BİRİLERİ KOLLANIYOR MU?
Eklenme: 7/15/2015 12:00:00 AM

Şu Yeni Cezaevi inşaatı…
İhalesi… Öncesi ve sonrasında "yaşananlar"
Pek tabi ki, "evveliyatı" dâhil…
Tam bir; "şeytan" üçgeni misali, mevzular içeriyor.
Derler ya; kimin eli kimin cebinde, kim kimi kolluyor, babında?
Hadise!…
Bir kaç gündür yerel medyanın gündeminde.
Konuşuluyor.
Yazılan, çizilen, konuşturulan çok.
Herkes.
Meselenin bir noktasında; "fikri beyan" da bulunuyor.
Ama!.. Ne hikmetse; "sorumlular" noktasında, tık yok.
***
En önemlisi de!
Etkili ve yetkili zevatın ketumluğu…
Çünkü bu mevzunun ilk hamlesinde; "Polis ve Adliye" konuştu.
Birazdan, anlatacağım hikâyenin teferruatını.
Ama bu konuşmanın ardından; "taraflar" konuşmaya başladı.
İbrenin yönü değişti. Lakin "hak ve hukuk, adalet" mekanizması, duraksadı.
Neden?
***
Evet.
Yeni Cezaevi inşaatı… İnşaat sektörü; "bu konuda" hayli duruma vakıf…
Siyasiler de. Vaka üç yıl öncesine dayanıyor. Hatta daha da ilerisi var.
Malumunuz üzre dediler ki, E Tipi cezaevini müze yapacağız.
12 Eylül'ün "vahşetinin" mabedi diye.
Nitekim. 2010'daki, referandumda Erdoğan'ın 2011'deki seçim vaadinde ki son, Cumhurbaşkanlığı seçiminde sözü vardı; "Burası müze olsun" diye.
Bu müjdeyi verirken…Bir müjdesi(!) de; "Yeni cezaevi" yapılacak oldu.
İşte o Yeni Cezaevi inşaatı.
***
İhale Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılmış.
Bedeli yüksek. Çünkü Yeni Cezaevi projesi, "ilkleri(!)" barındırıyor.
Eee. Diyarbakır'a reva görülen bu…
Bazılarının memleketinde; fabrikaların bacaları tüter. Bizde, cezaevi, kalekol inşa edilir.
İşkencehaneler üretilir.
Zihniyet meselesi.
İhaleyi ilk alan firma İpek Serel A.Ş…
Kamuoyuna yansıyana göre bu firma; "bir süre önce", inşaatı terk edip kaçmış.
Tabii geride; yüzlerce borçlu bırakarak…
Kaçışı. İşi yarım bırakışıyla ilgili; "çok şaibeler" var.
Firma bu konuda henüz konuşmuş değil; "neden işi bıraktı, neden terk-i diyar ettiğiyle" alakalı.
Ama denilene göre; “ödenek sıkıntısı”
***
İşte bu noktada…
Firma, Diyarbakır'ı terk ederken; "borç" takmış. Yani inşaat sektörün birçok kesimine…
17 milyon lira civarında "piyasaya" borcl imiş?
Hatta, firma ile alacaklılar "mahkemelik" olmuşlar.
Yani meseleden; "sağır sultan bile" haberdar olmuş.
Nihayetinde.
Cezaevi inşaatının bitirilmesi için "ikinci bir ihale" yapılıyor.
Ne hikmetse.
İşi bırakıp kaçan, ödenek yok diyen; "geride yüzlerce" borçlu bırakan; İpek Serel A.Ş bir başka firmayla işbirliği yaparak "ihaleye" giriyor.
Ve ne garip ki, "ihaleyi" alan firma oluyor.
Ki bu evrede; "diğer" firmaların itirazları, kabulsüzlükleri oldu ise de sonuç itibariyle iş firmada kalıyor.
Firma; "işbaşı" yapıyor.
***
Alacaklılar durumdan haberdar oluyor.
İddiaya göre; bunun üzerine firma sahipleriyle görüşmek üzere "kaldıkları" otele gidiyorlar.
"Alacaklarını" istemek üzere!
"Vay sen misin" borcunu isteyen.
"Siz kimsiniz" denilerek, kapı dışarı edilmek istenilmiş.
Derken şikâyet konusu üzerine vaka Polis'e intikal ediyor.
Lakin mevzuu bir anda "ters köşe" olup; "tehdit ve şantaja" kulaç attırılıyor.
Alacaklarını istemeye gidenler, paramızı verin diyenler; "suçlu" pozisyonunda, gözaltına alınıyor.
Organize Şube Müdürlüğü ekipleri.
Ev ve işlerleri; Aranması, silahlar, mermiler.
Çok sayıda kişi; "gözaltı ve mahkemeye" gönderiliyor.
"Yavuz hırsız misali."
Ama kimse tutuklanmıyor herkes "serbest bırakılıyor"
***
Durum bu seyirde ilerken emniyetten basına bilgi notu intikal etti.
Mevzuuyu kamuoyuyla paylaşma adına.
Denildi ki; "Cezaevi İhalesini alan firmayı, ihaleyi alamayan ikinci firma tehdit etti ve şantaj yaptı"
Savcılık da aynı paralelde; bilgi notu aktardı.
İşte; bu evrede herkes duruma muttali oldu.
Ki biz de.
Şimdi alacaklarılar. Dolandırıldıklarını söyleyenler. Paralarını istemeye giderken; "kumpasa" geldiklerini ifade edenler; "medyada" konuşuyor.
Nitekim STK'lar. Ve Siyasi parti idarecileri de; "Nasıl bir hukuksuzluk ve keyfiyet arzı?"
***
Soruyorlar.
Mağdur iken; suçlu edildik.
Alacaklı iken, şantajcı edildik.
Üç yıldır yargıda "hakkımızı" arar iken, bugün "masumiyetimizi" ispata çalışıyoruz.
Alın terimiz, el emeğimiz, malımız-mülkümüz, eşyamız "heba" edildi-gitti.
Nerde; Devlet. Nerde, hak, hukuk, adalet…
Nerdeeee?
Etkili ve yetkili zevata çağrıları var.
Üç yıldır mağduruz.
Bu mağduriyetimizi giderecek makam yok mu?
Sahi yok mu?
Bu arada bu kadar iddia ve ifadeler, dillendirilirken.
Dikkatimi çekti Emniyet ve Savcılık; "ortaya dökülenlerle" alakalı bir işlem başlattı mı?
Yoksa!
Bir iddia mı bu… Kesin değil. "Kayırma mı söz konusu."
Göreceğiz.
***
Ama!
Her halükarda bu mevzu "bir hayli" pis kokular veriyor.
Temizlenmesi lazım aksi takdirde; "çok kişi vebal" altına girebileceği gibi…
Sorumlu makamlar da kendilerini ciddi "şaibelerden de" kurtaramazlar.
Çünkü bir hayli "spekülasyon" söz konusu.
O'nun için kimse belli bir nokta için; "devşirmede" bulunmasın.
Şimdilik bu kadar diyelim.
Gerisi bilahare….
PAZARLIK KÜLTÜRÜ!
Bakalım…
AK Parti-CHP görüşmesi.
Ne diyor Başbakan.
Önce O'nu bir kaydedelim.
Diyor ki; "Dostane, samimi ve ciddi" bir atmosferde geçti.
Yani; olması gerektiği gibi…
İyi de Demokrasinin "gerekliliği de" bu değil mi?
Daha net.
Uzlaşı ve Koalisyon kültürü bunu gerektirmiyor mu?
Gerektiriyor…
Zaten aksi durum beklenmez! Olursa; "kendini" inkâr olur…
Şunda hem fikir değil miyiz?
Sandık… 7 Haziran seçim sonuçları.
"Koalisyon istiyorum. Uzlaşın. Tekçi olmayın."
Eee.
Bunun da gerekliliği; "uzlaşma" olduğuna göre.
***
Ana ilke.
Ve karşılıklı güven tesisi.
Diyalogun; uzlaşı kültürüyle karşılıklı saygı'dan geçmez mi?
Geçer.
Hizipleşme.
Kamplaşma.
Ötekileştirme; "kabul" görmez bu evrede.
Fikri de, zikre de "saygı" ister.
İşte bu noktada görülmeli Davutoğlu-Kılıçdaroğlu görüşmesi.
Dün de; MHP lideri Bahçeli ile görüşme oldu.
Tavır.
Görüşmenin basına yansıyan resmi…
Aynı.
Aslında mesajlar nettir; "tabi araya" fitne girmezse.
***
Yoksa!
Davutoğlu kendi aklıyla hareket etse.
Akademik zihniyle kalsa.
Seçmenin de.
Parti tabanın da, vekillerinin de "ortak" tavrıyla uzlaşı kültürünü "koalisyon hükümetiyle" noktalandırır.
Eğer ki; "üst akıl'a" takılmaz ise.
Çünkü Davutoğlu'nun siyasi mayasında.
Genel kültüründe.
Ve zorunlu istikametinde; "dışlayıcılık" yoktur.
Zaten olsa idi şu sözü ifadede "imtina" ederdi "Her parti millet iradesini temsil eder" demezdi.
***
Ki bu mesajı; MHP'ye de aynı zamanda.
Lakin.
MHP daha sandık açılır açılmaz; "dışlayıcı" politika üretmeye başladı.
Özellikle; HDP'ye yönelik.
Şimdi; HDP'de 80 sandalye sahibi. MHP'nin ki de, aynı. 80 sandalye.
Var mı ötesi; yok.
Aslında AK Parti'deki eğilim, istem MHP'li bir koalisyon!
Ancak, Davutoğlu'nun ilk tur görüşmesindeki "mesajı" MHP'nin dışlayıcı siyasetine yönelikti.
MHP kadar.
HDP'de ülkenin ve milli iradenin "temsiliyet" sahibidir.
***
Neyse!
Liderlerin; "görüşmeleri."
Karşılıklı söylemleri.
Aslında "sonucun" sadece yüzde 20'sine tekabül eder.
Geriye kalan yüzde 80'lik bölüm…
Tamamen koalisyon görüşmelerini yürüten "anahtar adamlarda".
Maharet burada.
Ne denir.
Liderler "ilkeleri" dillendirir.
Detayları, mevzunun teferruatını ise "anahtar kadro" çözer-irdeler.
CHP. AK Parti. MHP ve HDP'deki isimler; "az-çok" ortada.
Ama, görülen o'dur ki; "bayram sonrası" siyasi hareket "anahtar kadro" üzerinde, cereyan edecek.
Bakalım; ne kadar becerikli olacaklar.
***
Eee.
Pazarlık masası.
Bakan'dan, Genel Müdüre.
Hatta, Vali'den kaymakama kadar uzanan; "bir pazarlık".
Önemli olan "pazarlıkta" mesenin çözüm bulması.
Öyle ya bir mağaza'da en baba; "ürünleri" sergileyebilirsiniz.
Al banisi olabilir.
Patron da keza…
Ama tezgâhtar "ehil" değilse; müşteri geldiği gibi çıkar. Alış-veriş te olmaz.
Bunun için de; "anahtar kadro" önemli.
Neyse!
Bayram sonrası "tezgâhtarların" becerikliliğini göreceğiz.
***
LAF ETTİ, GÖREVDEN ALINDI?
MHP'li Yusu Hallaçoğlu.
Görevden alındı.
Neden?
CHP'ye "O malum" sıfatı yakıştırdığı için.
Neydi bu sıfat?
"CHP Dinsiz bir parti…"
İyi de.
Bu "yakıştırma" ilk kez ifade edilmiyor ki?
İlk söyleyen de, Hallaçoğlu değil.
Kimler demedi ki?
Bahane!
***
Açın arşivleri… Yazar-çizerin mevkutelerine bakın.
Siyasilere… Milletvekillerine..
Başörtüsüne.
Dini ibadetlerle ilgili; "vesayetin" hükümran olduğu döneme bakın.
Görülür; CHP'nin nasıl "din" düşmanlığı ve karşıtlığı içerisinde olduğu..
Ve buna karşı; kimlerin ne söylediği…
Doğrusu!
Bu mevzu neye benzedi biliyor musunuz?
Vesikalıya, "vesikasız" demek gibi…
Anlayan anlar..
Bahçeli arşivine baksın; "görür" ağzından çıkanları.
Gerçi diyeceksiniz ki, 7 Haziran sonrası ne söylediğini kulağı duymuyor.
Hakikatten de öyle.
Bilmem bir check-up ihtiyacı yok mu?
Olmalı…
Hele bir koalisyon turları bitsin…