üzerinde durduk. Gelişen "zorunlu" istikametten dolayı, "günün önemi" bizim cephesinde rötar aldı. Gün'le alakalı "güzel" bir yazı arşive almıştım. Yıllar önce okumuş çok da etkilenmiştim. "Dil'in önemi" diye. Sizce diye söze girip "Dil" nedir dersem cevabınız sanırım aşağıdaki şıklar olur. Ki dil "insanın" öz kimliğidir. Şöyle diyelim.
***
Dil, gelişmiş bir iletişim aracıdır. Dilin varlığı, ancak insanın varlığıyla mümkündür. Dil, seslerden oluşmuş bir anlaşma sistemidir. Tam anlamıyla anlatma ve anlaşma; seslerden örülü kurallar bütünü olan "dil" ile sağlanır. Dil, düşünce ve zekânın bir göstergesidir. Dil, canlı bir varlıktır. Dil, sosyal bir varlıktır. Dil, bir ortaklıktır. Dil, sadece iletişim kurmakla kalmaz, aynı zamanda bu iletişim sonucu doğan kültür unsurlarının da nesilden nesle aktarılmasını sağlar.
***
Evet. Taktir edersiniz ki; Dil, insanın anlatma yetisi çevresinde oluşan anlaşma araçlarının en kullanışlı ve gelişmiş olanıdır. Her-şeyden önce dil, iletişim, anlatma ve anlama aracıdır. İletişim birlikte yaşamanın temelidir. İletişim olmazsa insanlar bir araya gelerek toplum oluşturamazlar. Anlaşma olmadan toplumdan söz edilemez. Anlaşmak için de anlatmaya ihtiyaç vardır. Anlaşma, anlatma, iletme bir bütündür. Doğadaki canlılar kendilerini korumak, varlıklarını sürdürmek için bazı yetenek ve güçlerle donatılmıştır. Bazılarının "beden gücü", bazılarının görme duyusu, bazılarının koku alma duyusu gelişmiştir. Bazıları çok ürer, bazıları daha hızlı koşar. İnsan da anlaşma yetisiyle donatılmış bir varlıktır. İnsanın her türlü iletişimini bu yeti çevresinde düşünmek gerekir.
***
Dilden önce bazı işaret ve seslerle insanların kendi aralarında iletişimi sağlayarak anlaşma sağladıkları bilinmektedir. Günümüzde de dil dışında başka araç ve durumlarla anlaşma sağlandığı bilinmektedir. Ancak hiç şüphesiz en gelişmişi ve kullanışlı olanı dille gerçekleştirilen iletişimdir. İletişim, bir bilginin, niyetin, duygunun, düşüncenin göndericiden alıcıya iletilmesidir. İnsanlar arasında iletişimin gerçekleşmesi için göndericiyle alıcı arasında ortak bir işaret sisteminin kullanılması gerekir. Her dil, onu konuşan insanların tarihî oluş içinde oluşturdukları doğal bir şifre sistemidir. Kendine özgü söyleyiş tonlamaları ve kuralları vardır. Bütün bu özellikleriyle dil, bir sistem özelliği taşır. Bu sistem; insanların anlaşma, anlama-anlatma yeteneği çevresinde, birlikte yaşayan insan grupları tarafından oluşturulmaktadır. Her dilin en küçük birimi olan kelime, sesle kavramın kaynaşmasıyla oluşur.
***
Gelelim; "arşive" aldığım yazıya. Şöyle; kaleme alınmış "Dil ve insan" diye. Tabi Dil'in "önemini" aktarırken, kelime ve kuralların "insan kitlesi" üzerindeki etkiye de dikkat çekiyor. Ve şöyle diyor: "Kelime ve kurallar, o dili konuşan insan kitlesinin dünya ve insanla ilişkilerine ve oluşturup yaşadıkları kültüre göre şekil kazanır. İnsan grupları bu anlaşma yeteneği çevresinde bir araya gelerek hem dili oluştururlar hem de o dille deneyimlerini ve birikimlerini kendilerinden sonra gelen kuşaklara aktarırlar. Günümüzde kültür alanı olarak adlandırılan (tinsel tabaka) insanı diğer varlıklardan ayıran her türlü etkinliğin oluştuğu alan, dille gerçekleşir ve dille ifade edilir. Dil, insanın yaşadığı grup içinde kültürel kişiliğini oluşturan öğelerden biridir. Aynı dili konuşan insanlar görünmeyen ama anlaşılan ve sezilen bağlarla birbirlerine bağlanırlar. İnsan, iç dünyasını da ana dilinin imkânlarıyla şekillendirir. Çünkü insan; severken, nefret ederken, düşünürken kelimeleri kullanır. Onların sağladığı imkânlarla hisseder ve düşünür. İnsan dış dünyayı da dilin imkânlarıyla algılar ve sezer. İçle dış birleşir, iç içe girer ve ayrılmaz bütün olur."
***
Dil bir "iletişimin" imkânlar "manzumesidir". Onun için de; "mevkute" şu tespitleri sıralıyor. Doğada hiçbir şeyin etiketi yoktur. İnsan, dilinin verdiği imkânlarla onları sezer, algılar ve değerlendirir. Dil, kültür taşıyıcısı olarak tarihî ve sosyal olanla iç içedir; onlarla zenginleşerek akışını sürdürür. Onu konuşan her birey de kendi sezgi, izlenim, duygu ve düşüncelerini dille ifade eder. Dili kendi bireyselliğiyle zenginleştirir. Bütün bunlar dilin, o dili konuşan toplumun kültürünü oluşturan ve ifade eden bir araç olduğunu ortaya koyar. Kültür-dil ilişkisi tek yönlü değil çift yönlü bir ilişkidir. Doğal dil, kültür alanının benimsediği, üzerine durduğu, tartışıp zevk, değer ve anlayışa göre yeni öğe ve söyleyişlerle zenginleşerek varlığını sürdürür. Kişilerin zevk ve anlayışlarını belirlemelerinde dilin rolü vardır. Dili olmayan varlıkların düşünceleri gelişmez. İnsan düşüncesi, duygusu, sezgisi ve hayali dilin dünyasında oluşur ve zenginleşir. Ayrıntıları ifade edemeyen, renkleri birbirinden ayıramayan bir insanın dili zengin ve renkli olamaz.
***
İnsan günlük ihtiyaçlarını dille karşılar. Burada doğal dilin imkânlarını kullanır. Bilimsel eserlerde dil, kesin olanı ifade edecek bir yapı ve söyleyiş kazanır. Felsefe metinlerinde de düşünceyi dile getiren kavramlar ön plana çıkar. Dil, dille ilgili metinlerde de başka işlev yüklenir. Dil, iletişimde yüklendiği işleve göre anlam ve ses değeri kazanır. İletişim tablosunda gönderici-alıcı, gönderge, bağlam, kanal, ileti bulunmaktadır. İletişimde "gönderge" ön plandaysa dil de göndergesel işlevde kullanılır. Göndericinin iletiye katılımıyla ifade farklı boyut kazanır. Gönderge. Göndericinin duygularıyla, heyecanlarıyla ve coşkularıyla birlikte tanıtılır. Sevgili okurlar. Dil insanın kimliğidir. Dilin hayatımızdaki yeri ve değeri "dil-düşünce", "dil-toplum"dur. Ve 'insanların" yeryüzündeki varlıklarının yegâne "kanıtıdır". Sonuç itibariyle "anadil" bir kimliktir. Kürtler için de; "anadil" önemlidir. Çünkü "Kürtlerin" kimlik noktasındaki ifadesi bu dilledir. Onun için de; "tüm dillerin" özgür olması gerekir. Ki "dilin" özgürlüğü, insanların özgürlüğüdür.
*** Yazıyı noktalarken; "Meclis'teki Kürtçe Kriz'e" yarın değineceğim. Çünkü DTP Genel Başkanı Ahmet Türk dün "bu minvalde" konuştu. Yani "Anadil Günü" münasebetiyle Parti grubunda konuştu. Konuşmasının da bir bölümünü "Anadili"ni kullanarak "Kürtçe" meramını anlattı. Mevzunun Meclis'te ve ülkede "yankısı" büyük oldu. Hatta Türk'ün bu 'girişiminin' DTP'nin 'başını' ağrıtacağı gibi. Var olan "Kapatma" davasına jet karara vesile olabileceği. Neyse. Bunu yarın kapsamlı bir şekilde "masaya" yatıracağız. DTP bu girişimle "keseri" ağına mı vurdu? Veya AK Parti'nin 29 Mart "hedefine" ulaşabilmesinde "bal-yağ mı" oldu. Yarın konuşuruz.