Dikkat edin; Toplumsal değişim ve demokrasinin vesayet kazanımına! Ülke ve millet! Kürt, Türk, Laz, Çerkez, Suni-Alevi... Velhasıl, Kimlik ve kültür farklılığı öncü aktör olarak görev yapıyorsa da. Toplum nizamı açısından; ciddi bir değişim evresinden geçiyoruz. Denilebilinirdi ki; Engelsiz, Prangasız ve yasaksız bir atmosferde ahali özgürce konuşabilecek. Hele, Her fikir, öneri ve düşünce "baskı" görmeden yüksek sesle konuşup, tartışabilecek. Zaman ve mekân, Gözetilmeden insanlar birey ve toplumsal düzeyde "kendi farklılıklarını ve varlıklarını" ifade edebilecek. Dahası, Kimliklerin kabulünü, Birlik ve bütünlüğün teminatı olarak görüp, yasal zeminde hak tanıma mücadelesi verecek...
* * *
Yani; Farklı kimlik ve kültürlerden geliyoruz ama bir "üst" tanımda bütünüz diyebilecek miyiz? Yıllar önce; Bahsi imkânsızdı. Ama bugün; ne imkânsızdır ne de aşılmayacak mevzulardır. Çünkü Statükocu ve gelenekçi, hizip yaratan vesayetlerin zihniyeti artık kabul görmediği gibi. Yaşam; Alanı da bulamıyor, bilakis giderek te yok olmaktadır. İşte; Bu da demokrasinin hızlı bir şekilde güçlendiğini ve toplumun da, sindirmeye başladığını gösteriyor. Yoksa Şu son günlerde üzerinde "beyin" fırtınası gerçekleştirdiğimiz "Demokratik Özerlik" tartışılabilinir miydi? Ki, Süreç içerisinde Genelkurmay'ın "muhtıra" gibi "kaygı içerisindeyiz" açıklaması. AK Partili Ömer Çelik'in, "Özerklik" tartışmasını Türkiye'nin yarınlarına "suikast" diye suçlayıcı ifade icra etmesi. Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin'in, Siyasal "tartışmayı", parti kapatma noktasına taşıyan söylemine rağmen; "Bugün hala" konuşuluyor ve tartışılıyor olmamız, "tatminkâr" olmazsa bile değişim açısında mesafe hayli alınmıştır. Kimse; İnkâr edemeyeceği gibi, karşı çıkması da mümkün değil demokrasinin güçlenmesine.
* * *
Cumhuriyet'in varlığıyla; Gelinen bu zaman dilimi içerisinde ezilenler olarak ifade edilen kesimler artık korkusuzca kendilerini ifade edebiliyor. Biz, Kürtler başta olmak üzere. Aleviler. Dindarlar. Ateistler dahi, Ermeniler. Velhasıl, 73 milyon nüfus içerisindeki her kimlik ve inanç "konumunu" konuşup-tartışıyor. Onun için; Üzerinde fırtınalar yaratılan, bu de nerden çıktı denilen. Hatta; Ülkeyi bölünme noktasına götürüyorlar diye suçlama bindirilen zihniyetler hala var ise de, "Demokratik Özerklik" önerisini tartışıyor olmamız büyük kazanımdır. Bilinmelidir ki; Demokrasinin "güçlenip" zafer icra edebilmesi için herkes fikrini ve önerisini ortaya koyup, konuşması gerekir. Eğer; Bugün hakkaniyet içerisinde "yiğidi öldür ama hakkını ver" noktasında demokrasi "çözüm" reçetesi olarak var ise. Bu tamamen; Geçmişte haklar ve halklar açısından verilen bedellerin sonucudur. Ve bugün; bütünlük içerisinde birbirimizi sorgulayıp, fikir ve önerilerimizi ortaya koyup tartışıyor olmamızdır.
* * *
Elbette ki; Her fikir ve öneri "illaki" kabul edilecek veya sindirilecek diye bir kayde yok. Olamaz da! Önem arz edici olan; Karşı çıkan da, savunan da kendi pencerelerinde "nedenleri-niçinleri" ortaya koyup, ikna edici olmalarıdır. Amiyane ifadeyle; "Konuşa konuşa, tartışa tartışa" uzlaşılacak. Düne kadar; Devlet nizamı konuşurdu. Yasaları da, kanunları da, insan haklarını da o belirlerdi. Kendisi hazırlar, kendisi hayata geçirir di. İster kabul et, ister kabul etme. Ama uymak mecburiyetindesin; deyip "vesayet" icra eder di. Kürtçe konuşmak mı yasak. Kürt kimliğinden bahsetmek mi, bölücülük! Hatta, hapis cezası. Laiklik, dokunulmaz, başörtü takılmaz! Etnik kimlik tanımı; ayırımcılıktır. En önemli yıkım; "inkâr" politikasıyla geliştirilen; Anayasal nizamdı?
* * *
Ama bugün; Bu tabular büyük ölçüde kırılmış diyebiliriz. Aslında, Devlet yapısındaki bu kırılma, değişim kuşağı toplumda da önemli bir "gelişme" yarattığını görmek lazım. Çünkü Devlet ve idaresi gibi aile içerisinde de; konuşulan, tartışılan, fikrini ortaya koyan bir "demokrasi" hayatı işlemeye başladı. Sonuç itibariyle; Karşılıklı konuşmaya ve tartışmaya başlamış isek bilmeliyiz ki; "çözüm" çok yakın! Yoksa Konuşup, tartışmazsak hiç bir sorunu "çözemeyeceğimiz" gibi, üzerine dikilecek küskünlük binası bir süre sonra, sınırları oluşturur. Ki, en kısa zamanın da "bölünmeyi" dayatır. Onun için; Engelsiz, Prangasız ve yasaksız bir atmosferde ahali olarak özgürce konuşabilirsek, sınırları ve bölünmeleri ortadan kaldırabiliriz. Tabi; Bu tartışılır konumuz salt "Demokratik özerklikle alakalı olmamalı." Toplumun; Tüm katmanları kapsayan her hadisede ayni formül ve yol haritası çizilmelidir ki. Üstün sınıf diye, Hiç bir olgu ve yapı hayat bulma gibi bir; vesayet icra edemesin.
* * *
Aksi takdirde; Özgürleşme evresinde olan Demokrasi'nin "frenine basılırsa", önüne kasisler konulursa çok vahim sonuçlar ortaya çıkar. Ona da; maazallah diyelim. Ancak; her adım ve söylemin de bir adabı olması gerekir. Haklı olsak bile; Damdan düşer gibi "bir mevzuyu" icraya kalkışmak ani refleksler üretir ki o da çok derin tehditler ve tehlikelere neden olur. Güzel bir hafta sonu dileğiyle.