Sahi; "Birey" kimdir ve nasıl "birey" olunur? Ya da; "ferd-i hikmet"e nail olabilmek? Doğrusu; "sorular" net. Ama cevaplar noktasında "kapsam" geniş. Çünkü "çok kapsamlı" bir hayat hikâyesine sahiptir "Birey"! Ama özet ifade edersek; "Birey" insan ferdinin ta kendisidir.
* * *
Şöyle ki; "Tekildir". Zaten hayat felsefesidir "ona" ismi kâmil eden. O da şudur; herhangi bir otoriteye "biat" etmemesidir. Olup-biten neye hamiyet göstermişse ona karşı "kararlarını" kendi verebilme erdemliğidir. Takdir edersiniz ki; "Hayat" maratonunda insan için özellikle "birey" noktasında en zor etken "karar" vermektir. Ve o kararın "sorumluluğuyla" kendi varlığına biat etmesidir.
* * *
Yani kendi "hikmetine" sahip olabilmektir; "bireyin" hayat kararlılığı. İster pozitif ve isterse negatif olsun. Onu "güçlü ve kararlı" kılan en büyük etken "özgür" tavır koyabilmesidir. Bu da büyük bir sorumluluktur. Özellikle de "toplumda" özgür olabilmek. Ama velâkin bu özgür tavrın hikmeti de; "büyüktür". Çünkü "bireyi" böylesi "değer" vasfına sahip ise; "o toplum" gelişendir. En önemlisi; "sağlıklıdır".
* * *
Evet! Birey "özgürdür" ve kendine, düşüncesine, inancına ve etkin kimliğine "biat" edendir. Onun hayat kulvarında "köle" düşünce, kör felsefeye, "kişiliksiz" dokuya hayat yoktur. En temel ve kırmızı çizgisi "aklını" kullanmaktır. Disiplin, kararlılık ve sorumluluk. Bilir "özgürlük" güzelse, karşısındakine de 'özgürlük' şart. Bilir, "barış" varsa, bu karşısındaki için de "barış" olmalı. Bilir, istikrar, güven ve inanç varsa, karşısındaki için de geçerlidir.
* * *
Kişiliksizlik. İşgüzarlık. Ahlaksızlık. Erdemsizlik. Lakaytlık. Ve "adamcılık". Hainane düşünce. Onun hayat koşusunda; "bunlar" tabiri caizse kitabında yoktur. Çünkü kendi bilincinde; Gayret vardır, emek vardır, saygı vardır.
* * *
Peki; "birey" olmak. Ve sağlıklı toplum oluşturabilmek. Huzuru, güveni ve istikrarı yakalayabilmek. "Kendine" biat etmekle; mümkün mü? Hayır! Bu "vasfa" sahip olabilmek! Her gelişen ve çağdaş toplumun "olmazsa" olmazı olan "Eğitim"den geçer. Onun için de; "Birey" her alanda "eğitim" sahibi olması gerekir. Eğitimsiz "birey" kurumuş ağaca benzer. Eğitimli birey ise "meyve veren" ağaçtır.
* * *
Anlayacağınız; "Birey" düşündükçe, fikir ürettikçe, emek ortaya koydukça "büyür". Ve bu büyüme sirayeti doğal olarak da "yaşadığı" topluma etki eder. Coğrafyasında; "felsefe" olur. Ki en "birey" Anayasasında; "ahlak" hayat iksiridir. Eğer; "Ahlak-i" dokusu zehirsiz "şerbet" ise! Toplum o "güç kazandıran" şerbetin idrakindeyse; Ahali içerisinde "fitne, fesat ve bozgunculuk" yoktur. Günah ve inançsızlık. Kan, gözyaşı, şiddet, cinayet, zina, uyuşturucu ve fuhuş. Barınma göstermez.
* * *
Ama "Ahlak-i şerbet" zehirliyse. Bünyesinde "kirlilikler" hâsıl ise; "vay o bireyin" zihnine. Vay o toplumun "hal-i durumuna". Her türlü kötülük; Her türlü ahlaksızlık Her türlü ayırımcılık "kaçınılmazdır". Virüs gibi; "yayılım" gösterir. Bir süre sonra; "ne birey, ne toplum" diye bir olgu kalmaz.
* * *
Bugünkü yaşadığımız hal gibi. "Her türlü" olumsuzluk icra edilmekte. İster "birey" düzeyinde, ister toplum düzeyinde. İnanılmaz bir "erozyon" kâmil. Siirt'teki 7 kız çocuğuna yapılan "toplu" tecavüz. Pervari'deki "dehşet". Edirne'deki Ahlaksız Baba'nın 'kızına' göz dikmesi. İzmir'deki "fuhuş". İstanbul'daki "altın vuruş" diye tabir edilen uyuşturucunun sonu. Yolsuzluk, hırsızlık, kapkaç, rüşvet. Adam kayırma, görevden kaçma.
* * *
Velhasıl; "bugünkü" soluduğumuz toplumsal ve birey noktasındaki "hava" hiç de şerbetli değil. Zehrin ötesinde, zehir. Ne diyebiliriz ki; Gözegöl Köyü'nün İmamı 'görevinden' kaçıp, Şehir'de 'pinekliyorsa'. Keyf-e mayeşa düşüncesiyle İlçe Müftülüğü "olu" verip; İmamın ve Müezzinin bulunduğu Cami'ye "geçici" görevlendiriyorsa. Dostlar alışverişte görsün diye; Köy ahalisine "cumadan cumaya" öğlen namazını kılmak için "gitme" lütfunda bulunuyorsa. Bu milletin ve bireylerinin "hali' nice olur?
* * *
Dedik ya; "Eğitimli" olmak. Ama nerdeee. Bazen "eğitimli" olmak dağ başındaki okuma-yazması olmayan "çobandan" daha eğitimsiz olunuyor. Çünkü o eğitimde "birey" henüz "vasfına" ve sorumluluk duygusuna vaki olamamış. Ne diyelim; Biz birey olma yolunda halen koşuyoruz. Ne zaman yakalarsak o zaman "ben bireyim" diyeceğiz. Sizce de; "Öyle değil mi?"