Söz'ün bittiği…
Kelimelerin "anlamsızlaştığı".
Aklın değil.
Duygunun öfkeyle "söz" aldığı, bir noktaya geldik.
Kafalar karışık.
Fena halde, "dağınık" durumdayız!
***
Her yer; yangın yeri.
Acı.
Öfke ve şiddet. Ölüm. Ölümler.
Şehitler.
Yargısız infazlar. Katliamlar.
Sıradanlaştı.
***
Akıl devre dışı.
Mantık yok.
Konuşan; silah ve şiddet, güvenlikçi zihniyet.
Sağduyu.
Çağrılar, mesajlar, vicdani "sesler" baskın çıkmıyor.
Cılızlaştı.
***
Kimse; kimseyi dinlemiyor.
Zıtlaşıyor.
Öyle ki, "dinleyeceği de" görülmüyor.
Terör ve şiddet.
Dalga dalga; "yayıldıkça" zorbalık, despotça tavır, söz alıyor.
***
İşte şehirler.
En ücra, ilçeden. En metropol kentte kadar.
Doğu ve Güneydoğu…
"Yaygınlaşan" bir 90'lı yılların atmosferi.
O.Hal'in ötesi.
Korkunç. Ve Ürkütücü derinlik.
***
Eller tetikten çekilmiyor.
Vur da vur.
Tarafılar.
Kendi "penceresinde" haklı-haksız gözetilmeksizin!
Kaçanı.
Durmayanı, söz diyeni "bertaraf" ediyorlar...
***
7 Haziran.
Ve şimdi odaklanılan; 1 Kasım.
İktidar; "harmanlı" bir kimliğe sahip…
Ama!
Bir uğraş içerisinde görünüyorsa da; "nafile!"
Dağınık.
Dikiş tutturulamıyor.
***
Bilemiyorum!
Sil baştan bir noktaya geldik.
Siyasi liderler.
Aveneleri.
Devletin atanmışları…
Ya uygulayıcılar; "maziden" medet duyar haldeler.
***
Sahne aynı.
Sadece oyuncular farklı.
Dikkat edin.
Peş peşe gelen "cenazeler" ve ortaya konulan tavır.
80'lerin. 90'ların. 2000'lerin benzeri.
Klasik.
Klişeleşmiş ifadelerle; "kana kan" çanları çalınıyor.
***
40 yılda; 60 bin can kaybettik.
Hepsi.
Bila istisna bu ülkenin evladı.
Her ölüm.
Acı ve öfke olarak; "aile ocaklarına" düştü.
Ayrıştırma "körükleyicisi" olduysa da.
Bin yıllık; "etle-tırnak" olunmuşluk, izin vermedi.
Arıza oldu.
Ama "ipleri" koparacak kadar zayıflanmadı.
***
Şimdi!
Aynı konsept yeniden güdülmek isteniyor.
Eee.
Küresel güçler. Silah tüccarları.
Ortadoğu üzerinde; "neştere" hazır olanlar.
Türkiye'nin.
Her alanda "iktisadi ve siyasi, sosyal" fakirlik yaşamasını isteyenlerin "canına" minnet…
***
Maalesef!
Sayfalar hep aynı.
Lakin ders çıkarmadığımız için.
Konuşmayı.
Uzlaşmayı. Diyalogu.
Çözümün "beşeriyetin" aktifliğiyle mümkün olabileceğini düşünemez olundu.
***
Daha açık ifadeyle…
Aklın.
Mantığın.
Fikri mülahazaların.
Ders-i ibretliğin "ortak akıl" olabileceği idrak edilmiyor.
Görülmüyor.
Aklımıza getirmediğimiz içindir; "yeniden silaha ve ölüme sarıldık."
***
Var mı ötesi!
İşte; en sıcak vaka…
Dağlıca da yitirdiğimiz evlatlarımız.
İşte, Diyarbakır'da kaybedilenler.
İşte; Cizre'de yüreğimizi dağlayan küçük çocuklarımızın ölümü…
Silvan'da "paramparça" olmuş küçük beden.
Nusaybin'de.
Silopi'de "keskin" nişancılarca katledilen; gençler.
Kadınlar. Kızlar.
***
Bombalı tuzaklar.
Silahlar.
Jetlerin yağdırdığı bombalar.
Hepsi tek bir anlayışa hizmet ediyor.
O da; "kardeşi kardeşe" kırdırmak.
Kirli bir savaş.
Gerisi laf-ı güzaf.
Çünkü oyun içinde oyun var.
Yani satranç oyunu misali…
***
Dün!
Gün boyu "siyasileri" izledim!
Tavır sahneleri nasıl?
Değişmiş mi; yoksa akla ziyan halleri aynen mi?
Evet!
Hiç değişen yok.
Bilakis; kaşarlanmışlar.
Boşuna demedik "sahne aynı" oyuncular değişik.
***
Egemen söylemler!
Yine klişeleşmiş tonla "kindar" ifadelerin oluşturduğu körük...
"Kanları yerde kalmaz.
İntikamı alınacak."
Ötesi; "dişe diş, kana kan."
Nereye kadar?
***
Biliyoruz ki!
Böylesi "savaş tamtamlarının" çaldığı.
Huzura,
Barışa değil de,
İntikam duygusuna dayalı çatışmayı, silahı konuşturan operasyona söz verildiği…
Devlet-i Ali'nin asık yüzünün egemenleştiği.
***
Kimsenin kimseyi dinlemediği…
Dengesizleşen…
Sağduyunun esamisinin bile okunmadığı.
Toplumsal.
Ve Kamu ölçeğinde "yükselen" seslerin, cılızlaştığı bir ortamda doğrusu yazılan neyse "buza yazılmış" gibidir.
Kim dinler?
***
Ama!
Biliyorum ki; "şer ortamının" içinden çıkılması "hayırla" mümkündür.
Biz de kelamımızı işte bu hakikat ölçeğinde ifade ediyoruz.
Ve diyoruz ki;
"Yeter artık. Ed-i bese."
Biz bu filmleri çok gördük.
***
Hani bir söz var.
"İnadına barış."
Evet.
Tüm egemen yapıları bir tarafa bırakalım.
Biz, ahali olarak…
Kürtler. Türkler.
Bu ülkenin tüm halkları; yekvücut olalım.
***
Şu ilkelerle hareket edelim.
Kini.
Nefreti.
Şiddeti kusan her kim ise…
Ölümden.
Kan ve gözyaşından, savaştan "siyasi" kazanç devşirmeye çalışan; hangi parti ise…
***
Felaket tellallığı yapan…
Köşelerinde,
Koltuklarında "ötekileştirmenin" gayreti içinde olan sözde aydınlar.
Kendi menfaati için "kimliğini" satan.
Toplumu "basamak" gören, acıyı-öfkeyi kazanç hanesine sayan…
***
Bir şehit; 10 oydur.
Bir gerillanın ölümü; iki ailenin katılımıdır?
İki tarafın çatışması; "benim iktidarım" diyenlerin "oyununu" bozmak!
Onları ber taraf etmek; "tarihin" sayfalarına "halkların hainleri-kalleşleri" diye, yazdırmak için.
***
Koşullar "ne olursa olsun?"
Bizler.
"Barıştan, kardeşlikten, birlik ve beraberlikten" vazgeçmeyelim.
Israrla "daimi" varlığı için mücadele edelim.
Dinimizde.
İnancımızda; bağlı bulunduğumuz değerler de "bize bunu" emir ediyor.
***
Yoksa!
Toplum olarak. Millet olarak.
Bizim "onlardan" hiç bir farkımız kalmaz.
İnsanlığımızdan "uzaklaşırız!".
Var olan acılarımız daha bir denileşir.
O'nun için.
"Ölümler, öldürmeler, yargısız infazlar" kaderimiz olmasını istemiyorsak; "Biz inadına barış diyeceğiz."
DÎSA JÎ AŞÎTÎ!
DÎSA JÎ AŞÎTÎ!
DÎSA JÎ AŞÎTÎ!
***
RANDEVUNUZ VAR.
.Ve BÜYÜKTİMUR'la GÜNDEM.
Bu akşam.
Saat 22.00'de UZAY ve SÖZ TV ekranında.
Akademisyen ve siyasilerin katılımıyla gündemin en sıcak konu başlıklarını konuşacağız.
Randevunuzu kaçırmayın.
Tabi soru ve önerilerinizi de şimdiden bekliyorum.
Şimdiden hayırlı seyirler.