CİNAYET VE MANİPÜLASYON!…
Eklenme: 2/29/2016 12:00:00 AM

Tarihi bir söz…

"Kurt dumanlı havayı sever" diye…

Ne yazık ki…

Yaşadığımız bu evrede "kurtlar" çok…

Algı..

Manipülasyon…

Ve kumpas faaliyetleriyle, "av peşinde" koşuyorlar..

Bakınız…

Cumartesi günü Diyarbakır'da bir yürüyüş vardı..

HDP, DBP ve DTK'nın "mutat" eylemleri…

Sur'da süren operasyonlar…

90 günü geride bırakan "sokağa çıkma yasağı"…

"Protesto" mahiyetiyle…

Ama izinsiz bir "faaliyetle" yürümek istendi…

***

200 kişilik bir grup.

Eylemcilerin "yürürüz".

Polisin ise "yürüyemezsiniz" direnci…

Bir süre sonra, "şiddet" ortamı oluştu…

Sokaklar tabiri caizse "savaş" alanına döndü…

Yaralanan oldu.

Gözaltına alınanlar oldu.

***

Bu sıcak hadiseler yaşanırken….

Bağlar semtinden bir "CİNAYET" haber geldi…

Abdullah Yılmaz…

Başından silahla vurulmuş…

Ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmiş..

***

İşte tam da bu evrede…

Algı üretme,

Manipülasyon provokasyonu devreye girdi..

Sorgusuz-sualsiz…

Sosyal medya dahil olmak üzere..

Ki bazı yerel gazetelerimizin dünkü manşetinde de yer aldı…

Gösteriler sırasında; "bir kişi polis tarafından öldürüldü" diye...

Öyle ki, "Sur yürüyüşünde kan aktı" denildi.

***

Yani olaylarla ilişkilendirildi.

Nitekim bu "algı"…

Kentte bir çok "şiddet ve terör" durumunun vücuda gelmesine neden oldu..

Duygu kopuşu üretilerek…

Koşuyolu..

Ofis.. Bağlar'ın büyük bölümü..

Şehir, "gün içerisinde" gerildikçe gerildi…

***

Ancak gerçek, kısa sürede ortaya çıktı.

Gerek valiliğin yaptığı açıklama.

Gerekse, şahsı öldürenin kimliğinin tespiti.

Evet, Abdullah Yılmaz…

Hırsızlık.. Adam Yaralama.

Konut dokunulmazlığı..

İhlali gibi 25 suçtan kaydı bulunuyor.

10 ayrı suçtan da aranan biri…

Tabi tüm bu "suçlar" şahsın, ölümüne "haklılık" getirmez..

Hele ki, "cinayete" kurban gitmesi..

***

Valiliğin açıklamasına göre..

Cinayeti 32 yaşındaki M.E işlemiş…

Nedeni de;

Yılmaz'ın babasının ve kendi evlerine "üç kez" yapılan hırsızlığın, faili olduğu için…

M.E bunu öğreniyor..

Duyduğu öfkeyle, sokakta karşılaşınca kocvalayıp, silahla ateş ederek vurup öldürüyor..

***

Ne var ki…

Niyet kötü olunca, "halis" olmakla alakası olmayınca…

Ortaya çıkan "gerçekler" görmezlikten geliniyor.…

Nitekim bazı kesimler…

Ki olayların üzerinden 48 saat geçmesine rağmen…

Hala aynı "algı ve manipülasyonla", devlet ile halkı "karşı karşıya" getirmenin provokasyonu içerisindedirler…

"Yılmaz'ı polis öldürdü" diye.

***

Hassas bir dönemden geçiyoruz…

Toplumsal barış zemini "kayganlaştı"

Öfke ve nefret…

İkilinin beslendiği toplumu "kutuplaştıran" bir süreç…

Ve siyasi "aksiyonun" yarattığı travma!

Zaten mevcudiyet.

Kırılgan, dengesiz, kaos üretici bir istikrar bozukluğu içeriyor…

***

İşte böylesi bir atmosferde…

Bizlerin..

Özellikle "kamuoyuyla" direk temasta olanlar…

Siyasiler..

Pek tabi ki, sokaktaki vatandaş ta "İtidalli" davranmalı..

Algı ve manipülasyondan, uzak durmalı…

Sağduyuyu elde bırakmamalı…

***

Bilmeliyiz ki…

Daha fazla gerginlik,

Daha fazla öfke ve nefret üretimi…

Tek bir sonuç doğurur.

O da, "toplumsal kırılma ve kutuplaşma" olur ki, hepimiz "batan geminin" yolcuları oluruz.

Hakikat "itidalde"… Kurtlar da değil…

***

28 ŞUBATI YARGILADIK MI?

28 Şubat için..

Yıl dönümüne, ne diyelim..

Kutlu mu olsun.

Yoksa lanet mi, getirelim…

Niye mi?

Baksanıza, 19. yıl dönümünde "zıtlık" durum var.

Destekleyicisi,

Karşı çıkanları..

O'nun için ne diyeyim dedim, kendi kendime!

***

Çünkü.

Dün "gün boyu" mesajlar geldi..

Basın açıklamaları..

Günün anlam ve önemine "dair" demokrat çıkışlar..

Ya da faşizan söylemler…

Teslimiyetçi…

Davetkâr…

Seçkinler "sülalesi" arz-ı endam içerisinde…

Eee..

12 Eylül'de de "öyle" değil mi?

***

Darbeler..

Vesayetler..

Seküler tahakkümler..

10 yıl da..

20 yılda..

25'leri, 40'ları, 60'ları, 70'leri boşuna mı zikrediyoruz..

Ki 80.. Yani 12 Eylül..

Ne yazık ki, şimdi bile ikilem var..

Darbe seviciliği..

Darbe karşıtlığı..

***

28 Şubat..

Ve geçen 19 yıl..

Ne deniliyordu…

"28 Şubat, bin yıl sürecek"

Diyenler..

Dayatanlar, yapılan zalimlikler…

O dönemde; "ne oldu?"

Yüz binlerce sivil, asker "irticacı" diye fişlenip, işten atıldı..

Yüz binlerce öğrenci "başörtülü" diye Üniversite kapılarından geri çevrildi..

"Post modern" darbe!

***

Peki, hesap soruldu mu?

E-muhtıraları kaleme alandan…

Hükümetleri "kilitleyene" kadar…

Güneydoğu'yu "JİTEM'le" kan gölüne çevirenler…

Demokrasiyi,

İnsan Haklarını,

Özgürlükleri "askıya" alıp, seküler fikriyatı inşa edenler…

Nerdeeeler?

***

Tuhaf bir durum…

Şimdi;

12 Eylül'ü de,

28 Şubat’ı da mevcut aktörlerini "sütten çıkmış ak kaşık" yapma gayretiyle, "kumpas" kuruldu deniliyor.

Trollere bakın…

Nasıl da birbirlerini "satmaya" başladılar…

Ha bir de, hesap sordu mu?

Maalesef…

***

Velhasıl!

Türkiye'deki vesayetçi demokrasinin somut olarak devreye girdiği dönemlerde kim ana aktör..

Hatırlayalım…

"Bürokratik oligarşi"

Ya da "Silahlı Kuvvetler"

Ha bir de, başı içerde gövdesi dışarıda olan TUİSAD…

Beri yanda, Cumhuriyet muhafızları…

Kemalist anlayış…

***

Hal-i hazırda; herkes birbirine "ağa paşam"..

Kırmızı halı seriyor…

Dün dost olan bugün düşman görünüyorsa da..

Bilelim ki..

Yarın yeniden bir araya gelip ittifak içerisinde olurlar..

Olan yine bize olacak..

Tıpkı, her dönemde olduğu gibi…

***

O'nun için.

Millet için,

Ülke için,

Bizler için "kayıp" yıllar olarak tarihe not düşürülen darbeler.

İster post modern olsun..

İster 12 Eylül gibi kanlı olsun…

Darbeler…

"Akılsızlığı" sever…

Oligarşik egemenliklere şapka çıkarır…

Terörü, şiddeti, kanı..

Gözyaşı ve öfke ile toplumsal kırılmayı kendine "maske" yapar…

İşte ülke ve millet olarak, "bu rolleri" hiç ama hiç unutmamamız gerekir..