Sizler için; "Aday mı" önemli.
Yoksa mensubu olduğu parti mi?
Cevabınız ne olur bilemiyorum.
Aday da, parti de olabilir?
Ama ben her ikisinin de "ciddiye" alınması gerektiğini düşünüyorum.
Teraziye birlikte alınmalı, öyle muamele yapılmalı.
Her ne kadar 'yerel seçimler' genelde adayın etkili olduğu seçimler olduğunu söyleniyorsa bile!.
Partilerin de en az aday kadar, hatta daha fazla "güven" tesisi oluşturduğunu da düşünmek gerekir.
Onun için de; Parti de önemli. Aday da önemli.
İkisinin "aynı portalde" bulunması ve o yönde başarı getirmesi; "kazanımın" tek koşuludur.
Yani olmazsa olmazdır.
***
Tabi bir de; şu "ikilem" vardır.
O da şudur.
Mesela; normal şartlarda bir adayı sever, inanır ve ona oy verebilirsiniz?
Ama öyle bir partiden girmiş ki "içinize" sindiremezsiniz.
Ve o partiye oy vermek istemezsiniz. Bir anda sevdiğiniz aday "dışlanmış" oluyor.
Sizin de "oyunuzdan" mahrum kalıyor.
Tam aksi mecrada; partiye gönül koymuşsunuz.
Ne var ki bu kez size sunulan adayı "benimsemiyorsunuz".
İçinize sindiremediğiniz gibi ne partiye ne de size layık biri olmadığını düşünüyorsunuz.
O zaman da; "oyunuza" ambargo uyguluyorsunuz.
"Sandığa gitmem. Ne ona ne de partisine oy vermem" diyorsunuz?
Bir anda küskünler kervanına katılıyorsunuz.
İşte böylesi bir ikilem yaygın olarak yerel seçimlerde yaşanmıyor değil.
Çok ciddi bir şekilde yaşanıyor.
Eğer bugün; anketlerde "kararsızlar-küskünler" yaygın vaziyette bulunuyorsa.
Var olan rakamlar partilerin bir önceki seçimde aldığı oy oranlarını yakalıyorsa; burada ciddi bir sorun vardır.
Bunun sebebi mucibesi de; "Parti ve Aday" tercihindeki dengesizliktir.
***
Önemli bir detay da;
Siz seçimi kazanacak Belediye Başkanı mı istiyorsunuz?
Yoksa iyi, düşünebilen, hileyi, hurdayı benimsemeyeni mi istiyorsunuz.
Dürüstlüğü, ilkeyi ve halka hizmeti şiar edinmiş Belediye Başkanını mı tercih ediyorsunuz?
Bilemiyorum. Ama bildiğim; "kazın ayağının" öyle olmadığı.
Çünkü kimi zaman ve yerde "güven" tesis etmiş başkan olacak aday sandıkta "kazanan" olmuyor.
Bakıyorsunuz ki; kazanacak aday seçimi kazanmış.
Ama 45 yıllık görev süresi içerisinde hiç de iyi başkanlık yapmamış.
Gelen-gideni aratır misali; sorunlar daha bir katmerleşmiş.
***
Bu minvalde muzdarip olan çok kent biliyorum.
Ki bu kentler arasında Diyarbakır da vardır.
Şöyle bir geçmişi "deşersek", kime umut verdik. Kim ne yaptı?
Yerel anlamda "şikayetçi" konumdaysak.
Bilinmelidir ki, bu şikâyetin müsebbibi salt bugüne münhasır değil.
10 yıl, 15 yıl hatta 20 yıl öncesindeki "zat-ı muhteremlerdir"!
Onun için; 29 Mart günü "gafil" avlanmamak lazım.
İyi düşünmek gerekir.
Çünkü burada ÖSS sınavı misali üç yanlış bir doğruyu götürmüyor.
Burda bir yanlış, hayatımızdan ve yaşadığımız coğrafyadan 5 yıl götürüyor.
Gel de; heba edilen o 5 yılı tüket.
***
Bakınız; Parti kadar aday, aday kadar iş başına gelecek kadro da önemlidir.
Anlayış, kapasite ve hizmet heyecanı.
Şehir kültürünü bilecek. İş yapacak projeleri üretebilecek.
Kentin; sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel "değerlerini" yaşayan ve bilen olmalı.
Onlara yeni ivmeler kazandırabilecek.
Ulusal ve uluslararası "tanıtım" noktasında beceri sahibi olabilecek.
Konuşan, üreten olmalı.
Yoksa benim partim, adayım kazansın da ne olursa olsun demek; 5 yılı heba eden "yanlışın" kendisidir.
Belli bir zaman sonrasında "şehir içinden çıkılmaz" sorunlar yumağı haline gelir.
Yaşanılmaz bir şehre mahkûm olabileceğimiz gibi çocuklarımızın da geleceğini karartmış oluruz.
Bu münasebetle; artık laf üretme zamanı değil iş üretme zamanıdır.
Kimin ne yapacağını bilmemiz gerekmektedir.
Ona göre "Parti ve Adayı" birlikte teraziye alıp, öyle itibar etmemiz lazım.
Sakın ola da; "küskünler" kervanında kalmayalım.
Şayet öyle kalınırsa; "kazanan" Diyarbakır değil, kaybeden Diyarbakır olur.
Kazananlar; "partim ve adayım" kazandı da ne olursa olsun diyenler olur.
***
SEÇİMİN FIKRALARI?
Evet. Biraz da; seçim fıkraları diyelim.
Özellikle de "seçimlere" ilişkin. Bir kaçını not almıştım.
Politikacıların bin bir türlü halini gözler önüne seren bu ilginç fıkralar keyif de vermiyor değil.
İşte size bir kaç fıkra.
"Sözüm tutulmayacak mı?"
Karısı adaya çıkışıyor:
Bu evde hiç benim istediklerim olmayacak mı?
Aday yanıtlıyor:
Olacak karıcığım, olacak da, hele şu seçimleri bir kazanayım.
"Bu da bir hastalık"
***
Dünya kadar para harcadığı halde, listeye bile giremeyen adaya soruyorlar:
Durum nasıl?
"Lanet olsun, bir daha partilerin önünden bile geçmeyeceğim diyor."
Aradan dört yıl geçiyor, bakıyorlar ki bizimki adaylığa yeniden soyunmuş.
Ne o? diyorlar."
Ne olsun hastalık..."
Her seçimde olur
***
Bir partinin Van'a giden genel sekreteri elindeki kâğıda bakarak durmadan konuşuyor:
" İktidara gelirsek ilk yapacağımız iş vergileri indirmektir. Hayvanlardan vergi almayacağız. Hele zeytin vergisini tümden kaldıracağız."
Dinleyenler önce kıkır kıkır, sonra da kahkaha ile gülmeye başlamışlar.
"Gülmeyin, size söz zeytin vergisini kaldıracağız."
Dinleyenlerden bir ses:
"Bizde zeytin de yok zeytin ağacı da..."