Elektrik kesintisi ve voltaj dalgası "rezaleti" kepazeliğiyle hız kesmiyor!
Ful, estiriyor "terörünü".
Dün meseleye "dikkat" babında, yazım oldu.
Derler ya;
"Bir dokun, bin ah işit" misali!
Yazımdan sonra onlarca mesaj aldım.
Telefon, faks, e-mail ve bizatihi ziyaret; "lütfen sessimiz olun" diye!
***
Ama ne var ki;
Kangrenleşen bir hal alan "Elektrik kesintisi ve voltaj dalgalanmasına" yönelik meseleye, çözüm yok!
Bu meyanda; küçük bir emare bile söz konusu değil!
Etkili ve yetkililer ketum vaziyette!
Tabi yapılan kısm-i açıklamalar var, o da "derde derman" doyurucu değil.
En garip hali rezalet ise;
"Sorumlulukta" herkesin topu taca atma gayretkeşliği içerisinde olması.
Klasik savunma; "bizden, kaynaklanmıyor."
***
Dün ifade ettim;
Kurumlar siyasilerin "hikmetiyle" politize olunca, "iş üretmekten" çok, koltuk sevdalığına, hikmet olmuşlar
Eee.
DEDAŞ, altı ayda bir "Müdür" kaosu yaşarsa.
Hele hele; 10 yılda, "10 müdür" eskitirse!
Üstadın ifadesiyle "hali vaziyette böyle olur".
Merak ediyorum;
Her fırsatta olup-biten mevzulara arz-ı endam eden, siyasilerimiz nerdeleeer?
Neden çözüme yönelik;
Bir açıklama ya da, "baskı" olabilme gayretkeşliği içerisinde değiller?
Ne diyelim;
Galiba iş halka hizmete yani asli görevlerini yerine getirmeye gelince, "olağanlaşıyorlar".
Sağlık olsun.
***
Dün,
Çınar ve Mardin'de Bakan Mehdi Eker'e soruldu.
Kesinti, voltaj dalgalanması, nedendir, "çözüm yok mu" diye?
Bakan'ın savunması;
"Kaçak yollarla yapılan sulama kanallarından kaynaklanıyor."
DEDAŞ.
TEİAŞ ve diğer yetkililer de, "benzer" savunma içerisindeler.
Peki, mesele salt bundan kaynaklı mı, yoksa "alt yapı" zafiyetinden mi?
Ve tabi ki, "çıkar sağlamaya" yönelik, hesaptan mıdır?
***
Sormak istiyorum;
Şayet,
Denildiği gibi, Şanlıurfa'da 6 bin, Mardin ve Batman bölgesinde de, 3 bine yakın kaçak sulama kuyuları ve kanalları bulunuyorsa.
Ve buralar,
Enerji nakil hatlarından "trafolu" elektrik alabiliyorsa?
Bunlara kimse de; "siz neyin nesisiniz" diyerek dur diyemiyorsa?
Sahi,
Devlet nerde ya da "hikmet-i âliye" neye vardır?
***
Belki,
DEDAŞ müdürünün "o kadar gücü" ve yetkisi olmayabilir?
Ama Bakanın...
Anlayacağınız, birileri alenice "göz yumuyor".
Maddi mi,
Siyasi çıkardan dolayı mıdır, "bu sessizlik" bilemiyorum.
Ancak görünen odur ki;
Vebalini bu işte "günahı" olmayan benim gariban Diyarbakırlım.
Sadece vatandaşım, esnafım çekiyor.
Doğrusu,
Böyle bir vaka başka kentte, yaşansa idi!
İnanıyorum ki;
Seçilmişleri şimdi "ayağa" kalkmış yeri-göğü inletmişti.
***
Ne var ki;
Diyarbakır'da seçilmişlerin "gıkı" çıkmıyor!
Tabi bu lafım sadece iktidara mensup olanlara değil.
Muhalefettekilere de!
Bir de her siyasi meselede "ortak beyanatlar" veren, STK'lar!
Sahi onlar nerde?
Maddi ve manevi yönde,
Diyarbakır'a "yaşamı zehir" eden, kepazeliğe, "ketumlukları" nedendir?
İlla ki mesele "etnik kimliğe" yönelik mi, olacak?
Burda da,
Koca 2 milyon nüfuslu kentte, "yaşam" felç!
Bundan daha ala,
Hadise ve vahim mevzu olabilir mi?
***
Sanki
Diyarbakır ahilisinin "kaderiymiş" gibi.
Herkes, olup-bitene "dünden" razı ikmaliyle, "halka" bu "Çin işkencesini" reva görüyor.
Yuh.
Binlerce kez yuh diyorum, tıpkı Balıkçılarbaşı esnafları gibi!
Evet,
Dün aldığım mesajların yansıra, esnafla "hasb-i halim" oldu.
Tabi ki, haber merkezindeki arkadaşları da, görevlendirerek, "ahalinin" arasına gönderdim.
Tahribatın hal-i durumu ne diye?
***
Toplumun tüm ama tüm katmanları "burnundan" soluyor.
Solumayan
İki kesim var, az önce görevlerini hatırlattığım siyasiler ve STK'lar.
Diğerlerinde, öfke, sinir harbi diz boyu.
Pimi çekilmiş bomba gibi.
Bi dokun bin ah işit misali.
***
Dün, gün boyu özellikle;
"Hastanelerden" yoğun şikâyetler aldık.
Her an hastanelerde "toplu ölümlerin" olabileceğine ilişkin.
Özellikle hastanelerin "yoğun bakım" ünitelerindeki hastalar şuan için ciddi manada, "risk" altında.
Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi.
Ameliyat cihazları yanmış!
Yeni doğan bebeklerin alındığı ünitede, "ısı" yüksek.
24 derece olması gerekirken. Şuan 34–35 derecenin üzerinde.
***
Bebeklerin,
Sağlıkları açısında bu ne demek derseniz?
Bebeklerin ölümle burun buruna veya hastalıklı olarak yaşama göz açmaları demek!
Bunu uzmanlar söylüyor.
Yine birçok hastanede klimalar çalışmadığı için ağır hastalar adeta işkence çekiyor.
Yetkililer; cihazların zarar görmesinden kaynaklanan zarar 300 Bin lira.
***
Dağkapı'daki,
Çocuk Hastalıkları Hastanesi'nde durum daha bir vahim!
Yoğun bakım ünitesi,
Yaşam destek ünitesi ve yeni doğan bebeklerin alındığı ‘küvez’ler.
Bu ünitelerdeki cihazların tamamına yakını kesinti ve dalgalanmalardan dolayı sürekli devre dışı kalıyor.
Hastane; UPS cihazıyla soruna geçici çözüm bulmaya çalışılırken, bu cihazın da 20 dakikada bir devre dışı kalması "büyük tehlike" demek.
90 dolayında çocuk-bebek her an hayatını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya!
Yetkililer toplu ölümler yaşanırsa, bunun vebalinin altından "kimse" kalkamaz!
***
Özel hastanelerin hal-i durumu nedir bilemiyorum.
Şuana kadar, onlardan bir ses çıkmış değil.
Sessizlikleri, "sorunsuz" hallerinden midir?
Yoksa "aman ha" hasta kaybına uğrarız, düşüncesinden dolayı durumu saklı tutma gayretlerinden midir?
Velhasıl, halkın sağlılığı, işlerin aksaması, tüm bunların telafisi var mı?
Yok. Olamaz da.
***
İlginç olan vaziyetten biri de;
Diyarbakır!
Diyoruz ki, "dört bir tarafı" barajlarla çevrili.
Enerji'nin üretim merkezi ama gel gör ki, "her yaz, her kış" sıkıntı yaşıyor.
Yani varlık içerisinde, yoklukla yüz yüze!
Hep büyüyen Türkiye’den söz ediliyor.
Hatta siyasiler bununla övünüyor!
Maşallah.
***
Ama gel gör ki;
Türkiye’nin 16 büyük şehrinden biri olan Diyarı bekir bu rezalete, bu kepazeliğe "iliklerine" kadar maruz kalıyor.
Demek ki asıl olan sıkıntı "zihniyetteki" zafiyet ve büyümeme arızası.
Yani; zihniyet değişmedikçe, ufuklar ileriye ve halka hizmete yönelmedikçe!
Var olan bir anlam teşkil eder mi?
Yok.
O zaman vaki olan "zihniyet" değişmeli ki, "sorunlar" çözüm bulsun!