BARIŞI BIRAKMAYALIM
Eklenme: 10/23/2009 12:00:00 AM

Barış! Yine Barış. Ve yine barış! İnadına Barış!

Ve ona özlem! Kucaklayıp doyasıya yaşamak ve yaşatmak.

Sanmıyorum! Bu özlem ve istek salt Güneydoğu insanına özgüdür.

Ülkenin her karış toprağında yaşayanların genel 'özlem' ve paydasıdır.

'BARIŞA' özlem! Yıllardır. Nerdeyse 'yarım asırdır' dillerde.

Hep 'özlemle' anılır ve hasretle, duvarlara, dağlara, bayırlara, yere-göğe yazılır!

Kalbinin 'orta' yerine kazıdığı gibi! On binlerin 'buluştuğu' her mitingde 'seslendirir'!

Yer-zaman ve kulvar 'gözetmeden', bağrı yanık, yüreği ateş dolu duyguyla çığlığını atar; 'Barış' diye!

***

Bıkmadan, uzanmadan, sevgisini eksiltmeden; avazı çıktığı kadar seslenir!

Her sözünün başında da 'Yeter' der! Artık kardeş kanı akmasın. Ana yürekleri yanmasın.

Bugüne kadar kırk bin insanı yitirdik! 17 faili meçhul cinayet işlendi.

Yine on binlerce 'insan' bu çatışmanın mağduru ve gazisi oldu. Uzuvlarını kaybedip sakat kalanlar.

Yerinden, yurdundan, malından-mülkünden, eşinden, dostundan akrabasından 'olup' göç eden milyonlar.

Yakılan-yıkılan 'köyler'! Kim vurduya giden insanlar!

İş, aş, yatırım için harcanması gereken 'yüz milyarlarca' doların, silaha, mermiye, topa, tüfeğe bombaya gitmesi.

Şiddetin, kaosun, kavganın ve yoksulluğun, sefaletin cenderesinde 'büyüyen' bir nesil!

***

Hızla toplumda 'körüklenen' ötekileşmeye dayalı 'hizipleşme! Kürt-Türk 'çatışması'!

Siyasal, sosyal ve ekonomik 'rant' uğruna, ülkeyi 'iç çatışmanın' içerisine sürükleyen siyasiler.

Artık 'dur' diyor yeter! Barışa ve kardeşliğe, sevgiye, huzura, güvene ve istikrara 'yelken' açalım.

Beyaz 'güvercinler' uçuralım! Silahlar sussun, kardeşlik konuşsun. Mayınlar 'imha edilsin', insanlar kucaklaşsın.

Ne eline silah alıp dağa çıkanın 'annesi' ağıt yaksın! Nede dağdan sıkılan kurşunla şehit edilen Anne gözyaşı döksün.

Bu topraklar 'ataların' döktüğü kanla doymuştur. Yeni 'kanlar' dökmeye ne gerek var?

Ama ne hikmetse; hep söylenen 'miting' alanlarındaki 'seçim vaatlerinin' ötesinde hikmet kazanmış değil.

Dağlara, bayırlara, meydanlara yazılan o koca 'BARIŞIN hep üzeri örtülerek, okunması ve icra edilmesi engellenmiştir.

***

Yenileri yazılmasın, yeni çığlıklar atılmasın diye de 'korku' imparatorluğu yaratılmıştır.

Barış demek 'bölücülüktür'. Barış demek 'ülkeyi' bölmektir. Barış demek 'silahtır, bombadır, teröristtir'!

Ama hiç mi hiç, 'Barış'ın Türk Dil Kurumu'nun 'sözlükteki' açılımına bakmıyorlar.

Barış'ın ne anlama geldiğini. Savaşsızlık, savaşmama, birbiriyle iyi geçinme, sulh!

Barışmak 'savaşın bittiğini' bir anlaşmaya gelindiğini. Ne yazık ki; 'deve kuşu' misali görmezden geliyorlar.

Tıpkı; 'Kürt Açılımı' ekseninde gelişen 'iyi işleri' kabullenmeyip, 'yıkımına' çalışmaları gibi.

***

Malumunuzdur! İki gündür 'zorunlu' bir odaklama hasıl olduğu hadiseden dolayı bu köşe işgaldi.

Habur'dan 'çığlık çığlığa' yayılan 'Barışa' ve yansımasına, gelen pozitif-negatif tepkiye 'fırsat' az bulmuştum.

Her ne kadar 'üç yazım' olduysa da, kendimi ve sanırım sizi 'düşünce' anlamında doyurmuş değilim.

Evet! Sanırım sizlerin de dikkatinden kaçmamıştır; Öcalan'ın çağrısıyla Kandil ve Mahmur'dan gelenlerle ilgili karşılama.

Habur'dan başlayıp Diyarbakır'da 'son' bulan; geliş! İnsan seli oluştu 'Barış Gurubuna' karşı.

On binler 'yollara' döküldü, bir o kadar da miting alanlarına. Her ne kadar 'sürece' etki edecek görüntüler hâsıl olduysa da.

Coşkunun 'ana kaynağı' ve özlemi tamamen yukarıda sıraladığım 'BARIŞTIR!

***

İşte dün ulusal gazeteleri 'derin' bir düşünceyle karıştırdım. Özellikle 'siyasal' sürece 'etki' edebilecek kalemleri.

Çok farklı bir 'düşünce' içerisinde kafalarının bir hayli karışık olduğunu gördüm. Kendilerine 'duayen' diyenlerin kafası karışıksa.

Vay toplumun 'haline'! Onların kafası daha bi karışık olur. Nitekim; son 72 saattir bu ruh hali onlarda hakim!

Özellikle de 'onlara' sürekli siyasi malzeme veren 'Muhalefet' kanadı. Durum böyle olunca da; bazı hassasiyetler 'öne' çıkıyor!

Kalemlerin hepsinde 'şu korku hakimdi! 'Kürtlerin' sevinci 'barışa' olan özlem değil, ülkeyi bölmeye. Hükümeti dize getirmeye yöneliktir.

Savaş'ın 'zaferini kutluyorlar'. Baykal'a, Bahçeli'ye 'ağızlarından' dökülen sözcüklerin mutlaka son kelimesi 'ülke bölünüyor'!

Tabi bi 'körükleme' doğal olarak 'etki-tepki' duygusuna 'tuz' bastırınca; sürece 'bedel' ödeyenlerin öfkesi gelişiyor.

***

Şehit anaları 'yüreği' yanık bir şekilde çığlık atıyor; 'çocuklarımız boşuna mı şehit' oldu diye! Çünkü söylenenlerle 'zihin' dağılıyor.

Daha bir hafta önce 'PKK dağdan insin, silahlar sussun, kardeşlik ve barış sağlansın' diyenler dahi; bu 'fitneyle' karşı çıkıyor.

Olmaz, kabul edilemez diye! Aslında 'gördükleri' coşku ve buna getirilen siyasi yorumlar ciddi bir şekilde 'kaygılandırıyor?

Böyle olunca da 'hak vermemek elde' değil. Tabi bu demek değildir ki; 'düşünce' doğrudur diye. Hayır!

Neden derseniz?

***

Yıllarca hatta halen bile, Güneydoğu insanı 'potansiyel' suçlu görülüp, PKK'lı diye gösterildi. 'Terörist' diye muamele gördü.

Ama bugün! Yılların 'özlemiyle yanıp tutuştuğu', Barış'ı kucaklama umudu içerisinde. PKK silah bırakıyor.

Artık 'çatışma yok, kavga yok'! Huzur gelecek, kardeşlik, hoşgörü, sevgi ve güven tesis edilecek. Kimse kimseyi 'öteki' görmeyecek.

Birer 'terörist' muamelesi görmeyecek. Bir 'kurtuluş' sevinci!

Onun için diyorum ki; 'abartılı' bir durum hâsıl ise de 'hor görmemek' gerekir! Her sevincin mutlaka bir aşırılık durumu olmuştur.

Önemli olan 'niyettir'! Gerisi 'siyasi' yorumdur!

***

Sonuç itibariyle; 'süreç' iyi işliyor. Güzel şeyler de oluyor. Ama bilinmesi gereken ve hassasiyet gösterilmesi lazım olan; 'sergilenecek tavır'!

İşte buna 'dikkat' edilmeli! Burada; DTP'ye ve Ahmet Türk'e 'çok' önemli bir görev ve sorumluluk düşüyor.

Nitekim dün gelişen tepkilerin odağında da; DTP ve Türk vardı? Birilerinin 'ekmeğine' yağ sürmemek. Ateşi 'körüklemelerine' imkan vermemek.

Sağlanan bu 'tarihi' açılım sürecine 'takoz' konulmaması için; 'prim' sağlayıcı söylem ve oluşuma 'başvurulmamalı'!

Çünkü şuan çok 'ince' bir çizgide bulunuluyor. Önümüzdeki günlerde 'ortaya konulan' yeni siyasi söylemlerle bu çizgi daha bir incelecek.

***

İki tercih ortaya konulacak. Ortası yok denilerek. Ya 'silahlar' tamamen susacak. Ya da 'cenazelerle' ana yürekleri yanmaya devam edecek.

Ve toplumdaki 'ötekileşme' tamamen ayrışmaya yönelecek. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın Şırnak gezisinde 'seslendirdiği' bir cümle vardı. 'Herkes çocuğuna kavuşsun'!

Evet! 'Herkes çocuğuna' kavuşsun, ana yürekleri yanmasın, kardeşlik duygusu 'çınar ağacı' gibi dal budak salsın istiyorsak; 'bu bir fırsattır'.

Ucundan 'yakalamışızdır'! Bırakmayalım!

Ve kim ne derse desin; 70 milyonluk ülke olarak 'özlemle' yanıp tutuştuğumuz 'Barışa' alışacağız..

Onun müptelası olacağız!.. Yeter ki; inancımızdan ödün vermeyelim..