BU AYIP BİTMELİ?
Eklenme: 9/28/2009 12:00:00 AM

Ne güzel; kendi kendime kurgulamıştım. Haftanın ilk gününde; 'şöyle' güzel ve insanın içini açan; konularla hasbi-hal etmeyi. Hem sizlerin 'moralini' biraz yükseltmek, hem de 'kafamı' bir nevi 'kötü ve karamsar' düşüncelerden uzak tutmak için. Farklı bir 'yazı' geliştirme niyetiyle; Diyarbakır tarihinde ilk kez açılan 'Oto Show' fuarının ihtişamını! Mankenlerin 'vücut' ritmi ve 'açılımla' alakalı fikirlerinin; muhteşemliğini aktarmak. İl Valisi Hüseyin Avni Mutlu ile Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'in 'nazar değmesin' birlikte resimlenmesini okumak. Fuarın en gözde 'aracında' poz vermeleri esnasında 'en genç kim' atışmasındaki 'keyifli' sohbetin detayını konuşmak! Birbirinden 'şık' otomobillerin 'al benisiyle' baş döndüren, iç gıdıklayan, 'param olsa da alsam' dedirten havayı sizlerle solumak.

***

Ve aynı akşam, Altındağ Dinlenme Tesislerindeki 'nikâh' törenindeki görüntü. AK Parti MYK Üyesi Necla Hattapoğlu'nun mutlu gecesini konuşmak. Oğlu Cihan Hattapoğlu, Nuray Kölmük'le 'hayatını' birleştirdi. Çiftlerin nikâh şahidi Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf ile İl Valisi Hüseyin Avni Mutlu'nun renklilikleri. Tabi ki 'nikâh' esnasındaki 'esprileri'! Ve Vali Yardımcısı Suat Seyitoğlu ile 'Kanka' oluşumuzu, Vali Mutlu'nun 'Sağırların el işaretleriyle' tanımlaması. En önemlisi; kentin dinamikleriyle bir arada olup, hasbi-hal etmek! Bunlara kendimi kurgulamıştım, satır aralarını genişleterek; aktarmak istedim. Ama olmadı. Hani derler ya; 'evdeki hesap çarşıya uymadı' misali. Bizim de bu kurgumuz çarşıdaki hesaba uymadı.

***

Zorunlu bir istikamet gelişti. O da; 'siyasi linç' oldu. Yani Diyarbakırspor'un Bursa deplasmanında "uğradığı' dehşet oldu. Evet. Bursaspor-Diyarbakırspor karşılaşmasıyla alakalı 'olup-biteni' analiz etmede; kavram kargaşası yaşıyorum. Tribündeki 'sloganlar', açılan pankartlar, dökülen küfürler. Atılan taşlar, kan-revan içerisinde kalan çoluk-çocuk, yetişkin. Ve 'tribün terörüne' çanak tutanların şiddeti iştahlı bir şekilde icra etmeleri! Ne diyeceğimi bilemiyorum? Hangisine 'veryansın' edeyim, laneti 'kim-kimlere' yağdırayım. Kendime hedef seçip kimin üzerine yürüyeyim? Ya da 'kahrolsun' kelimesini kimlerle eş değer cümlede kullanabileyim diye düşünüp durdum.

***

Çıkmaz bir sokak misali durdum kaldım. Bilmezlik içerisinde. İnanın derin bir ruh ikilemi içerisindeyim. Çünkü Bursa'dan 'gelen resimler' hiçte hoş görüntü vermiyor. Diyeceksiniz ki; mevzu bugüne münhasır değil. Daha bir kaç hafta önce; Diyarbakır'da 'benzer vaka' yaşanmadı mı, tribünlerdeki taşkınlık, sahaya inmeler. Cadde ve sokakları 'savaş alanına' çeviren olaylar. Ya da; Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray! Veya başka ülkelerde bu tür 'tribün' terörü yaşanmıyor mu? Yaşanıyor. Doğru! Ama 'vakanın' şekli ve provokasyonun işleniş biçimi farklı. Buradaki 'durum' siyasal düşünceye bağlı. Yani 'ideolojik' bir tepki geliştiren vaka!

***

Bu da 'salt' Diyarbakır'a özgü geliştirilen bir 'saldırı'! Tabi bu mevzuyu icra eden bir tek de Bursa taraftarı değil. Diyarbakırspor'un 'deplasmandaki' tüm karşılaşmalarında benzer görüntüler 'mutat' bir şekilde bizlere yansıtılıyor. Hem de 'şiddetli' bir şekilde. Sıradan ifadeler oldu; 'Kahrolsun PKK'lılar. PKK'lılar dışarı. Şehitler Ölmez, Vatan Bölünmez. Apo...'! Sanki Diyarbakır ve Diyarbakırlılar 'başka bir ülkeden ve milletten'! Diyarbakır yöneticisinin dediği gibi; 'Sanki Ermenistandan geldik?' Aslında; bu durumun müsebbipleri 'o sloganı' atanlar değil. Şiddete 'eğilim' gösterip, kafaları yaran, kan ve gözyaşına 'hikmet' gösterenler de değil.

***

Erman Toroğlu'nun dediği gibi; 'bunlar tribün teröristi' değil, toplumun teröristleri. Onlara bu 'düşünceyi ve eylemi' haklı gösteren siyasal düşüncelerin sürekli 'körükleme' göstermesidir, asıl müsebbip. Güneydoğuluyu, Kürtleri 'ayırım' gözetmeden, 'potansiyel suçlu' olarak gösterme gayreti içerisinde olan zihniyetin ürünüdür. Ve bu zihniyeti sürekli elde tutmadır. İnkârcılık 'üzerine' kurgu geliştiren ve Kürtleri 'PKK'lı' olarak gösteren düşük fikirlerin 'kabul' görmesidir. Yoksa farklı bir 'husumet' gelişebilir mi? Türkle-Kürt'ün, sokaktaki 'Ahmetle-Mehmetin' bir birinden alıp-veremediği ne? Hiçbir şey! Bin yıllık bir geçmişe ve kardeşliğe sahip olabilmesinden öteye ne var?

***

Evet! Spor'un milyonları peşinde koşturan en sihirli kolu olan Futbol müsabakalarına 'düşürülen' bu çirkin gölge 'vahim'! Aslında sporun mantalitesini beyinsel anlamda, düşük seviyede algılama özürlülüğü içerisinde bulunanlardır; 'ortamı' geren. Düşünmüyorlar! Sporun mantalitesindeki temel taşların 'centilmenlik, dostluk, kardeşlik, hoşgörü ve sağduyu' olduğu. Hırsın ve mücadelenin de başarı ve kazanımın vazgeçilmez unsurlar teşkil ettiğini. Maalesef! Göz ardı edilen bu gerçeğin ötesinde, seyirlik ve temaşa, eğlence özünü de 'bahis, iddia' gibi kumar bağımlılığı almıştır. Anlayacağınız, ideolojik saplantı, kumar ve şiddet 'derin' bir hamur oluşturmuştur!

***

Evet! Tribündeki 'siyasi ve ekonomik' derinlik arz eden 'teröründeki' itici ve körükleme mekanizmasının önü alınmalı. Aksi takdirde 'Bursa'da' yaşanan ve yaşatılmak istenilen 'kahrolası' kışkırtma 'dalga-dalga' gelişir ki. Maazallah. Önü alınamaz 'boyutlara' ulaşır! Hastalık ve virüsün bulaşma alanı belli. Onun için diyorum ki; 'bir toplumun çöküşü, çok sayıda insanın köprüden atlamasından mı anlaşılır, yoksa atlayıp ölmelerinden mi?'. Elbette ki birincisinden anlaşılır! Öyle ise! Herşey ulu orta yerde. Çünkü 'ölseler de ölmeseler de köprüden atlamaya niyetlenmeleri yeterlidir'!

***

Ki bu niyet de, 'Bursa' tribünlerinde kendini 'aleni' bir şekilde gösterdi. O zaman bunun 'ivedi' ve derin bir düşünceyle 'irdelenmesi' gerektir. Ve aynı minvalde 'çözüme ve engellemeye' yönelik yaptırım hamleleri geliştirilmelidir. Bunu yapacak da, siyasal iktidardır. Futbol Federasyonu'dur. Kulüplerdir ve o kulüplerin başkan ve yöneticileridir. Ve karşılaşmaları yöneten 'düdük sahibi' hakemlerdir. Tabi ki; Bursaspor-Diyarbakırspor maçını yöneten 'hakem' gibi düşünenler değil. Çünkü o tezahüratlar ve havada uçuşan cisimlerin yarattığı 'şiddet' ortamını bir ölçüde giderebilme anlamında 'anons' yaptırsaydı. Hakem aciz kaldı. Kalmasaydı belki; birilerinin kafası kırılmazdı, ortam da bu kadar vahim dereceye gelmezdi.

***

Bir de; 'tahriklere' bizim taraftarlarımızın ve yöneticilerimizin gelmesi de kabul edilemez? Buna etki-tepki diyebilirsiniz! Ama bu sorunu çözmeyeceği gibi, haklı da çıkarmaz! Önemli olan 'bizim centilmenliğimiz' ve bu yöndeki tavrımızdır. Çünkü unutmamamız gereken 'adımızın bir türlü dokuzdan sekize' inmediği. Bu anlamda "iğneyi' bir de kentimize batırmamız gerekir. Şöyle ki; dün gece ulusal televizyonların spor haberlerini izlerken, bir ayrıntı dikkat çekiyordu. Ayrıntı şöyle: Bursaspor Kulüp Başkanı Diyarbakırspor Başkanı Çetin Sümer'den 'özür' diliyor. Ve yaşananlardan dolayı 'üzüntüsünü' aktarıyor. Tam bu esnada yöneticimi taraftar mı kestiremediğim biri 'tepki gösteriyor?'! 'Bunun bir de Diyarbakır'ı var. Diyarbakır'a geldiğinizde görürsünüz?'!

***

Hayır! Yanlış, kabul görmez ve itici bir düşünce. Diyarbakır'ın 'kültüründe, misafirperverliğinde', ağırlayacağı her kim olursa olsun mütevaziliği haki olur. Onun için; 'bizim' Bursaspor'a ve Bursasporlu taraftarlara ve Bursalılara 'karşı' bir husumet, kin ve garez içerisinde girmemiz kabul edilemez. Zaten bize de yakışmaz. Biz onların yaptığı yanlışı yapmayacağız, bilakis onları 'mahcup' edip, güllerle, çiçeklerle, sevgi ve muhabbetle ağırlayıp-uğurlayacağız. Ki 'kardeşliğin' nasıl icra edilmesi gerektiğini görüp, anlasınlar. Ve bilsinler ki, sporun, futbolun mantalitesi 'centilmenlik ve hoşgörü' olduğunu. Tabi 'her şer de bir hayır vardır' düsturuyla; Diyarbakırspor camiası 'kenetlenmeli'! Bursa'da olup-biteni unutup, yenilgiyi de geride bırakıp. Hedefe odaklanıp, maddi imkânsızlıkları bertaraf etme noktasında düşünce ve güç birliği oluşturmalıyız. Çünkü gün; birlik ve beraberlik günü olduğu gibi 'bu ayıp' artık bitmeli!