ÇUKUR TERÖRÜNDEN ÇIKABİLMEK!
Eklenme: 1/2/2016 12:00:00 AM

Peki… Dar sokaktan…

Yasak alandan.

Hendek ve barikat çukurundan, teröründen "nasıl" çıkacağız?

Biliyoruz…

Kim, kime "hizmet" babında, bunları yaptığını…

Kan ve gözyaşını neden dayadığını…

Siyasal akımların, "şuursuz" dil kullanmalarını.

Yani, hepsine herkes vakıf…

***

Dikkat ederseniz…

Hep; "sorun ekseninde" sorunu konuşuyoruz.

Çözümü değil.

Ya da, "sorunu" ortadan kaldırmaya dayalı bir alternatif "yol" haritasından bahsetmiyoruz…

Ne diyoruz.

Bir taraf "olup biteni" siyası hak, öz savunma deyip meşrulaştırıyor gayretinde.

Diğer taraf ise, haklı bir fikriyatta "kamu düzeni" diyor.

***

Ama!

Kimse "iki ateş arasında" kalan halkı görmüyor.

Kim göç ediyor.

Çoluk, çocuk, bebek. Kadın yaşlı ölüyor.

Siviller katlediliyor…

Tarafların "keskin" nişancıları kendine özgü ölüm seçiyor…

Mahalleler.

İlçeler yakılıp, yıkılıyor. Virane olmuş mabetler söz konusu.

Lakin alakadar olan yok…

***

Evet.

Sahi neden bu "çözümsüzlük?"

Nedeni basit…

Görmediğimiz ya da irdelemediğimiz nokta; "çatışmanın, savaşın" nemalanması ve baronları…

Bu noktada, kafalar kuma gömülü…

Çünkü, ne içten, ne dıştan, ne de siyasi kulvarda kimse "samimiyet" içerisinde değil.

Türkiye'ye de "samimiyetsizlik" gözüyle bakıyor…

***

Varlıklarının idamesi için…

Demokrasi güçlenmeyecek,

İnsan hakları,

Özgür ve hür düşünce olmayacak,

Eşitlik,

Birlikte yaşam teneffüsü yapılmayacak,

Kimlikler.

Dinler ve diller kendini "özgürce" ifade etmeyecek, baskı altında tutulacak…

***

Yani özetle!

Türkiye hep başı belada.

Kaotik.

Şiddet ve terörü yaşayan, yaşatan ve dayatan olsun…

Millet.

Devlet…

Hep birbirine "düşman gözüyle" baksın, rejim istediği şekilde "seküler" yapısını korusun…

İçe de, dışa da "hep biat etsin."

Tüm mesele bu...

***

OMBUDSMAN OLUŞUM ŞART

İşte bu hakikati birileri anlatmalı.

Birileri.

Bu işin tarafları olan "aktörlere" gidilen yol yanlış…

Yapılanlar "anti-demokratik".

Gelin… "O'nun, bunun" aklıyla değil…

Kendi "öz benliğinizle, değerlerinizle, bin yıllık inanç kültürünüzle" kenetlenip, meselelerimizi çözelim…

Yoksa gelinen aşamanın bir adım sonrası, "felakettir, kopuştur?"

***

Diyeceksiniz ki…

O birileri kim, kimler olmalı?

Doğrusu.

İlk ifademle "gıcık" olabilirsiniz, nerden çıktı "Bu akil insanlar" önerisi diye.

Biliyorum, "geçmişte" kifayetsizliği gördük… Hiç bir halt üretilemediğine dair.

Ama şu gerçek var.

O günkülerin hepsi bilaistisna, "görevi üstlenirken" yarına dair beklentileri vardı…

***

Siyasi. Ekonomik. Sosyal. Ya da sanatsal alanda…

Ama benim kast ettiğim "tüm merhaleleri" aşmış…

Ne iktidar, Ne siyasi, Ne ekonomik, Ne de farklı bir kazanım içerisinde olan, birileri değil.

Artık bir gelecek beklentisi olmayan…

***

Üstadın ifadesiyle… Güngörmüş, geçirmiş.

Hepsinden birer ders-i ibretlik almış…

Pek tabi ki, halk nezdinde "karşılığı" olan…

Sevilen. Sayılan. Sözü dinleyenler.

Bunlardan bir "demet" yapıyla, "Akil insanlar" oluşturulup…

Hatta meselenin "üçüncü gözü" olarak, görev aldırılır.

İnanın…

Hal-i hazırdaki meselenin çözümünde çök önemli merhaleler katledilir.

Kimse de "yamukluk" yapmaz…

İnlik içerisine girip, "birilerine" pelaslık etmez.

***

Kim değil. Kimler olabilir noktasında buyurun bir kaç isim.

Sizden de öneri isimler gelebilir.

Eklersek… Ortak aklın fikriyatıyla; çok büyük bir oluşum yaratabiliriz…

"Barışın güvercinlerini" uçurma gayesiyle…

Abdullah Gül. Bülent Arınç. Necdet Sezer… Deniz Baykal…

İlker Başbuğ… Hikmet Çetin… Kemal Burkay… Abdulkadir Aksu…

Ahmet Taşgetiren… Ahmet Türk... Rıfat Hısarcıklıoğlu… Zekeriya Yapıcıoğlu… Yılmaz Ensaroğlu… Mithat Sancar… Öztürk Türkdoğan…

***

Tabi bunlara katılacak çok isim var.

Şuan, hatırladığım kadarıyla.

Bu isimler.

Gerek kendi siyasal akımları içerisinde.

Gerekse de, "fikir ve düşünce" babında, "sözünü esirgemeyen, eğilmeyenlerdendir."

Pek ala oturduğu masada, "taraflara" dur diyebilecek.

Yanlışı "yüzüne" vurabilecek.

Doğrunun da "arkasında" dik durabilen, kişiler…

***

Velhasıl…

Bizim. Sizlerin. Onların.

Kimlikler.

Diller. Dinler farklı olsa bile…

Bu coğrafyanın yaşayanları olarak bizlerin acil ve ivedilikle bir "Milli dayanışma" ruhuna ihtiyacımız var.

Bunu büyütmeli, şahlandırmalıyız.

Aksi takdirde şuan ki birbirimize yönelik "üretilen" hasımlık bizi yok edip, parçalama "girdabına" sürükler ki…

***

Suriye’den. Irak'tan… Mısır'dan.

Afganistan. Pakistan…

Lübnan. Ürdün… Tunus'tan da beter hale geliriz.

Ki bizi de; "hiçbir komşu ülke ve devlette" macir olarak dahi kabul etmez…

Bilelim ki, bizim bizden başka dostumuz yok.

Şuan birbirimizin yüzüne bakabiliyorsak, "bu fırsatı ve şansı" kaçırmamalıyız.

***

Hırsların…

Duyguların "şuursuzluğunu" terk edip.

Vicdanın.

İzanın ve ortak aklın "çemberinde" hareket etmeliyiz.

Akan kan, dökülen gözyaşı, evinden, barkından edilen.

Hendeklere takılan.

Barikatlarda hayatını kaybeden; "hepsi" bu ülkenin, bu toprağın evladı ve canları…

Yeter artık; "canlar" bu kirli savaşın kurbanı olmasın…

***

Ne diyor, 11 Cumhurbaşkanı Abdullah Gül…

Dış politikaya dair…

"Her şeyi gözden geçirmenin zamanı geldi?"

İç ve sorunlara çözüm noktasında ne diyor?

"Hukukun üstünlüğünü, dostumuza da, düşmanımıza da olsa herkese göstermemiz gerekir."

Yani; gidişat noktasında "kendimizi çek etmemiz" lazım…

Yoksa birileri bizi "çek" eder ki.

Sonumuz hayra olmaz.