Barış ve Demokrasi Partisi. Kısa adıyla, BDP! Bugünlerde "eleştiri oklarının" bir hayli hedefinde. Nedeni de, hepimizin malumu. Şu son günlerde; Akıtılan kan, döktürülen gözyaşı, alevlenen kirli savaş ve ard arda "gelen" şehit cenazeleri. Pek tabi ki, dağa çıkmış Kürt gençlerinin tabutları. Oluşan, Atmosfer "karabulutlar" gibi, toplumun üzerine çökmüş vaziyette. Her geçen günün de; "daha bir kötüleşmektedir". İşte, Bu vahim tablo ve sürece karşı BDP'nin "üretme" kısırlığı yaşadığı siyasi tavrından dolayıdır "eleştiriler". Üstlendiği; "Siyasi" misyonu, siyasi kulvarda hayata neden geçirmiyor. Öncü olamıyor? Ya da "geçirmesine" yönelik, engeller yaratıp, pranga neden vuruluyor, kimden çekiniyor? Bir anda; PKK'nın Güneydoğuyu "alev" topuna döndürülmesi gibi, BDP'nin bu tavrı da "toplumda" akıl kilitlenmesine vesile oluyor? Neden bu hal diye?
* * *
Düşünen, Kalemlerin "kervanına" bu noktada kısm-i olarak bende katılıyorum. Kısm-ı derken; haklı ve haksızlık içeren yönler var. Özellikle, Katılım göstermediğim bir düşünce vardır ki, "sanmıyorum ki" empati duygusu olan herhangi biri katılım göstersin. Hele "düşünme" algısına sahip olduğunu söylüyorsa! Mesela; Diyorlar ki "sözün bittiği yerdeyiz". Evet, yaşatılan acı tablo için; "kelime" ifadesi olabilir. Ama bu değildir ki; "Dişe diş, kana kan" olsun. Burda, Akil olan "duygunun" değil, düşüncenin ve aklın "mekanizmasını" işletmektir. Önem arz edici bu! Konuşulacak. Yazılacak, uyarılacak. Ki, "yanan ateş, var olan acı" bir daha yaşanmasın diye.
* * *
Bir diğer önemli ayrıntı da. Şu savaş senaryoları organize eden sözde "akil" adamlar! Akıl-sır erdirmek mümkün değil. Yok, Şu silah, yok şu konsept, yok şu stratejiyle "üstelerinden" gelebiliriz. Özel Harekat mı, Bardo Bereliler mi, Veyahut, "paralı" askerler mi.. 100 Milyon dolarla "yeni" askeri bütçe oluşturmak mı? Yok, daha neler! Türkiye, 30 yıllık "zaman tüneli" içerisinde, buna benzer birçok "strateji" ve senaryo uygulamadı mı? Enva-i metot organizasyon edilerek, "saldım çayıra, Mevla kayıra" misali hareketler icra edilmedi mi? Ne oldu? Sonuç, Daha saldırgan, daha güçlü ve daha modern bir "oluşum" ortaya çıktı. PKK, Bugün uluslararası "örgütler" içerisinde, nerdeyse en başta?
* * *
Onun için; Şu gerçeği iyi idrak edip görmeliyiz. Çatışmanın, kanın ve gözyaşının "hakim olduğu", karanlık yapıların oluşum kazandığı coğrafyada "sözün bittiği yerdeyiz" diyemezsiniz. Eğer derseniz; O zaman siz ne uzlaşıdan, ne barıştan, ne demokrasiden, ne de başka bir "insanı duygudan" bahsedemezsiniz. Zaten, Birçok pusuda bekleyen güçlerin istediği de, "bölgeye" özgü insanı duygudan uzak bir stratejinin hayata geçirilmesidir. Ki, kan aksın, "vesayetçi" zihniyet, hükümranlığını sürdürebilsin. Bir de PKK ayrı Kürtler ayrı. Bence ki genel kanı da dediğim minvaldedir. Bu düşünce; Yıllar "öncesine" ait, demode olmuş, artık geçerlilik arz etmiyor. Çünkü; PKK ve Kürtler. Kürt meselesi. Nasıl ki, Kürtler ve Türkler için ifade ediyoruz ya "et-tırnak" gibi. İşte, PKK'da, Güneydoğu'daki Kürtlerde "et-tırnak" gibidir.
* * *
Dün, buradan ifade etmiştim. İster Vatanı görev yapan askerin şehit edilişinin "acısı", İster, dağa çıkmış PKK'lının ölüm haberinin gelişi. Annelerinin, Babalarının, bacılarının "yüreğinde" aynı açı hissiyatını doğruyor. Onun için, İki taraf için de "duygudaşlık" yapılarak, hadisenin "özünü" okumalıyız. Şimdi gelelim; BDP'ye "yönelik" eleştiri oklarıma. BDP, Üstlendiği "görev ve savunduğu" siyasal düşünce noktasında, "zayıf". Siyaset üretmiyor. Aksine, PKK çizgisinde "tehditkar" bir üslup takıntısı içerisinde.
* * *
Dün, Bu konuda Ahmet Altan'ın bir kaç kelamı vardı. Çünkü; BDP hiçbir talebi tehditsiz dile getirmiyor. Sürekli meydan okuyan, kavga ve çatışmaya "ilmik" atan, bir seyr-ü sefer içerisinde. Mesela, Şuanki hal-i duruma bakın. BDP, "olması" gerektiği yerde değil. Meclis'e gitmiyor. Sorunlara "siyasi zeminde" inisiyatif alarak, çözüm geliştirici ortam yaratmıyor. Ne varsa; Kandil, İmralı ve Avrupa! İşte, Dünkü son dakika gelişmesi. BDP ve DTK kurmayları, Adalet Bakanlığı'na başvuruyor. İmralı'ya, Gidip Abdullah Öcalan'la görüşebilmek için. İnisiyatif oradan alınacak.
* * *
Şimdi, BDP "öz benliğiyle" harekât ederse. Kendisini tamamen, "muhatap krizinde" siperin arkasına gizlenmekten, çıkarırsa. Çözümün adresi, Meclis ve siyasi diyalogda "tek" muhatap, ben derse. Yani, 1991'den buyana sergilenen "siyasi" tavırdan farklı bir politika izlerse. Ne olur? İnanıyorum ki, "Çözüme" yakınlık bugünden daha "yakın" olur. Düşünüyorum, BDP'nın "Öcalan'la" görüşmesi, Adalet Bakanlığında olumlu görülürse. Ve Selahattin Demirtaş, Ahmet Türk 'ün yer aldığı "heyet" gidip görüştükten sonra, "siyasi tavırlarında" değişirse. Basının karşısına geçip; "Meclise" gidiyoruz, uzlaşı ve diyalog için "kandile" gitmemiz gerekir, Başbakan, Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanıyla "görüşmek" istiyoruz derse. Birileri, Çıkıp demez mi nerede sizin siyasi iradeniz. Bilemiyorum. BDP için "ciddi bir açmaz". Ve bu hal-i durumundan dolayı çok ama çok "eleştiri" okları almaya devam edecek.
* * *
Buarada, Bugün Diyarbakır'da siyasi gelişmelerle alakalı STK'ların da katılımıyla bir toplantı yapılacak. Ahmet Türk, Şerafettin Elçi, Selahattin Demirtaş. Ne çıkacak, net olarak pek kestirmek mümkün değil. Ama öyle hissediyorum ki, Genel ifade "çatışmalı" sürecin sona ermesi için ilk önce, hükümete "operasyonları" durdurun. Ardından, PKK'ya "ateşkes" çağrısı yapılacak. Sonra da, Abdullah Öcalan'la görüşme "gerekçelerine" vurgu yapılacak. Yani pek farklı bir politika olmayacak. Velhasıl, Bendeki beklenti ve istem BDP "artık" silahın önünde üstünlük alıcı politika üretmelidir. Ki, Barışı, demokrasiyi ve hakların taleplerini "meşru zeminde" tartışabilsin. Aksi takdirde, Pusuda bekleyenlere "yem olunmaya" devam edilerek, 1991'lere dönebiliriz. Maazallah.