BU NASIL EZBER BOZMA?
Eklenme: 7/12/2010 12:00:00 AM

Haftanın ilk günü. Maşallah! Ülkemiz nazar değmesin; Hadiseler açısından bir hayli bonkör. Kaçarı-uçarı yok, hepsi "icra" mekanizmasında. Ne ararsan var misali; gündem akla ziyan işliyor. Ne diyelim? Meteorolojik havanın durumu deseniz ha keza; bunaltıyor. Tabiri caizse; "beyni" sulandırıyor.

***

Doğrusu; Ülkenin hadise bonkörlüğü, havanın da çöl sıcaklığı "kimyasal" birleşimle; tam bir dengesizlik icra ediyor. Sanırım onun içindir ki; Toplumun iç dinamiklerine fitne ve fesat aşılamak çok kolay oluyor. Sorgusuz, sualsiz bir şekilde. Nasılsa; "beyinler sulanmış" denilerek dayatılıyor. Bakınız! Bir kaç gündür; ciddi manada "üzerine" fikir üretiliyor. Kimine göre; "hadiseyi" ortaya atmak "ezber bozmak" imiş. Kimine göre de; böylesi bir hadiseyi tartışmaya açmak "zırvadan" öteye değil.

***

Neymiş bu beyin yoran mevzu. Şu; "Kürtlerle birlikte yaşamak zorunda mıyız?". İfade, cümledeki "kelimeler" hassasiyet itibariyle ağır. Kim bu sözün sahibi! Hürriyet'in "devrik amirali" Ertuğrul Özkök. Son iki yazısını da; bu konuya odaklı olumlu-olumsuz tepkilerle kurguluyor. Ve artık; "ağzımızı da" alıştırmalıyız. "Türklerle Kürtler birlikte yaşamak zorunda mıdır"?

***

Soruyor; "Eğer bu ortak iradeyi gösterip yaşayabileceksek, tabii ki yaşayalım". Ya değilseydi de ekleyerek, "Ama yaşayamayacaksak? Yaşayamayacaksak, artık adını koyalım" Doğrusu; Samimiyet. Hassasiyet. Ve en önemlisi; duygu empatisi. Önemli bir atmosfer oluşturuyor; bu hadisenin "ifadesinde". Onun için şu eksen beyni yoruyor. O da; "ifrat ile tefrit" arasında gidip-gelmemizdir. Özkök ciddi manada; "Türk bölücüsü". Tabi! Onun gibi düşünmeyen yok değil. Var. Zaten; "tez kaçanlardır" bu fikrin sahipleri.

***

Şöyle ki; Birlikte yaşarken baskı yöntemleri dışında yol bilmeyen. En güçlü benim. Benden üstün yok. Var olan üstünlük benim üstünlüğüm. Ziyan fikrinin ötesinde; "zora" girince. Kapısı zorlanınca. "Kes at" idrakiyle; "ayrılalım" diye mızmızlanır. Tıpkı; "oyun-bozan" çocuk gibi. Anlık duyguyla; hareket eder. Ve imhaya yönelir.

***

Şimdi düşünüyorum; "oyunbozan", Türk bölücüsü Özkök! Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bütünlüğünü tartışmaya açması. Kürtlerin ekseriyetinin dahi; "düşüncesinin" hiç bir yerinde geçmeyen. BDP'li Hasip Kaplan'ın da dediği gibi; "Türkiye'de tartışılmayacak bir şey varsa bu ülkenin birliği ve bütünlüğüdür" Orta yerde bulunurken, bu fikrin "ezber bozuculuğu" sanırım; "Kürtlerin" topyekûn imha etmesine hükümdür. Garip bir durumdayız! Bir taraftan "demokrasi" ve demokratik süreç diyoruz. Bir taraftan; Kürt sorununun çözümü için "ivme" kazanan yol haritası çiziliyor.

***

Türklerin de; "kanaat" sahipleri. Kürtlerin de kanaat önderleri. "Uzlaşı, barış, diyalog ve ateşkes, silahlar sussun, barış sağlansın" düşüncesinin mücadelesinde iken. Mehmetçik şehit olmasın. Dağdaki öldürülmesin. Çünkü hepsi kardeş ve bu ülkenin evlatları. Ana yüreği yanmasın, baba gözyaşı dökmesin. Coğrafya "ateş topuna" dönmesin. Ülke ve millet yekvücut halinde; "istikrar" icra etsin. Ortak akıl ortaya konulurken; "Vur kurtul. Ver kurtul. Öldür kurtul". Düşüncesinin yarattığı "ırkçı" atmosfere çanak tutmak; neye kâmildir.

***

Aslında; Özkök'ün "samimiyetsizliğinde" şu ihanetlik var. Özellikle de; "etnik" bölücülükle alakalı Kürtleri "mahkûm" etme düşüncesidir. Dile kolay; "Türklerle Kürtler birlikte yaşamak zorunda mıdır?". Irkçı bir ifade. Özü; Kindir, nefrettir, ihanettir, düşmanlıktır, hasımlıktır. Ana fikriyatıyla; "İnkârdır". Sormak lazım; Laik-anti laik. Özgürlüklü-gelenekçi. Zengin-fakir. Müslüman-Alevi. Laz-Çerkez-Zaza. Açık giyinen-kapalı gezen. Başörtülü-başörtüsüz. Ne yapmamız lazım. Bunlar da birlikte yaşamak zorunda mı?

***

Velhasıl; Pis kokuyor "ırkçılık". Hem beyne, hem zihne, hem de kalbe zarar. Düşünün; Etle tırnak olmuş bir millet. Bin yıllık geçmişe sahip. Kürt, Türk, Laz, Çerkez, Suni-Alevi. Medeniyetlerin "ağıyla" örülmüş bir coğrafyanın ahalisi. Bir zihniyet; "Ayrılalım" diyor. Gel de ayır. Ayırabilirsen. İstanbul'daki, Kürt ile Türkü ayırt. Ya; Ankara, İzmir, Bursa. Doğrusu! "Zırva tevil götürmez". Ama velâkin; "karışıklığa" da vesile olur. Hani şeytanın aklına taş düşürmek derler ya; işte o mesele.

***

Sanırım; Özkök, Rize Belediye Başkanı Bakırcı'nın "aklına" uydu. Hasımlığı, hısımlı kılma; fikriyle. Lakin onun potu. Salt Kürtler cephesinde değil, Türkler açısından da "akla ziyan" bir fikir. Bir ayrıntı da; Özkök'e "akıl" beli çıkanlar da duruma vazife çıkarıp "özgür düşünce" diyor. Hatırlatmak gerekir; Sorumluluğun cennet bahçesinde yetişir; "Özgürlük". Çünkü "o özgür" fikrin mutlaka ki; "sorumluğu" olmalı. Hissiyatı değil. Köşeye sıkışıp; "ben yokum" demek. Ya da; ilk öfkende "öldür bitsin" demek. Sorumsuzluğun "dik" alasıdır, bu sorumluluk.

***

Bırakın! Beyninizi ve beyinlerimizi; Kürt sorununun çözümü için. Yanan ateşi söndürmek için. Yaşadığımız kahrolası atmosfer için. Barışın, huzurun, güvenin, istikrarın. Eşitliğin ve herkesin "insan" olduğu vasfını idrak etmek için; "işletelim". Sizce; doğru olan ne? Güzel bir hafta dileğiyle.