Diyorlar ki;
Dicle Üniversitesi Paralel Yapının Kandili.
7'den 70'e her kim varsa.
Bila istisna.
Üniversite camiasının hepsi.
Ayırımsız; "paralel" yapının mensubu.
Öyle mi, mümkün mü?
Sanmıyorum.
Bir kere; Paralel Devlet yapısıyla, Cemaate gönül vermişlik ayrı.
Ki ikisinin arasında "Cudi dağı" farkı var.
Yani, Sapla-saman misali.
***
Şimdi sormak lazım.
Her cemaate mensup ya da gönül vermişliği olan 'şahıs-lar'.
Niyetleri; bu hükümeti, bu başbakanı, bu devleti yıkma mı?
Darbe "girişimiyle" alaşağı etme düşüncesindeler mi?
Mümkün mü bu?
Sanmıyorum, akıl karı değil.
Düşüncesi bile "zihin arızasından" öteye gitmiyor.
Öyle tanıdık ve bildik insanlar var ki, tepkili.
Onlardaki düşünce; iki tarafta ciddi bir "zafiyet" içerisindeler.
Yaptıkları tek şey; İslam'a zarar vermektir.
Müslümanların.
Cemaatlerin misyonlarına ve aksiyonlarına "halel" getirmektedir.
Ciddi bir güven zafiyeti!
***
Nitekim.
Artık insanlar inanç noktasında, değerlerin birlikteliği açısından; "kime güveneceğini" bilemez hale geldi.
Paranoyak bir durum.
Makam, mevki açısındaki operasyonlarda ayrı bir garabet.
Bunalım atmosferi!
Öyle bir algı gelişti ki, aman Allahım!
28 Şubat sürecinde olduğu gibi "yargısız infaz"
İnsanlar. O gün, "şeriatçı" diye fişlenip, görevden alınıyordu.
Şimdi de, "Paralelci-Gülenci-Hükümetçi" diye, ayrıştırılıyor.
Kollama ve korkutma hkimiyet körükleniyor.
Bu seyir, vahim bir noktaya işaret!
***
Üniversitenin "Paralelin kandili" durumuna gelirsek!
Öncelikle, şunu belirteyim.
Üniversiteye alınan akademik kadro tercihinde "hep" spekülasyon olmuştur.
Bunu önceki yönetimlerde de gördük.
Hatta birçok kez de "iddia" sahiplerinin söylemiyle buraya yazı konusu ettik.
Şimdi de konuşulmuyor değil.
Konuşuluyor.
Ki bu bugün değil, bir kaç yıldır gündemde.
Denilen odur ki, Akademik kadrolarda öncelik "muhafazakr" kesimden!
Doğru. Bunu "sağır sultan" dahi biliyor.
Ama tüm bu "kadrolar" tek cemaate gitti demek insafsızlıktır.
Her cemaatten ve meşrepten var.
Bunu konuşmayan, inkr eden de sanırım yok!
***
Ama bu kadroları. Bu akademik şahsiyetleri.
Yekvücut bir şekilde tek taraflı görmek.
Hele ki, "Paralel yapının" kefesine koyup "ihtilalci", göstermek, insafsızlık olmaz mı?
Bilakis, "kötülüğe yeni kötülükler" eklenmiş olur.
Onun için, bir ışıldak tutulacaksa.
Durum irdelenip, sorgu hanesine alınacaksa.
Yani "hesap" sorulacaksa, hakkaniyet ölçeğinde, "işlem" yürütülmeli.
Öyle gazete ve ekrandan, "sallamak", hakikat hanesine ihanettir.
***
Tabi bunları aktarırken; "Paralel yapı" yok.
Ya da, "mensupları" Üniversite içerisinde bulunmuyor, iddiasında değilim.
Kanatın odur ki var.
Ama elimde, delil ve tespit olmadığı için, "olabilirlikte" kalıyorum.
Şüphem de büyük!
Birileri gibi, "sazan balığı" durumuna düşmemek gerekir.
Bir iki istifa etti.
Elbette ki, bu istifalar boşuna değil.
Bir kapsamı car.
Onun için de mutlaka Üniversite yönetimi bu noktadaki iddiaları kendi içinde; "çek" edecektir.
Etmelidir de.
***
Gelelim, Prof. Dr. Ahmet Keleş'e ve pek tabi ki, Prof. Dr. Mazhar Bağlı'ya.
Keleş, İlahiyatçı.
Bağlı ise, Sosyolog!
Son günlerdeki performanslarıyla maşallahları var.
"Ekran" fenomenleri.
Reyting kırıyorlar.
Büyük bir koşuşturmanın ve "izleyici" rekoru kırmanın gayreti içerisindeler.
Kanal kanal. Gazete gazete gezip; "döktürüyorlar".
***
Kendilerine has, üsluplarıyla Fetullah Gülen'e.
Tabi ki, üzerinden de Dicle Üniversitesi Rektörlüğüne saldırıyorlar
Sadece yönetime değil.
Üniversitenin tüm camiasına.
çünkü "D.Ü Paralel yapının kandilidir" diyen ikisi.
Hele ki, "zıvanadan" çıkan yandaş medya da, "mal bulmuş-mağribi" gibi, beyanatlarına itibar edişi inanılmaz...
Manşete taşıyorlar.
Ama gel gör ki, inandırıcılık noktasında tek bir delil de "ortaya koymuyorlar?"
***
İşte.
Benim de en çok tepki ve sinirimi bozan da bu!
Delilsiz. Tespitsiz.
Kulaktan duyma, "söylemlerle" konuşuluyor olunması.
Ki bu da, bizde de, bizi okuyan da da, Diyarbakır ahalisinde de, "zihin bunalımı" yaratıyor.
En korkunç olanı da bilgi kirliliğine birilerinin körü körüne inanır olması.
***
Bakınız.
Sayın Keleş diyor ki, 25 yıl bu cemaate hizmet ettim.
Fetullah Gülen'e adeta kulluk etmiş...
O kadar bağlıymış ki, evlenirken müstakbel eşine; Seninle bir şartla evleniyorum. Evliliğimizi, hiçbir zaman hocamızın önüne geçirmeyeceğiz. Önde, daima hocamız olacak demiş.
Sorgusuz-sualsiz bir biat.
Şimdi, Keleş, Dicle Üniversitesi'nde İlahiyatçı.
Ki yıllardır burada.
Profesörlüğünü dahi burada almış.
Şimdi soruyorlar, O zaman hocaya "Akademik" kadroyu tahsis eden, demek ki "kulluk" ettiği Cemaat lideri vermiş.
Eşin'den önce gördüğü Gülen'in, Diyarbakır'daki kasası da deniliyor...
***
Peki, birileri de desek ki, öyle diyorlar.
Zekt. Fitre. Hayır, adıyla topladığınız paralar.
Maaş kesintileri.
Ki kendi iddianızla diyorsunuz ki, yüzde 15'ini hocaya gönderiyorduk.
Geriye kalan yüzde 85'i de kendi inisiyatifinizde kullanıyormuşsunuz.
çünkü diyorsunuz ki, amacımıza ulaşmak için "vatandaşlardan yardım topluyorduk".
O gün eşinizin "yüzüğünü" hibe etmiştiniz.
Şimdi acaba, "kervandan" ayrılırken yanınızda götürdükleriniz var mıdır?
Denilene göre varmış, haydi buna cevap ver?
***
Neyse!
Bu sizinle, hocanızın arasındaki "alacak-verecek" meselesi!
Nasıl olsa, ebedi dünyada hesabı sorulur.
Söyledikleriniz, topladıklarınız ve yedikleriniz hakkında.
Üniversite Rektörüne.
Özellikle, Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç'a yönelik ithama gelirsek.
Sahi siz de, onlarla birlikte değil miydiniz?
Kaç ay Genel Sekreter olarak görevde bulundunuz?
***
O zaman da; sizin görevlendirilmeniz asaleten miydi?
Yoksa "Korsan Genel Sekreter miydiniz?"
Sanırım, istediğiniz makam ve mevki "gelmeyince" ayrıldınız?
Ki iki yıl önce de!
çıkıp ben Dicle Üniversitesi Rektör adayıyım dediniz.
O gün, ağzınızdan, bugün konuştuklarınızın tek bir cümlesi çıkmıyordu.
Ne paralel yapı. Ne cemaat kadrolaşması.
Ne de, "usulsüz işlem, ihaleler dhil" herhangi bir şaibeden konuşmuşluğunuz yoktu!
***
Sahi ne oldu da, şimdi belden aşağı sallıyorsun?
Niye?
"Öküz mü" oldu.
Yoksa yeni "öküz mü" geliyor?
Bir de, dikkatimi çekiyor.
Diyorsunuz ki "Rektör Saraç, harama, yasadışı, hukuku çiğneyen" bir eğilime sahip değil.
Olup-biten "onun" dışında oluyor?
O zaman de ki, şu adam bu kişi, bu makam, garabetten fırtına üretmek niye?
***
Sayın Keleş!
Diyeceğim şudur ki, hakikatte öyledir.
Sizin bu avaz avaz bağırmanız, gözyaşı dökmenizdeki tek hedef var o da, "ikbal" peşindesiniz!
Nalına, mıhına vururken, bir de, Başbakan Erdoğan'a "gözyaşları" arasında yağcılık yapıyorsunuz.
Bunu görmemek mümkün mü?
Niyet kapağı bir makama atmak.
Eee. Düz Öğretim Üyesi iken, Dekanlık, hatta Rektörlük niçin olmasın.
Ya da. Başbakanlık. Bakanlıkta önemli bir kadro!
2015'te Milletvekilliği de olabilir.
Niye olmasın ki, bu kadar gözyaşı ve dosta düşman kesilme haleti ruhiyesinin muhakkak ki mükfatı olacak.
***
Baksanıza.
Keleş'in ağabeyi Mehmet Keleş ne diyor?
Diyor ki;
Sözleri deli saçması. Bunları, bir çıkar karşılığında söylediği inancındayım.
Aslında bu kardeş söylemiyle, Keleş'in niyetinin ne kadar "halis" olmadığını ortaya koymaktadır.
***
Peki, Sayın Mazhar Bağlı.
O'na ne demeli?
Aynı rotada, "o da" sallıyor.
AK Parti MYK üyesi olarak, Keleş'le birlikte Operasyonel çaba içinde.
Türkçede güzel bir deyim var; "Dinime küfreden Müslüman olsa bari".
Sayın Bağlı!
Dicle Üniversitesi camiasının çok yakından tanıdığı bir isim.
Aşina biri.
Ki bizler de.
Bilen bilir, 34 yıl önce, "tasını-tarağını" alıp, kaçtı.
Niye derseniz, yaptıkları, işlediği haltlar yüzünden "kimsenin" yüzüne bakamaz haldeydi.
O gün, bu üniversite yönetimi ona kol-kanat gerdi.
Ama unutmuşa benziyor.
Hani bir söz var; " çiğ süt emmiş".
***
Gazete sütunlarında. TV ekranlarında.
Ki halen internet sayfalarında kendisiyle alakalı bir düzine haber var.
Öğrencilerin hakkındaki şikyetler de ayrı.
"Tacizci!" deniliyordu.
Günlerce öğrenciler üniversite kampusu içerisinde protesto eylemleri yaptı.
Pankartlar açtı; "Üniversitemizde tacizci hoca istemiyoruz."
***
Sonuç itibariyle!
Şunu söylemek istiyorum.
Bu yazıyla, "ne paralel yapıyı, ne de üniversiteyi" savunduğum çıkmasın.
Böyle bir niyetim de yok.
Olamaz da!
Bilakis, "Paralel Devlet yapısına" karşı olduğum kimi, "yolsuzluk ve usulsüzlüklerin de" ortaya çıkması gerektiğini ifade edenim.
Gayem, sadece burada, "resmin" net görülmesi gerektiğidir.
****
Velhasıl temmenim odur ki;
Keserle sapı döndükten sonra hesap da dönerken, hırsızlık yapanlarla birlikte, yağcılık yapıp torbalarını dolduranlar da ortaya çıkarılmalarıdır.
Hele hele yedikleri gırtlaklarından çıkarılmalıdır.
Onun için diyorum ki
Bu korku ve acelecilik niye?
Bırakın herkes görevini yapsın...
Varsa bir kirlilik. Varsa bir hainlik ve paralel yapı Devlet bağırsaklarını temizlesin.
O zaman ortaya çıkar, tezgh mı var, kirli tuzak mı, rüşvet mi, yolsuzluk mu?
Diyeceğim kimse "kirliliklerinin" üzerine laf yetiştirmek ve üretmekle örtü olamaz.