Ne diyorduk?
Cumhuriyeti "fazilet" kılan, arkasındaki "cumhurdur"…
O değilse…
Fazilet, ne yazık ki "zilletleşir…"
Maalesef…
Bakalım, tarihsel sürece…
30 yıl… Tek Parti, dipçik ve şeflik dönemi…
Sonra mı?
Çoğulcu, Parlamenter Sistem!
İkmali…
Her on yılda bir; "darbe"
Seçilmiş; Başbakanını, "asan" bir Cumhuriyet!
***
Anayasası da…
Yasaları da…
Kanun ve nizamları da…
Vesayetçi…
Tekçi…
Seküler…
Ulusalcı, "devleti" kutsayan, milleti "köle" gören, anlayış!
Dilinden…
Dininden..
İnancından.
Örfünden, âdetinden, geleneğinden…
Kültüründen…
Aba ecdadından…
Yani; "topyekûn" devşirten, devşiren, "akla" sahiplik…
***
Meclis'in alnında yazılı…
Tarihi bir söz…
Amma velâkin; "icraatta" içi boş bir kavram tabelası…
Ne diyor?
Egemenlik…
Kayıtsız şartsız milletindir…
İşte…
Cumhuriyeti de, "fazilet" ettiren; budur…
Lakin…
Gelen-giden hükümetler de…
İktidarlar da…
Oluşan parlamento da; "fazileti" kalıcılıkta, kayıtlı kalmadılar…
Hep kayıtsızlık ikmal oldu…
***
Vaziyet bu iken…
16 Nisan "çok şeyin" değişimini, getirtecek…
Ki en bariz ve net olanı da?
Artık…
Millet "kendi öz iradesiyle", egemenliğini ortaya koyacak…
Parlamentosunu da…
Hükümetini de…
Reisicumhurunu da; "demokrasinin" membası, "sandıkta" seçecek…
Vesayetle…
Atamayla…
Tepeden inmeci…
Silahın…
Tankın, tüfeğin, namlunun ucuyla değil öz iradesiyle; "seçecek"…
***
Sonuç itibariyle…
Diyorum ki…
Dünü ve geçmişi; "ders-i ibret" noktasında, görürsek..
Muzdaripliğimiz…
Ötekileştirilmemiz söz konusuysa ki, söz konusu!
Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş…
Cumhur'un…
Egemen, muktedir ve iktidar olacağı gerçeğini görmemiz lazım…
Çünkü "bu hamle" tarihsel önem içermekte…
Hem millet için…
Hem memleket için; "sahil-i selamete" kavuşmadır…
Aksi durum; "hayırsızlıktır?"
***
AB'NİN VASIFLARI?
Kim ne der bilmem…
Ama…
Bilinen ve görünen o ki…
AB…
Yani Avrupa Birliği…
Kep düştü, kel göründü misali…
Gerçek; "kimliği" ortaya çıktı…
***
Ki bugün değil…
Yıllar yılı biliniyor…
Lakin cesaret edip; "pek" ifşa eden yok…
AB…
Bir "Hıristiyan" kulübüdür…
Bir "İslam" karşıtı, oluşumdur…
Bir "Terör örgütlerinin" stratejik merkezidir…
Bir "Sömürgeci" yapılanmadır…
Pek tabi ki…
Küresel güçlerin "işbirliği" ve merkez yapıdır…
***
Onlar için…
Demokrasi mi?
İnsan Hakları mı?
Eşitlik mi?
Özgürlük mü?
Hak, hukuk ve adalet mi?
Uluslararası bağlantılar mı?
Her ne ise...
Temel felsefeleri; "bize var" başkasına yok…
***
Vampirdir…
Ana kaynağı da; kendi dışındaki coğrafyadır…
Ortadoğu'dur…
Dökülen Müslüman kanlarıdır…
Teknolojisiyle…
Silahıyla…
Ülkelere sirayet ettirdiği piyonlarıyla; "sömürü" düzenine sahiptir…
***
Ülkeleri…
Liderleri…
Ahalisi dâhil olmak üzere…
Cezbedici, yaşama dair pembe tablo geliştirir…
Modern çağ…
Modern hayat diyerek…
Zihninden,
Dininden,
Değerlerinden kopartıp "biatleştirir"…
***
Sonra!
Hipnoz edilmiş bir halet-i ruhiyatla…
Coğrafyaları…
Tabiri caizse; "iliğine" kadar, emer…
Emecek…
Sömürecek…
Yer altı ve yer üstü zenginliği kalmayınca da…
Kirli bir mendil misali; "atar"…
“İş bitti” misali…
***
İşte…
AB yıllar yılı; "hep" bu anlayışı icra etti…
Ama ne yazık ki…
Ne İslam ülkeleri…
Ne de, liderleri…
Ne de sömürü altında tutulan ülkeler…
Üç maymunu oynadılar…
Kafaları kuma gömdüler…
Kendi gerçeklerini; "ortaya" koyamadılar…
***
Başını kaldıran…
Ya da, "cılız sesle" yeter diyen de…
Farklı kumpaslarla…
Yine içteki "satılmışların" işbirliğiyle "alaşağı" edilmiştir…
Ülkeler de…
Halklar da; "farklı sınıfsal" kulvara sokulmuş…
Irkçılık…
Bölünme girdabıyla; "tarumar" etmiştir…
***
İşte bugün…
AB'nin…
Hızlı ve yoğun bir tempoyla Türkiye'ye yönelmesi…
Gerek içten…
Gerekse dışarıdan "saldırı" kotunda yer alması…
Boşuna değildir…
Dikkat edin…
Kendi iç meselemiz olan Anayasa referandumuna bile "müdahale" edecek, noktaya gelmiştir…
***
Erdoğan'a karşı "hasımlık" üretmesi…
AK Parti'yi "iktidardan" düşürmek…
Türkiye'yi…
Eski tas eski hamam haline getirmek…
Emir alan…
Kapı kulu olma noktasındaki; "vasfını" dayatma gayretinde olmaları…
Tümünün sebeb-i mucibesi bellidir…
***
Çünkü gördüler…
Türkiye "sömürülebilinecek" ülke olmaktan çıkmıştır..
Artık;
Her denilene…
Her yapılana…
Kuzu kuzu, "gelip meyleden" değil…
Değişiyor…
Gelişiyor…
Yenileniyor…
***
Dünün hakikatlerine vakıf artık…
Yarına dair, hesaplar yapabiliyor…
Kendi aklıyla…
Kendi duygusuyla…
Kendi değerleriyle; "karar" verebiliyor…
Tribünde izlemiyor…
Bilakis…
Sahada, "aktif" oyuncu olmak istiyor…
Dünyaya açılıyor…
İslam ülkelerinin "hamilini" almış…
***
Anlayacağınız!
AB…
Türkiye'yi, "artık" kendisine rakip olarak görüyor…
Korkusu da…
Endişesi de…
Çekinceleri de; "tamamen" bu eksendedir…
***
Sadece…
Uluslararası 3. Hava Limanı…
İstanbul Kanalı…
3. köprü…
Avrasya Tüneli…
Marmaray…
Çanakkale köprüsü…
Tüm bunlar; "gelişmenin" odağında yer alırken…
Elbette ki, Türkiye artık "dünya" pastasından pay, alacak…
***
İşte…
AB'nin…
Üst aklı, ABD'nin…
Ve çevremizdeki, "piyonların" işbirliğiyle…
Türkiye'nin "kıskaca" alınması…
Mengene gibi; "ezilmek" istenilmesi…
Siyasi…
Ekonomik…
Ve sosyal anlamda; "zayıflatılmasına" dair gayret…
Ve bunun temelinde yatan ana gerçek şudur…
"Dünya pastasından" pay alamazsın…
***
Onun için diyorum ki…
AB'nin…
Tüzel kişiliğinde şunlar, kâmildir…
Bir siyasi partidir…
Bir Hıristiyan kulübüdür…
Bir terör örgütü planlayıcısıdır…
Hepsinden öte…
Sömürgeci, kan emen bir "vampirdir"…
Almanya'nın…
Yıllar yılı ikmale getirdiği; "NAZİ?" uygulaması…
***
Dikkat edin…
Erdoğan bunu söyledi diye; "kızıl kıyamet" koparıyorlar…
Yani "bam tellerine" basıldı…
"İnsanlık suçu…"
Eee…
Almanya'nın fikriyatında; "insanlık suçu var mı ki?"
Faşizm olmasın…
***
EEEBE KEMAL OLDU MU?
Hakikaten…
Eee be Kemal şimdi oldu mu senin dediğin?
Eğer ki sen…
Ana muhalefetin lideri isen…
CHP'nin başında isen…
Ve Referandum'a "Hayır" diyen cenahın başında gelen biri isen…
Senin…
18 Maddelik "anayasa değişikliğinden" be haberdar durumdaysan…
Daha.
Partili Cumhurbaşkanlığı "sisteminde" Başbakan da var diyorsan…
Ne demek gerekir…
Yuh çekilir mi bilmem…
Bence vaziyete gaf denilmez…
Gaf tek kelimeye dayalıdır…
Ama senin sıraladığın cümle; hayli ama hayli uzun…
Olursa gaflet olur…
Baksanıza ne diyor…
"Cumhurbaşkanı başka bir partinin, başbakan başka bir partinin başkanı olunca asıl kavga orada çıkar…"
Eee…
Cumhurbaşkanı boşuna demiyor ki…
"Öğren de gel"…
Ne yazık…
CHP AK Parti değirmenine su taşıyor.
Ama milleti, "sus bırakmaya" gayret ediyor…
***
FİRARIN FİRARI…
Diyarbakır D Tipi cezaevinden firar vakası…
Malum geçtiğimiz yıl yaşanmıştı…
5 Mart 2016…
6 PKK'lı hükümlü ve tutuklu firar etmişti…
Öyle ya…
Türkiye'nin "en güvenlikli" cezaevi…
Ve firar…
Ne bir tünel kazma…
Ne bir "yer değiştirme"
Ne bir "sahte tahliye" belgesi düzenleme…
İş tamamen…
İlk günkü idarecilerin beyanıyla; "tesadüfler…"
Ve firaristlerin "becerikliliğiyle" olmuş…
***
Firar'a dair ilkyazımda belirtmiştim…
Hiç de…
Ama hiçte, "iş" tesadüflere…
Bir iki gardiyana…
Ya da, "göz ardı" edilmişlikle, geçiştirilemez…
Hele ki, "paspas sapları, kılıfları" olmaz…
İşin, içinde çok iş var…
Nitekim de öyle çıktı…
Baksanıza hazırlanan iddianamenin içeriğine…
"Neler yok ki?"
***
Bir… Havalandırma avlusuna açılan kapı kilitlenmemiş…
İki… Dikenli telleri çarşaflarla aşmışlar…
Üç… Avlu duvarını, çarşaflı iplerle geçmişler…
Dört… 25 metre sürünerek, duyarlı tele gelmişler…
Beş… Duyarlı teli, nerden buldukları meçhul bir kesiciyle kesmişler…
Altı… Bir kişinin geçebileceği kadar kesilen duyarlı tel, her ne hikmetse alarm vermemiş…
Yedi… Gergin olması gereken teller de, esnekmiş…
Sekiz… Engelli tel aşıldıktan sonra, 25 metre daha sürünerek, nöbetçi kulübesine gelinmiş…
Dokuz… Kulübe'de nöbetçi asker olması gerektiği yerde yok… Asker "başı" ağrıdığı için, koğuşa gidip yatmış…
On… 2 ve 4 No’lu kulelerdeki nöbetçi askerler…
On bir… Kameralar… Ve Kamera odasındaki görevliler kimse "olup-biteni" fark etmemiz…
On iki… Firariler, nöbetçi askerin olmadığı kulübeye tırmanıp, kapı açmışlar…
On üç… Firariler buradan sonra engel olan; ihata duvarını da "çarşaftan yaptıkları" iplerle, aşarak, kaçmışlar…
***
Velhasıl!
Savcının ifade ettiği gibi…
Firar…
Firarilerin "kusursuz" plan yapması…
Ve şanslarının "yaver" gitmesiyle, izah edilemez…
Nitekim…
Firar olduktan sonra; "yapılan" ilk iki sayımda; "mevcut" tamam denilmiş…
Tutanak tutulmuş…
Ne hikmetse, cezaevi yönetimi bunu da onaylamıştır…
Tabi faturanın da bir zümreye kesilmesi de…
O da apayrı, "cevap" isteyen soru?
8 MART KADINLAR GÜNÜ…
Adı kadın…
Anadır, bacıdır kadın…
Candır canandır, eştir kadın…
Eli öpülesidir, duygu selidir kadın…
Anlattıkça çoğalan, çoğaldıkça güçlenendir kadın…
Adı kadın yüreği yangın, acılarla yoğrulandır kadın…
Gözyaşlarını içine akıtandır kadın…
Eşinin şekillendirdiği kalıba girendir kadın…
***
Sorgusuz sualsiz istenileni yapandır kadın…
Gözü yaşlı, bağrı yaslıdır kadın…
Daha küçücük bir kızken gelin edilendir kadın…
Ne olduğunu anlamadan bebe karnına koyulandır kadın…
Küçücük bir çocukken çocuk doğurandır kadın…
Ummanda kaybolandır kadın…
Adı kadın, yüreği yangındır kadın…
***
Bu şiirle…
Tüm dünya kadınlarının; 8 Mart dünya kadınlar günü kutlu olsun…
Ama diyeceğim o ki…
Kadınlar…
Bir günlük değil; "bir ömürle", zamanın geçen her saniyesiyle…
Hayata dair; "gözlerin" kapanma anıyla; "var" olan…
Hatırlanıp, bilinen, yâd edilendir; kadın…
Tek gün değildir…