Yerel yönetimler için..
Sizce..
Siyasi partiler "en iyi adayı seçeceklerini" söylemeleri..
Ve bunun için "arayış" içerisinde olduklarını…
Sık dokuduklarını..
İnce elediklerini..
En doğrusunda "karar kıldıklarını" söylemelerinde samimiler mi?..
Yoksa değiller..
Yoksa "troykaların" hükmü mü her daim, muktedir!
***
Gerçek şudur ki.. Hep ifade ederim!..
Güneydoğu siyaseti..
Güneydoğu'ya dair "seçim" aktörleri..
Adaylar..
Ki yerel, genel, ara, "fark" etmiyor..
Bilaistisna!…
Aşık Mahsun-i Şerif'in, türküsünde söylediği gibi!..
"Ankara'da dayısı olan.."
İşte bu "dayısı(!)" olanlar ön safta cirit atacaklar…
***
Tabi, Diyarbakır'a dair bu tespitim!..
Büyükşehir için değil…
İş "tamamen", "ilçeler düzeyinde işleyecek..
Büyükşehir için de!..
"Ben olayım.. Yoksa, ceket ilikleyenim.. O da olmazsa; "kaybedeceği" muktedir olan, olsun"
Diyecek, ayı..
Pardon dayı.. Yani bizim bildiğimiz; "troyka" üçlüsü!…
Ferman onlarda olacak..
Yani allem edip, kalem edip 'dedikleri" olacak!…
***
Baksanıza!…
Koca bir metropol kent, Diyarbakır..
2 Milyon nüfusu var…
Daha kaç ay önce 24 Haziranda "aday" enflasyonu yaşanırken..
Bugün; Büyükşehir için…
Kimse..
Tek bir "Allah'ın kulu", AK Parti'de "ben büyükşehire adayım" diyemiyor!..
Başvurmuyor..
Niye!…
İşte o niyenin cevabı, bir paragraf önceki "cümleler" cevap…
***
Genel kanı şu..
O dayı ayılar..
Troyka..
AK Parti'nin üzerine çöreklenmiş örümcek ağı kontrolleri..
Nasıl olsa; "izin vermezler?"..
Onların boruları ötüyor..
Ne kendimizi..
Ne kariyerimizi..
Ne ikbalimizi..
Ne siyasi düşüncemizi..
Bunların çürümüşlük ahlakının "batağına" yem etmeyelim..
Neme lazım; "bizi de kendileri" gibi "haramzade" ederler..
Aman ha; diyorlar..
***
Yoksa!..
AK Parti'nin "kazanabilirim" dediği ilçeler için; "aday enflasyonu" olur muydu?..
Baksanıza; Ergani'ye..
Amca var, yeğen var..
Olmadı, dayı var…
Nerdeyse, baba-oğul, bacı-kardeş aday bile olacak!..
En çok aday; Ergani'de var..
Çermik..
Çüngüş..
Eğil.. Ve Hani…
Ne gariptir ki; "hepsi" aynı ailenin "evlatları" gibi!..
Akraba!..
Ki partileri bölüştüren bile var.
Ama komuta edecek; "Ankara'daki dayı..!"..
Nitekim, Diyarbakır-Ankara arası mekik dokuluyor..
***
Yazıyı kaleme alana kadar!.
Kocaköy'de aday adayı başvurusu yoktu..
Hazro tek kişi..
Bismil, Çınar, Silvan, Lice bir-iki!…
Merkez ilçeler deseniz; ha keza!…
Peki encümenler!… Yine bildik; yine eski yüzler!..
Yani; "değişim, dönüşüm ve yenilik" yok!..
Gönülden bir şevk görünmüyor.. Ortaya koyma niyetinde olan da pek gözükmüyor?
***
Ne diyor İl Başkanı Serdar Budak..
Diyor ki..
"Bir başarı için önce onu başaracağınıza inanmanız gerekir.."
Doğru..
Siyaset adına okkalı bir sözcük..
Ama; buna muktedir olmak gerekir..
Yani inanmışlık lazım.. Sormak isterim; 24 Haziran'dan çıkarılan bir ders-i ibret var mı?
Yok mu?
Varsa.?
Ki bu sözden onu çıkarıyorum!..
O zaman; yereldeki o inanmışlığı "merkeze" taşıyacak, tek kişi sensin..
Çünkü, "teşkilat" inanmışsa; başarıdaki yol yüzde 50 aşılmış demektir!..
***
Sahi, teşkilat derken.. Neden; iki "dil" kullanılmışlık var..
Bir resmi..
Bir de gayri resmi...
Vekil karşısında ayrı.. Vekil sonrasında ayrı!..
Ne hikmetse!…
2002'den buyana hep; böyle olmuştur..
***
Aslında, Budak için.. O "başarıya inanmışlık" sözünün hükmü noktasında..
Derler ya; "tam da zamanı?"..
Elini masaya vursa..
Dirense..
Kral çıplak dese..
Yeter artık söz "teşkilatın" olmalı, çıkışını yapsa…
Davul boynumuzda, tokmak sizin elinizde dönemi bitti…
Artık, "biz davayı" üstleniyoruz..
Sizin, "parti sırtından" geçinme döneminiz değil..
Gelin siz de; "partiyi" omuzlayın dese!..
"Siz değil, bizler" projesini, çizse…
İnanın ki; "çok şey" değişir..
Tabular yıkılır..
Prangalar atar..
Troykalar..
Dayılar..
Troller geldikleri gibi; "kümeslerine" geri dönerler..
Yoksa; gerisi laf-u güzaf olur..
***
Siz değil; 36.5 katrilyon..
Katbe katını yatırıma dönüştürseniz..
Şehrin kaldırımlarını altından..
Yollarını gümüşten…
Binalarını da bakırdan yapsanız!..
Yine alacağınız mesafe; "bir arpa boyu kadar" olmaz.
Çünkü; "inanmışlık yok..!"
***
İDEAL BİR BAŞKAN ADAYI!..
Gelirsek "ideal" bir başkan adayı kendisini nasıl sorgulamalı..
Ya da; ben "bu makama" layık mıyım?
Ben Belediye Başkanı olabilir miyim?
Özelliklerim yeterli midir?
Bu işi başaracak yapıya, kültüre, uygulamaya sahip miyim?
Ben kenti geleceğe taşıyabilir miyim?
Ben potansiyel sahibi miyim?
Tarafsız, yansız, çıkarsız kentime ne katabilirim karakteri taşıyor muyum?
Ne kadar üretkenim?
***
Peki, siyaset kurumu neyi sorgulamalı…
Belediye Başkan adayı vizyon sahibi mi?
Program ve proje adamı mı?
Gerçekçi?
İnandırıcı mı?
Halk nezdinde karşılığı var mı?
Bağlayıcı mı?
Bu kentin yaşayanı, bireyi, tozunu-dumanını yutan mı?
Cesur mu?
İdeolojik saplantısı, çevresel etkisi nedir?
Ortak akıla..
Planlı iş birlikteliğine açık mı?…
Özeleştiriye açık mı?…
En önemlisi "partinin" dava adamlığına, riayetkar mı?
Bunlara bakmalı..
***
Biliyorum..
Parti için.. Aday için..
Diyarbakır'ın siyasi profili için..
Galiba çok şey istedik..
Neyse, Ankara'da dayısı olanlar düşünsün..
Biz, değil..
Biz görevimizi yapalım…
Ha görev tevdi edilirse de ona da varız!..
Ama çeksiz, açık çek veririm!
***
KAŞIKÇI CİNAYETİ!…
Şu nettir… Bu bir vahşi cinayettir…
Ve itirafı vakidir..
O da şu; "direndiği için öldürüldü.?"
Baksanıza beyanlarına..
"Direnince öldürüldü?
Eee..
Neye dair direndi ki?..
Kim için direndi ki..
Dayatılan neydi ki; "karşı çıkıp" direndi?!..
İşte buna "cevap "bulunması gerekmez mi?
Ya da cevap verilmesi?..
Grift.
Ama sorgu bu mihvalde giderse..
Gerisi..
İnanın ki, "çorap" söküğü gibi gelir..
Zaten herşey çözülmüşte..
Hani, kağıda dökülsün..
Yoksa!..
Yok şu..
Yok bu..
Senaryolar üretmek boşuna!..
Tabi beş kelle "alınacak" mış..
Yani beş idam kararı..
Suudi Savcısı, öyle emir vermiş..
Yani..
Türkiye'den götürdüğü fıstığın, bademin, lokumun "hükmü" bu kadar?
Öldüreni..
Parlayanı..
Boğanı..
Diyelim ki; bu beş kişi!..
Peki ya diğerleri..
Yani, "kraldan çok kralcı" kesilenin; kralı kim?
O suçlu değil mi?…
Bu adamı boğazlayın..
Bu adayı paramparça edin..
Bu adam için, 18 kişilik özel ekip gönderiyorum diyen..
Ya da; Riyad'ı arayıp "Söyle o iş bitirildi?" diyenin dediği isim!?.
Neyse!…
Dedektif komiser colombo'ya döndük ya!?…
Baksanıza; Türkiye bile "hukuk dışına" itildi..
Bu "cinayet" seni bağlamaz!..
Devre dışı..
***
VELİAHT SELMAN?…
Velhasıl..
Ne söylenirse söylensin..
İş; "örtülü.."
Baksanıza ne suçlusu deyip, Prensi ilah ilan eden var....
İşte, Mescid-i Haram'ın Baş İmamına..
Şeyh Abdülrahman El Sudeysi..
Cuma hutbesinde ne diyor?…
Diyor ki..
"Muhammed bin Selman bu asrın müceddidi.."
Yani, "asrın müceddidi" ilan ediyor..
İhya ediyor..
Haklı…
Asrın müceddidi olmasa idi; "vahşi cinayetin" altına imza atar mıydı?
Katliamlarda bulunmazdı..
Siyanizme..
Emperyalizme..
Yahudi ve hristiyan dünyasına "el pençe" durmazdı..
Onlardan medet ummazdı..
Milyar dolarlarını; "onların" kasalarında tutmazdı?
Asrın mücedditi!
Yanisi "veliaht" işten sıyrıldı…
Leke mi?..
İşte o leke, Suudi kraliyet ailesinin "alnına" temizlenemez şekilde, damgalandı!..
Kalkmaz..
Hele ki silinmesi mümkün değil..
***
GIYABİ CENAZE NAMAZI
Vay be…
40 gün sonra "gıyabi cenaze" namazı kılındı..
Kaç cuma geçti..
Kaç hafta geçti..
40 gün sonra bulunmayan bir cesedin; gıyabi cenaze namazı!..
Nasıl bir dünyadayız?
Nasıl bir dünyada yaşıyoruz?
Haberi olan var mı?