Kime dersin ki?
Yine geldi çattı; "Nisan" ayı…
Yine on binlerce çiftçi "mağduriyetini" ifade ediyor.
Ve yine Dicle Edaş, başrolde…
Ne yazık ki, bu rolü kimseye kaptırmıyor…
Sahnenin ana yönetimi de tabiri caizse; kendi kontrolünde….
Hak, hukuk ve adalet "yok" iddiası var…
Hepsi zerre-i miskal; hak getire deniliyor..
"Ben bilir… Kimse bilmez!"
***
Mevzuu mu?
Her yıl olduğu gibi…
Salt Güneydoğu'ya özgü…
Çifte standart...
Yine, çiftçinin, "destekleme" primine göz koymuşluk var deniliyor..
Pazartesi günü itibariyle; primler her yıl gibi bu yıl da; bloke edilmiş…
Bankalardaki "hesaplara" el konulmuş..
Özellikle sulu araziye sahip olan hiçbir çiftçi "alacağını" alamıyor…
İsyan var..
Öfke var…
Per-ü perişanlık var…
Ve derde şifa olabilecek maalesef kimse de yok muş…
Neymiş…
"Dicle Edaş'tan" elektrik borcum yok diye "belge" alınması lazım.
Yoksa!
Yoksa ne destekleme var, ne prim var, ne de herhangi bir şey…
Ne de "hesaplara konulan" blokenin kaldırılması…
Borcun varsa, "ödemeyi" yap sonra gel parayı al..
Borcun yoksa "belgeni" al, gel desteklemeni verelim…
Yoksa ne mümkün?
***
İyi hoş da…
Borç dediğin..
Ya da "elektrik borcum" yok söylediğin; "vaziyet" neyin nesi denildiğinde?
Çiftçiye göre…
İşte orası meçhuliyetler zinciri oluşturuyor…
Çünkü
Ev'de "tüketilen" elektrik…
Ya da, "işyerine" ait tüketilen elektrikle alakalı "borç-fatura" konuşulmuyor?
Peki nedir…
İşte ne varsa; "zurnanın zırt dediği nokta" burası olsa gerek…
***
Eğer ki…
Ziraat odası kayıtlarında..
Ya da, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'ndaki işlemlerde.
Yani, Çiftçi Kayıt Sistemi’nde ekilen arazin; "sulu tarla" olarak gözüküyorsa…
Vay haline imiş…
Sorgusuz, sualsiz…
Hesapsız…
Kitapsız bir şekilde…
"Borç faturası" kesiliyormuş…
"Dicle Edaş" elektrik kullanmış gibi "borçlandırma" yapıyormuş.
Aylık…
Ya da üç aylık, altı aylık bir kestiği fatura da yok…
"Pusu'da" bekleyen Kurt misali "tek seferde" lokma ediyor.…
***
Ne zaman ki!
Devlet,
Çiftçiye mazot başta olmak üzere..
Destekleme..
Ya da prim "ödemelerine" başlarsa; "hücum" ediyor..
Hiç kuşkusuz ki…
Tüketilen bir elektrik var ise!
Tarla sulaması "enerjiyle" yapılıyorsa…
Trafo kurulmuşsa..
Enerji hattı var ise ve buradan "enerji" alınarak, "çiftçilik" yapılıyorsa elbette ki; "borç" tahsili gerekli diyor çiftçiler..
***
Amma velâkin!
Dicle Edaş "yaşla-kuruyu" birlikte "ateşe" atıp, cezalandırıyor..
Kendisine göre...
İster tarlayı sula..
İster tarlayı sulama..
İster sulama kanalından su alarak, çiftçilik yap..
İster kuyu aç…
İster nehirden,
İster dereden,
Nereden su alırsan al; "elektrik" kullanıyormuş gibi; "borç" çıkarılıp, tahsiline gidiyor…
***
İşte "çiftçiyi" de isyana sürükleyen nokta burası deniliyor…
Çiftçi ne diyor?
Diyor ki..
"Elektrik" kullanarak tarlasını sulayan..
Elektrik tüketerek çiftçilik yapandan "faturanı" tehsil et…
Kimseden "kayırma" beklemiyoruz.
Olmasın...
Ama..
Elektrik kullanmayan..
Kendi imkanıyla tarlasını sulayandan "elektrik kullanılıyormuş" suçlamasında bulunarak, para tahsiline gidilmesi hukuki değil..
Gayri ahlakidir…
***
Çiftçiye göre...
Hiç bir araştırma yapılmadan..
Tarlaya gidilmeden...
O çiftçiyle bir görüşme yapılmadan..
Herhangi bir abonelik söz konusu olmaz iken…
Dicle Edaş; "borç" faturası çıkarıyor.
Bu açıkça; "gasptır" haksız "kazanç" sağlamaktır.
Suçtur…
Ama kime dersin…
Ne soran var, ne sorgulayan var…
***
Sormak istiyoruz…
Dicle Edaş'ın bu "keyfiyetine" kim dur diyecek?
Türkiye'nin "dört" bir tarafında, çiftçilik yapan var..
Yine ülkenin bir çok yerinde; "enerji" özelleştirilmiş..
Burada şirketler var..
Ama hiç biri, Güneydoğu'daki Dicle Edaş'ın dışında "böylesi" keyfi bir uygulama içerisinde değil…
Neymiş..
Geçmişte "Bakanlar" kurulunda bir karar alınmış..
Ama hala "o karar" üzerine; bu hukuksuzluk yapılıyormuş..
***
Çiftçilerin iddiası..
Tabi Yenişehir Ziraat Odası Başkanı Süleyman İskenderoğlu'nun iddiası da aynı..
Diyor ki…
"Dicle Edaş…
Bölgeye hizmeti amacından sapmış…
Sadece nam-ı hesabına işler için "hukuksuzluk" yapıyor…"
İskenderoğlu..
Yaşanan "hukuksuzluğu" yargıya taşıyacağını ifade ediyor..
Bakalım "yargı" ne diyecek?
***
Tabi..
Başrol oyuncusu Dicle Edaş ne diyor?..
"İnkar" ediyor..
Yok böyle bir "uygulamamız" diyor ve ekliyor..
Biz çiftçiye enerjiyi; yüzde 35'ten tahsil ediyoruz..
Yüzde 65'ini biz karşılıyoruz.
"Nasıl" karşılıyorsa?
İskenderoğlu'nun iddiasına ilişkin cevapta ise..
İlginç bir beyan var..
Diyor ki, Devegeçidi Sulama Üyelerinden 25 kadarının "desteklemeleri" bloke altında..
İnceleme yapılacak..
Bittikten sonra; "paralarını" alabilecekler..
***
İyi de…
Diğer çiftçiler paralarını alacak..
Pamuğunu ekecek..
Mısırını ekecek..
Gübresini atacak..
Ama Dicle Edaş "sulu tarlası var, elektrik kullanmış olabilir" varsayımıyla; "sen bekle" diyecek..
Sonra..
Kusura bakma "sen elektrik kullanmamışsın" paranı alabilirsin..
Peki, "oluşan zarar ziyanı" kim ödeyecek?
Kime dersin?
Vaziyet bu…
***
3 büyükşehir anketi
Biraz da siyaset mi?
Yok..
Anketler'den söz edelim..
ORC'nin son dakika anketi…
Öyle ya bir önceki anketinde; 'Evet' ile 'Hayır' arasındaki makasın 11 puan açıldığı bildirilmişti.,.
Evet diyenler yüzde 55,4;
Hayır diyenler ise yüzde 44,6
***
3 BÜYÜKŞEHİR ANKETİ
ORC şimdi de aboneleri için ‘‘CATI-Bilgisayar Destekli Telefon Görüşmesi’’ yöntemiyle 30 Mart-3 Nisan tarihleri arasında büyükşehirlerin potansiyelini araştırmış..
Buna göre
İstanbul'da 4500 seçmenle,
Ankara'da 2750 seçmenle
İzmir'de 2120 seçmenle görüşülmüş..
Çıkan sonuç..
İSTANBUL
EVET: 55,0
HAYIR: 45,0
ANKARA
EVET: 58,7
HAYIR: 41,3
İZMİR
EVET: 41,9
HAYIR: 58,1
***
Şimdi…
Bu tabloya göre, şu CHP'li Hüsnü Bozkurt adlı herif…
16 Nisan'ı beklememeli artık...
Hemen…
Otobüse binip, İzmir'e gitmesi gerekir…
Hani "evet" diyenleri, denize dökeceğim diyordu ya…
Tez elden…
"Kendi kendini" denize atması gerekir…
Hadi, Bozkurt…
Sen yaparsın…
ESED RAFIZİSİNİN SOYKIRIMI…
Vahşet mi?
Kifayetsiz bir tanım…
Bu görüntüye…
Yerdeki cenazelere…
Yaşatılanlara…
Kimyasal silahla girişilen katliam "bir soykırımdır…"
Bu, ne Arap…
Bu ne Kürt…
Bu ne Türk…
Bu ne başka bir "ırktan" kesime yönelik değil…
Bu tamamen; Müslümanların "soykırıma" uğratılmasıdır…
Ve ne acıdır ki…
Bunu yapan "yine" kendini "Müslüman" diye tanımlayan bir rejim..
Esed, Rafızî’sinin rejimi…
***
İşte dün sabah gelen haber…
İdlib'ten..
Esed Rafızî’si; Klor gazı kullandı…
Çoluk, çocuk, kadın yaşlı demeden…
Hepsi sivil...
Ölü sayısı, yüzlerle ifade ediliyor..
Ki çoğunluğu, çoluk çocuk..
Bine yakın, yaralı, zehirlenen var…
Caddeler, sokaklar ceset dolu…
***
Bu ilk değil..
Rafızî Esed, 2013'te de saldırmıştı…
O saldırıda; Bin 400 insan ölmüş..
10 bine yakın sivil yaralanmıştı…
Suriye İnsan hakları Ağı'nın raporuna göre..
SNHR…
İdlib, Şam kırsalı…
Hama ve Halep…
162 kez kimyasal silah saldırısı yapılmış..
***
Ve dün sabah yaşananlar..
Buna vahşet demek..
Buna katliam demek..
Buna insanlık suçu işlenmiş demek…
Bunu "iç savaş" olarak görmek..
İsyanı "bastırma" demek...
Ya da, "kınıyoruz, lanetliyoruz" demek…
Anlamsız olduğu kadar…
Suça ortaklıktır..
Çünkü, 7-8 yıldır Suriye'de "bu soykırım" yaşanıyor..
Ve dünya, "seyirci.."
***
Esed…
İşbirlikçileri..
Müttefikleri denilen, "küresel" güçler..
Siyonizm…
Yapmadık vahşet..
İcra etmediği katliam…
Zalimliğin,
Zulmün…
İşkencenin, haddi hesabı olmadığı gibi; "kendi insanını" yok ediyor…
***
Bakınız, BM'ye…
Batı ülkelerine…
ABD'ye…
Hele ki İslam ülkelerine…
"Bir iki beyan" bitti…
İşi kınamayla, demeçlerle "geçiştirip" sıradanlaştırıyor…
Hani "kimyasal silah" kırmızıçizgiydi…
Hani "uluslararası hukukta" kimyasal silah kullanılmazdı…
***
2013'teki "kimyasal silahlı" saldırı..
Hala da; "araştırılıyor.?"
Yarın BM'nin zirvesinde çıkacak sonuç aynen; "araştıracağız.?"
Sonrası..
Bir daha tekerrür edene kadar..
***
Esed…
Vampirden öte bir karaktere sahip…
Ondan beklenti içerisine girmek; saflıktan öteye geçmez.
Velhasıl..
Bu vahşete seyirci kalanlar…
Bölgede istikrar istemedikleri gibi..
Suriye üzerinden bölgede gizli emellerinin varlığına çaba gösteriyorlar…
***
Eğer Ortadoğu ülkelerinde huzur ve saadet isteniyor ise..
Var olan "ateşi" söndürmek..
Müslüman’ı Müslüman'a.
Kürdü Kürde.
Türkü Türk'e,
Arabı araba "kırdırma" oyunlarını boşa çıkarmak istiyor isek…
Öncelikle..
Ve ivedilikle…
İslam ülke liderleri ve halkı asli vasıfları olan "ümmet" olmaya dönmelidirler..
Çok ama çok uyanık olmaları gerekir...
Oyuna, fitne ve fesatlığa gelmeden; "birliktelik" sağlanmalı…
***
Yoksa!
Bir iki damla "vicdanı" gözyaşı..
Bir iki açıklama, tepki..
Sonra.
Unutulur..
Ta ki yeni bir "soykırım" girişimi yaşanana kadar..
Son söz derseniz…
“Zalimler için yaşasın cehennem” demeliyiz artık…
***
YA RABBİ!
Ve duam odur ki...
Ey yerlerin ve göklerin sahibi!
Ey dünya ve ahiretin sahibi!
Ey sonsuz kudret ve azametin sahibi!
Ey batıla karşı Hakkın galebesini va'deden Allahım!
Eğer bu Milleti Merhume Hakk yolunda değilse..
Hakkın yolunda olanları ortaya çıkar…
Galibiyeti sen onlara ver.
Eğer biz Hakk yolundaysak, bize bir an evvel Batıla karşı galibiyet ver.
Yeter ki arşa ulaşan bu mazlumların feryatlarıyla kulaklarımızı, bunun acziyetiyle ve vicdan azabıyla kalplerimizi yakma ya Rabbi!
Kâfirlere karşı artık günahkâr da olsak bize yardım et.
Çünkü bu Ümmetin dayanacak gücü kalmadı ya Rabbi!