BİLMEM YANLIŞ MIYIM?
Eklenme: 2/16/2011 12:00:00 AM

Toplumsal ölçekte "ihtiyacımız" olan nedir? Elbette ki; Demokrasi. İnsan Hakları... Hukuk ve Adalet. Pek tabi ki olmazsa olmaz özgürlüğe dayalı şeffaflık! Doğrusu; Akıl-ı ikmale geldiğimden beridir, hep duyarım. Ve toplumun tüm katmanları da söyler. Az önceki "hayat nizamı" için gerekli olan koşulları. Malum; Bunların "hayata" nüfuz edebilmesi. İşlerlik kazanması için; Ana karargâh hiç kuşkusuz ki "devlet" ve icra ettiği nizamdır. El hak!

* * *

Ama, Devleti bu minvalde "işleten de" hiç tartışılmaz Milletin de ta kendisidir. Nitekim; Anayasanın dibacesinde. Ki ilk maddesinde ifade eder; "Devlet Milletin hizmetindedir". Her ne kadar; Sadece kırmızı kaplı kitapta ifade ediliyorsa da. Demem o ki; Devletin milletin hizmetine koşması için demokrasi gerekli. Devletin millete hesap vermesi için de şeffaflık lazım. Devletin milletine karşı saygılı olması için de; hukuk şarttır. Tarih sayfalarına baktığımızda; Hukuku Demokrasiyi Ve şeffaflığı "damarlarında" yaşatan ülkelerde "devlet" ne milletine ne de gelişme aktifliğine "ayak bağı" olmamıştır. Devlet "siyasal kararlılığın" tartışma mevzularında yer almaz... Hele, toplumsal "bütünlüğe" yan gözle bakma gibi bir vasfa da sahip olamaz. Bilakis; İlerici ve kucaklayıcı olabilme "yollarına" lokomotif olur. İşte bu vasfı kendi bünyesinde icra eden milletleri idare eden devlet yapısına "demokratik-çağdaş" diyoruz.

* * *

Peki; Türkiye'nin seyr-ü seferine baktığımızda. Durum nedir? Daha doğrusu düne kadar neydi? Ne yazık ki; istikamet ters. Hani; Lügatımızda yer edinmiş güzel bir deyim var. Herkes gider Mersine, bizimkiler gider tersine diye. Onun için, "yıllardır, yazılır, çizilir, söylenir" Hatta Cumhuriyet tarihinden bu yana. Öncesinde bile. Ülkenin ve milletin "devletiyle" bütünleşmesi noktasında. Demokratik-çağdaş olabilmesi için; Hukuka. Demokrasiye Ve de şeffaflığa ihtiyaç var diye! Ne var ki; ülke yapısında bu durum hep kısır bırakıldı. Zaten bu kısırlık hasıl olmasaydı. İhtiyaç duyulan "bu etkenlerin" varlığı, devletin bütünlüğünde hayat bulurdu.

* * *

Sanmıyorum ki, Devlette, millette, ülkede "derin" mevzuların cenderesinde birbirini boğazlayan olurdu. Geçmişi; Darbeler, Muhtıra alan hükümetlerin mezarlığıyla yâd edilmezdi. Bugün; Çetelerin ve karanlık "derin" yapıların üreme merkezi olma vasfıyla o dönemin post modern Generalleri kodese girmezdi. Ne Ergenekon. Ne Balyoz. Ne de, kozmik odaların içtihadıyla bu ülke "vesayetler" altında, karanlıkları yaşamazdı. Ve pek tabi ki; "Kardeş kavgası" yaşanmayacağı gibi, "etnik" çatışmaların da, arenası olunmazdı. Türkün, Kürdün, Lazın, Çerkezin. Suni ve alevi'nin; bir birine "kin besleyen", provokatiflerin alanı olmazdı. 40 bin insanın ölümü. Onbinlerce insanın kanı akmazdı. Milyonlarca insan yerinden yurdundan edilmezdi.

* * *

Devlet nizamında; "Sınıfsal" bir ırk oluşturma düşünceleri birileri tarafından, organize edilmezdi. Ne Kandil'de, Eli silahlı PKK'lı. Ne Diyarbakır cezaevinde binlerce, genç. Ne de, Lise öğrencisi Malkoç "kendini yakarak" intihar etmezdi. Ki onun gibi nice; "genç" bedenini ateşe verdi. Ve ne de; Öcalan'ın yakalanışının 12. yıl dönümünde Bölge'de "şiddet" ortamı yaratılmazdı. Ne yazık ki; Kim dost, kim düşman, kim sırdaş "girdabına" yakalanmış, tozlu bir atmosfere ülke ve millet mahkûm edilerek, bugünlere gelindi. Onun için; Uykusuz geceler yaşamamak! Karanlık yarınların, korkusuyla sabahlamamak. Vesayetlerin; Postallarının kapılara dayanma endişesi güdülmeden. Etnik çatışmaların "alevine" düşmeden. Halklar ve haklar ölçeğinde, "yeni kavgalar" yaşatmadan. Siyasal iktidar ve aktörleri. Ve pek tabi ki Devletin "varlık" kurumları "kararlılık" noktasında şu misyonu gerçekleştirmeleri gerekir. Demokrasiyi. Hukuku ve de Şeffaflığı; Türkiye Cumhuriyeti'nin "her bireyinde, her karış toprağında, devletin her mekanizmasında" var etmelidirler. Ve yaşatılması içinde; Koruyan-kollayan bekçi vazifesinde bulunmalı. Korkak olmamalı.

* * *

Hele; Çağdaş ve demokratik yapılanmada bir adım ileri, iki adım geri hiç ama hiç icra etmemeli. Ha bu arada; Özellikle şu son dönemlerde "solunan" hava! Özellikle de; Demokratikleşme babında icra edilen seyr-ü seferler! Dikkat; Bu kazanımlar şayet "kurumsallaşmazsa". Bilinmelidir ki; Demokratik, çağdaş, sivil ve halkçı, yekvücut bir "devlet icrası" mümkün olmaz. Onun için; Çok kritik sularda ilerlerken, demokratikleşmenin kurumsallaşması konusu en elzem mesele olarak hala duruyor... Ki bunun da; İlk maddesi "Kürt sorunudur". Hala da; "çözümsüzlük" girdabında. Üstadın ifade ettiği gibi; Umarız siyasal iktidar bu noktada daha fazla gecikmez. Hele; Kendini "tek güçlü" ve totaliter düşünceye sahip olma tuzağına düşürmemeli. Yoksa; Ülkenin ve milletin bir sonraki hali "çok vahim" sonuçların varlığına hamile olur. Bence; Siyasal iktidar dahil olmak üzere ülkenin tüm "siyasi aktörleri"nin 12 Haziran'dan önce Mart'ın başını biraz düşünmeleri gerekir diyorum. Çünkü, "kritik" bir zaman dilimine sahip, Mart ayı! Seçim'in kaderinin; Mart'ın hikmetinde saklı olduğunu da, akıl hazinesine almak lazım. Bilmem. Yanlış mıyım?