Maşallah! Nazar değmesin; ülkemizin hal-i ruhiyatına! Düşman başına. Vaziyet tar-u mar. Vuku bulan hadiseler bir değil, iki değil. Düzine düzine! Saat başı "bir mevzunun" bombası patlıyor. Gündem "üretim" fabrikası gibi! Doğrusu mesleğimiz açısından; "aktif" bir durum. Konu ve eleştiri oku yöneltebileceğimiz mevzuu sıkıntısı yok! Ciddi bir "bonkör" ortam hâsıl! Seç-beğen misali. İşte! Bir haftayı daha devirdik. Yeni bir haftaya giriyoruz. Bugün pazartesi. Yeniden "gündemin" yoğun trafiği içerisindeyiz. Ki son günlerin "iki önemli" hadisesi!
* * *
Birincisi; Güneydoğu'da "hız" alan operasyonlar. Ve buna paralel olarak yaşanan "şiddetli" çatışma ortamı. Buna karşı; sergilenen sivil tepki. İkincisi de; Uluslararası mevzu. İsrail'in İnsani Yardım Gönüllülerine yönelik icra ettiği "devlet terörü". 9 İnsanın "şehit" edilmesi! Türkiye şuan için bu iki "hadisenin" çıkmazında. Özellikle siyasal iktidar iki aşılmaz görünen mevzunun "üstesinden" nasıl gelecek; bilinmez! Ama görünen odur ki; Gerek dünya kamuoyu nezdinde. Ve gerekse içyapısında; "ciddi" bir tartışma ve dinamikleri "işleten" bir hareketlilik söz konusu. Tabi bir de merak sorusu; "Çözüm" hakların kazanımıyla mı olacak? Yoksa geçmişte olduğu gibi; "bırak öyle" kalsın mı olacak?
* * *
Doğrusu; İsrail-Filistin. Ya da Gazze-Hamas. Kısacası "Ortadoğu'daki" yeni siyasal strateji belki biraz "durağan" kalabilir. Ama Güneydoğu için! Kürt meselesi ve PKK'nın mevzusu. Hiç de; "durağanlık" bir duruma tahammül etmediği gibi. Çözümün ve sorunların aşımının artık "ivediden" öteye; "aciliyet" istediği gerçeği hâkim. Bunun için de; Siyasal iktidar kadar! Taraflar da; özellikle Kürt sorununun siyasi kanadı. Karşılıklı "ellerin" çözüme yönelik güçlendirilmesi gerekir.
* * *
Bakınız! Barzani 6 yıl aradan sonra; Türkiye'de! Hem de; "en üst seviyede" ağırlanıp-görüşülüyor. Burda; Kuzey Irak'ın "bağımsız" yapısı. Ve PKK'nın bölgedeki aktifliği. Soruna "tarafların" ortak fikriyle; çözüm bulunması. Bu anlamda "önemli" bir görüş bütünlüğü; dünkü mesajlarda görüldü. Ki; TRT 6'daki Barzani mülakatı onu gösterdi. "Demokratik Açılıma (samimi yolda işlerse şartıyla) destek veriyorum" dedi. Ahmet Türk ve Selahattin Demirtaş'la görüşmede "destek temennisinde" bulunduğunu. Tabi Barzani "önemli" bir ayrıntıyı da; kırmızı çizgi olarak gösterdi. "PKK sorunu" da masaya alınmalı. Çözüm "siyasidir".
* * *
Evet! Sorun tartışılmaz bir şekilde; "şiddet" trendinde. Bunun "dinmesi" gerekir. Bence; Ne siyasal iktidar, ne de BDP. Süreci "alevlendirecek" siyasi söylem ve "suçlayıcı" ifadeler kullanmamalı. Daha soğukkanlı, daha sağduyulu ve daha "ılımlı" bir çözüm aklı üretilmeli. Sonuç itibariyle; "Şiddet, kan, gözyaşı, bomba-silah" huzuru, güveni, istikrarı getirmemiştir. Daima "huzursuzluğu, güvensizliği, kavgayı ve şiddeti" üretmiştir. Onun için de; "akla ziyan" yaşatılan süreçten artık dönülmeli. Çünkü yarım asırdan beridir "denenen denendi, yapılan yapıldı?". Ama bir arpa boyu "çözüme" gelinmedi. Demek ki "tercih" edilen yol çözüm yolu değildir. Demokrasi, Özgürlük, Haklar, Eşitlik ve İnanç hürriyeti. Ancak "çatışmasız" bir ortamda barışın teminiyle mümkün.
* * *
Dün bir okurdan mail aldım. Daha doğrusu bir eğitimci; dün yaşadıklarını kaleme almış. "Başörtü" zulmünün halen "icra" edildiğine ilişkin. Tabi bir de; toplumsal duyarsızlığımızı da dile getiriyor. Geleceği için savaşım veren çocuklarımızın "sınav" maratonuna bizlerin nasıl "engeller". Dahası; "köstek" olduğumuzu anlatıyor. Hasanmehmetoğlu21 rumuzuyla gelen mailde aynen şöyle diyor:
* * *
SBS VE RUKEN
Sınavda görevli olduğum için okula erken gittim. Aslında bu gidişin bir nedeni de tanıdık biriyle karşılaşmamaktı. Adet olmuş tanıdık birilerinin oğlu, kızı, yeğeni sınava girecekse hocam hangi sınıftasınız bizim çocuklarda sınava girecek diye seslenmeler. Bina sınav için hazırlanmıştı ama temiz değildi. Görevli olanlar tek tek gelmeye başladı. Selamlaşma ve kısa bir sohbetin ardından kuralar çekilip görevliler sınav salonuna alındı ardından öğrenciler binaya alınıp salonlara yönlendirildi. Öğrencilerin büyük çoğunluğu ilk defa bu okula geldikleri için heyecan içinde salonlarına yöneldiler. 2 saat sürecek olan bu sınav onların dönüm noktasıydı mutlaka başarmalıydılar. Ailenin ve okulun onlardan beklentisi bu yöndeydi. Optik formlar ve sınav kitapçıkları dağıtılıp sınav saat başında başladı. Sınav salonu sınav için uygun değildi.
* * *
Haziran sıcağında 20 öğrenciyi 100 soru ile 2 saat bu salonda sınava tabi tutmak uygun değil. Güneş alan salon sınav sorularının zorluğuyla birleşince terleyen öğrenciler peçete, ıslak mendil ve su ile serinlemeye çalıştılar. Okulun yan tarafında yükselen inşaatta çalışan işçilerin sesleri, çekiç ve demir testereden yayılan sesler ve koşun, koşun top oynayalım diye bağıran küçük çocukların gürültüsü kesilmeden megafon ile overlokçu geldi sesleri arasında sınav devam ediyordu. Sınav başlayalı 40 dakika olmuştu yaşı 45 civarında olan iri yarılı yakasında bakanlık görevlisi yaka kartı bulunan görevli içeri girdi ve salonda bir tur attıktan sonra başörtülü bir kız öğrenciye;
* * *
Sen öğrenci misin diye sordu. Evet, öğrenciyim cevabını alınca Okula böyle mi gidiyorsun dedi öğrenci hayır deyince başörtünü çıkar dedi. Ve öğrenci kendi yaşıtları olan 19 öğrenci ve 2 görevlinin yanında süzülüp dışarıda başörtüsünü çıkardı. Sınav için geri dönüp yerine oturdu belliydi ürkmüştü elleri titriyordu bir süre tepki vermeden sorulara baktı. Zulüm her yerdeydi öfkesini yutup kalemini eline alıp soruları çözmeye başladı. Yanına gidip teskin etmeye çalıştım ama nafile gözünden süzülen gözyaşı ismi Ruken olan öğrencinin psikolojisini anlatmaya yetiyordu. Yaşananlar trajedi. İnancının gereği olan örtüsünden dolayı 15 yaşındaki bir öğrenciyi 19 yaşıt öğrenci içinde rencide etmek, dalga geçmek ayrımcılığa tabi tutmak zulümdür. Başka söze gerek var mı?
* * *
Evet! Başka söze gerek var mı; var? Türkiye "haklar ve inançlar" noktasında hala "kör ebe" ise. Deve kuşu misali "gerçeklerden" kaçıyorsa. Biz toplum ve halklar olarak; hep "zulme" ve şer'e mahkûm olacağız. Bugün yaşadıklarımız; "zulüm" değil mi?